Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayallerinden kaynaklanan Enosis hedeflerine ulaşabilmek için İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde 15 Ocak 1950’de Kiliselere bir hafta süreyle konulan defterlere “Enosis’e Evet” veya “Enois’e Hayır” şeklinde imza atarak gerçekleştirilen Plebisit sonuçlarına göre, Rum halkının %96’ı “Enosis’e Evet” derken; Kıbrıs Türk halkı, Rumların sağcısı ile solcusu ile Enosis’ci olduğunu yaşayarak görmüş oluyordu.
15 Ocak 1950 Enosis Plebisitinin ‘evet’ yönündeki çalışmalarının ardından bu itici gücü arkasına alan Makarios III 18 Ekim 1950 tarihinde Başpiskopos olarak seçilmesiyle birlikte Rumların Megali İdea yönündeki çalışmaları hız kazanıyordu…
‘Sözde’ Kıbrıs halkına self-determinasyon hakkı verilmesi için Makarios’un da isteği ile 1950 Plebisiti sonuçları 1954’te Yunanistan tarafından BM’lere taşınır. Ancak Türkiye ve İngiltere’nin birlikte hareket etmesi sonucu Rumların self-determinasyon haklarının tanınma istekleri BM Genel Kurulu tarafından reddedilir.
Bunun üzerine Rum-Yunan heyetleri Yunanistan’a dönüşlerinde daha 1952’de Atina’da kurulan EOKA tedhiş örgütünü devreye koyma kararı alırlar. Yunanistan Hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs’a gizli silah sevkiyatına başlanır. Makarios’un eylem planları için çağrısı üzerine Grivas, 9 Kasım 1954’te gizlice Kıbrıs’a çıkarken Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Stefanopulos’un emri ile de 1 Nisan 1955’te EOKA terör örgütü ilk bombalarını patlatarak fiilen faaliyete geçiyordu.
Ancak, bu vatan topraklarının Rumların egemenliği altına girmesine müsaade etmeyen Kıbrıs Türk halkı; Kıtemb, Volkan, Kara Çete ve 9 Eylül Cephesi gibi örgütlerin ardından Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nı kurarak, 1955-1958 ve 1963-1974 yılları arasında verilen mücadelenin sonunda 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nın mutluluğunu yaşadı. Yaşanan gelişmelerin ardından self-determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan etmiştir.
EOKA’nın hedefi, İngilizleri Kıbrıs’tan çıkarmak ve de Enosis’in önünde engel olarak gördükleri Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığını ortadan kaldırarak Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek, yani Enosis’i gerçekleştirmekti. Ama ne acıdır ki, bugün hala daha Rum-Yunan ikilisi EOKA’nın faaliyete geçtiği 1 Nisan 1955’in yıldönümünü kutlamaya devam etmektedirler. Bir örgütün; ulusal örgüt olarak sayılabilmesi için her şeyden önce halkının ve ülkesinin kurtuluşunu ve bağımsızlığını savunması gerekmektedir. Halbuki EOKA, Rum halkının ne bağımsızlığını ve ne de kurtuluşunu savunuyordu!...
EOKA için bir tek şey vardı : Enosis’i gerçekleştirmek!... Enosis, “Ada’nın bağımsızlığını değil, bir başka ülke ile bağlanmasını” ifade ediyor. EOKA’nın hedefi ‘Enosis’ti ama EOKA, “Enosis’i kabul etmeyenleri de soykırım yolu ile imha etmeyi” hedefliyordu. Yani EOKA, “bir terör örgütü” idi. Bugün hala daha Rumlar EOKA terör örgütünü kurtuluş örgütü olarak tanıtmaya çalışıyorlar ve Enosis mücadelesini kutsal bir görev olarak görmeye devam ediyorlar.….
Günümüzde Rum-Yunan ikilisinin Enosis hayalleri devam ederken, Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’u II. Hrisostomos’un davetlisi olarak 24 Mart günü Güney Kıbrıs’a gelen Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocas, 25 Mart 1821 Mora İsyanının yıl dönümünde yapılan resmi geçit törenlerine katıldı ve konuşma yaptı ve gece de Yunanistan’ın Güney Kıbrıs Büyükelçiliği’nin düzenlediği resepsiyona katıldı. 28 Mart günü de Başpiskopos Makarios Vakfı’nın düzenlediği 25 Mart 1821 Yunan İsyanı ve EOKA’nın Enosis amaçlı olarak faaliyete geçtiği 1 Nisan 1955 dolayısıyla düzenlenen ortak etkinliklere Anastasiadis’le birlikte katılarak bir konuşma yaptı. Bu etkinlikler Rum-Yunan ikilisinin halen hedeflerinden vazgeçmediklerinin bir ifadesidir.
Anastasiadis’in de öngördüğü çözüm: Kıbrıs’ta Helenizm’in devamını güvence altına almaktır. Helenizm’in tümü Kıbrıs’ın her karış toprağında var olmalıdır. Kıbrıs’ı Helen adası olarak gören ve Kıbrıs Türk halkıyla egemenliği, eşitliği paylaşmayan, Kıbrıs Türk halkını hala daha ısrarla ‘azınlık’ olarak görmeye devam eden Rumlarla bir anlaşmaya varılması ve bir arada yaşanması mümkün değildir. Kıbrıs Türk halkı, yeni maceralara sürüklenemez, sürüklenmemelidir!...
KKTC, uluslararası hukuka göre tanınma hakkı olan bir devlettir. Kıbrıs Türk halkı silkinerek 1955-1958 ve de 1963-1974 ruhunu yakalamalı ve KKTC’ni sonsuza kadar yaşatma ve tanınmasını sağlamak için yeni bir mücadele başlatmalıdır…