ERDOĞAN YİNE KKTC’Yİ TANIYIN DEDİ
BM’nin 2022’deki Genel Kurulu’nda da ilk kez “KKTC’yi tanıyın” dedi.
Erdoğan’ın ağzından daha detaylandırılmış sözler şöyleydi:
“Uluslararası toplumu, KKTC’nin bağımsızlığını tanımaya, bu ülkeyle diplomatik, siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz. Kıbrıs Türk tarafı Kıbrıs meselesinde çözüm bulunması için daima samimi gayret göstermiştir. Çözümün artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceğini herkes gördü ve kabul etti.”
Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerini teyid eder nitelikte bir açıklaması vardı İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw’un. O da “Artık Kıbrıs’ta yan yana iki egemen, eşit devlet temelinde bir çözüm olmalıdır. KKTC tanınmalıdır” demişti.
Hatta Straw “Rumların Annan Planını reddetmelerine rağmen tek taraflı olarak AB’ye alınmaları hataydı” demişti.
Dünya siyaseti durağan değildir. Mutlaka bir an gelir herşey birden bire alt üst olur.
Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC’yi tanıyın sözleri, adeta verenin yüzü bir kara, vermeyenin iki kara anlamında bir tavır ve açıklamalardır.
Gerek BM, gerekse AB KKTC’yi tanıyacak mı? Yanımayacaklardır. Ama taşlar yerinden oynamış ve oynamaya devam ediyor.
Rumlar hala otobüs durağında otobüs bekler gibi o durakta bekliyorlar ve Türklerin federasyon temelinde bir çözüme yanaşmasını umuyorlar. Daha çok beklerler o durakta.
Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar New York’a giderken Ercan Hava alanında bir açıklama yaptı.
“KKTC’ye saygı gösterilmezse çözüm mümkün değil.”
Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu da KKTC’nin tanınmasına vurgu yapıyor. Ayrıca Türkiye Cumhurbaşkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz da, bizimle aynı yolda yürüyor ve KKTC’nin tanınmasını savunuyor.
Öte taraftan Türk Devletleri başkanları da KKTC’nin tanınması için ellerinden geleni yapıyorlar. Özellikle Azerbaycan’la olan dostluk ve bu dostluğun gelişmesi bize gerçekten güç veriyor.
BM Allah’ın olmazsa olmazı mı?
BM kendini herşeyin üstünde görüyor. Halbuki doğuda gelişmekte olan Türk devletleri, çok büyük bir dayanışma içindedir ve o dayanışma, devleşen bir başka uluslararası yapıyı ifade ediyor.
Türkiye bugün NATO’nun en güçlü devleti konumundadır. Askeri ile, silahları ile, çıkarma gemileri ile, roketatarları ve harp sanayii ile.
BM ve AB Türkiye’yi “apta ülke” yerine koyuyorlar.
Rusya-Ukrayna savaşında bunu gördük. “Sen aslansın, sen kaplansın” diyorlar, sonra da adeta Demirel’in sözü gibi “dün dündür, bugün bugündür” misali Türkiye’ye ve Türkiye’nın şahsında KKTC’ye cephe alıyorlar.
O Türkiye değil miydi pandemi döneminde bütün Avrupa ülkelerine tıbbi malzeme ve aşı gönderen?
O Türkiye değil miydi savaş nedeniyle tahılsız kalan ülkelerin Boğazlardan geçişini ve tahıl koridorunu açan?
Avrupa soğuktan tirtir titrerken Türkiye üzerinden Rusya doğal gazını sağlayan.
Lakin hala Türkiye’nin sesine kulak vermeyen batı, “Sen aslansın, sen kaplansın” diyor, çocuk aldatır gibi.
Bu olumsuz tavır nereye kadar gidecek?
Elbet bir gün onlar da yola geleceklerdir.
Türkiye kendi içteki sosyal yapısını bozma pahasına göçmen Suriyelilere kucak açtı. Göçmen kentlerle onları barındırdı.
Yunanistan ne yaptı?
Bütün kapılarını dıştan gelen nice göçmene kapattı. Hatta kaçak yollardan Yunanistan’a girmek isterken boğulma tehlikesi yaşayan botlardaki insanları kaderlerine terkederek, dalgalarla boğuşmaya bıraktı. O kaçak göçmenleri, yine Türkiye’nin sahil korumaları kurtardı.
Bugün hala İsrail Filistinlilere kök söktürüyor. O ezilmiş insanların yanında yine Türkiye vardır.
Boşuna söylenmemiş “Türkün dostu Türktür” diye.
İşte öyle cesur, uluslararası kurallara uyan, insanlık için var olan bir Türkiye...