EOKA’NIN FAALİYETE GEÇMESİNİN 62. YIL DÖNÜMÜ VE ENOSİS

Abone Ol

Rum-Yunan ikilisinin  Megali İdea hayallerinden kaynaklanan  Enosis hedeflerine  ulaşabilmek için  İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde 15 Ocak 1950’de Kiliselere bir hafta süreyle  konulan  defterlere “Enosis’e  Evet” veya  “Enois’e Hayır” şeklinde  imza atarak gerçekleştirilen Plebisit sonuçlarına göre, Rum halkının  %96’ı “Enosis’e  Evet” derken;  Kıbrıs Türk halkı, Rumların sağcısı ile solcusu ile  Enosis’ci olduğunu  yaşayarak görmüş oluyordu.

15 Ocak 1950 Enosis Plebisitinin ‘evet’ yönündeki çalışmalarının  ardından bu  itici gücü arkasına  alan  Makarios  III   18 Ekim 1950 tarihinde Başpiskopos olarak seçilmesiyle birlikte Rumların Megali İdea yönündeki çalışmaları hız kazanıyordu…

‘Sözde’ Kıbrıs halkına  self-determinasyon  hakkı verilmesi için  Makarios’un da isteği ile 1950 Plebisiti sonuçları 1954’te Yunanistan tarafından  BM’lere taşınır. Ancak Türkiye ve İngiltere’nin birlikte hareket etmesi sonucu Rumların self-determinasyon haklarının  tanınma  istekleri BM Genel Kurulu tarafından reddedilir.

Bunun  üzerine  Rum-Yunan heyetleri Yunanistan’a dönüşlerinde daha 1952’de Atina’da kurulan EOKA tedhiş örgütünü devreye koyma kararı alırlar. Yunanistan Hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs’a gizli silah  sevkiyatına başlanır.   Makarios’un eylem planları için çağrısı üzerine Grivas, 9 Kasım 1954’te  gizlice Kıbrıs’a çıkarken Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı  Stefanopulos’un emri ile de  1 Nisan 1955’te EOKA terör örgütü  ilk bombalarını patlatarak fiilen faaliyete geçiyordu.

Ancak, bu vatan topraklarının  Rumların egemenliği altına girmesine  müsaade etmeyen Kıbrıs Türk halkı; Kıtemb, Volkan, Kara Çete ve  9 Eylül Cephesi  gibi örgütlerin ardından Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nı kurarak,   1955-1958 ve 1963-1974 yılları arasında  verilen  mücadelenin  sonunda  20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nın mutluluğunu yaşadı. Yaşanan gelişmelerin ardından self-determinasyon  hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini  ilan etmiştir.

EOKA’nın hedefi, İngilizleri Kıbrıs’tan çıkarmak ve de  Enosis’in önünde engel olarak gördükleri  Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığını  ortadan kaldırarak  Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek, yani Enosis’i gerçekleştirmekti.  Ama ne acıdır ki, bugün   hala daha  Rum-Yunan ikilisi EOKA’nın faaliyete geçtiği  1 Nisan 1955’in  yıldönümünü    kutlamaya devam etmektedirler. Bir örgütün; ulusal örgüt olarak sayılabilmesi için her şeyden önce halkının  ve ülkesinin kurtuluşunu ve  bağımsızlığını  savunması gerekmektedir. Halbuki EOKA, Rum halkının  ne  bağımsızlığını ve ne de  kurtuluşunu savunuyordu!...

EOKA için bir tek şey vardı : Enosis’i gerçekleştirmek!... Enosis,  “Ada’nın bağımsızlığını değil, bir başka ülke ile  bağlanmasını”  ifade ediyor. EOKA’nın  hedefi ‘Enosis’ti ama EOKA, “Enosis’i kabul etmeyenleri de soykırım yolu ile  imha etmeyi”  hedefliyordu. Yani EOKA, “bir terör örgütü” idi. Bugün hala daha Rumlar EOKA terör örgütünü kurtuluş örgütü olarak  tanıtmaya çalışıyorlar ve  Enosis  mücadelesini  kutsal bir görev olarak görmeye  devam ediyorlar.….

Günümüzde Rum-Yunan ikilisinin    Enosis hayalleri devam ederken, Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’u II. Hrisostomos’un davetlisi olarak 24 Mart günü Güney Kıbrıs’a gelen Yunanistan Dışişleri  Bakanı Kocas, 25 Mart 1821 Mora İsyanının yıl dönümünde yapılan  resmi geçit törenlerine katıldı ve konuşma yaptı ve gece de Yunanistan’ın  Güney Kıbrıs  Büyükelçiliği’nin   düzenlediği  resepsiyona katıldı.  28 Mart günü de  Başpiskopos Makarios Vakfı’nın düzenlediği 25 Mart  1821  Yunan  İsyanı    ve EOKA’nın   Enosis amaçlı olarak  faaliyete geçtiği  1 Nisan 1955 dolayısıyla  düzenlenen  ortak etkinliklere  Anastasiadis’le birlikte katılarak  bir konuşma yaptı. Bu etkinlikler Rum-Yunan ikilisinin halen hedeflerinden vazgeçmediklerinin  bir ifadesidir.

Anastasiadis’in de öngördüğü çözüm: Kıbrıs’ta Helenizm’in  devamını güvence altına almaktır. Helenizm’in tümü Kıbrıs’ın her karış toprağında var olmalıdır.  Kıbrıs’ı Helen  adası olarak gören ve  Kıbrıs Türk halkıyla   egemenliği, eşitliği paylaşmayan, Kıbrıs Türk halkını  hala daha ısrarla ‘azınlık’ olarak görmeye devam eden   Rumlarla bir anlaşmaya  varılması ve bir arada yaşanması  mümkün değildir. Kıbrıs Türk halkı, yeni maceralara sürüklenemez, sürüklenmemelidir!...

KKTC, uluslararası hukuka göre tanınma hakkı olan bir devlettir. Kıbrıs Türk halkı silkinerek  1955-1958 ve de 1963-1974 ruhunu yakalamalı  ve  KKTC’ni sonsuza kadar yaşatma ve tanınmasını sağlamak için  yeni bir   mücadele başlatmalıdır…