Erdoğan’ın “müjde”si korkutmuştu, ucuz atlattık…

Abone Ol

Pazartesi günü (19 Temmuz) TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, KKTC Meclisi’nde kürsüye çıktı ve haftalardan beridir tüm dünyayı meşgul ettiğine değmeyen “müjde”sini verdi…

Böylece; kendi talebi ile gerçekleştirilen konuşmasının; AKP’nin polarize ettiği Kuzey Kıbrıs halkının bir bölümünde yarattığı suni “heyecan” dakikalar içinde saman alevi gibi sönüverdi…

Ayrıca bu topraklara kök salmış Kıbrıslı Türklerde oluşturduğu “korku” da şimdilik dağıldı…

Kısacası; ucuz atlattık, hem de çok ucuz…

Hepimizi rahatlattı Sayın Erdoğan…

Şapkadan çıkara çıkara müjde diye bir “Meclis binası” çıkardı…

Yıllardan beridir Rumlara ait “Dianellos” sigara fabrikasından dönüştürülen şimdiki Meclis binasının aslında suyu çıkmamıştı…

Ama Sayın Erdoğan’a göre; “Kıbrıs’ta ne doğru dürüst bir Cumhurbaşkanlığı külliyesi var, ne de doğru dürüst bir parlamento binası…”

Bu yüzden bizzat kendisi “müteahhitlik” hizmetleri ile ilgilendi, mimarın çizdiği projeyi takip etti ve Ersin Bey’in mekânını hazırladı…

Olan da, Lefkoşa halkının 540 dönümlük yeşil alanına oldu…

Kermiya’da Metehan bölgesindeki arazi, Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından Lefkoşa halkına nefes aldıracak harika bir yeşil alan olarak projelendirilmiş ve bu konuda ileri adımlar atılmıştı…

Şimdi oraları meclis ve külliye binaları ile doldurulacak…

Sayın Erdoğan “Fazla zamanımız yok” diyor…

Bu demektir ki, bu müthiş “müjde”yi gerekleştirmek için bu dev projeler Türkiye’den gelecek müteahhitler tarafından yapılacak…

Demek ki “tek elden” işi götürecekler ve kısa zamanda “ihtişamlı bir parlamento binası”na sahip olacağız.

TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis konuşmasında, kendisini protesto ederek, oturuma katılmayan CTP ve TDP vekillerine yönelik ağır bir dil kullanmaktan kaçınması, bu iki muhalefet partisini adeta yok sayması dikkat çekiciydi…

Erdoğan, konuşmasının sadece iki yerinde bu konuya üstü kapalı olarak ve teğet geçerek değindi…

Sadece vekillere şükranlarını sunarken “bu çatı altında milletten aldığı emaneti hakkıyla yerine getiren” tarzında bir ifade kullanmakla yetindi.

Zaten, Meclis yönetimi de oturum salonunu düzenlerken, muhalefet milletvekillerinin boş koltuklarını salondan dışarıya çıkardı.

Böylece “muhalefetsiz meclis” görüntüsü yok edildi. TC’den gelen yandaş medya da, AKP’nin propagandacıları neyi ne kadar göstermişse, onu haber yaptılar…

BRT ve TRT de, “muhalefetin eylemini” gizlemeyi başardı. “Bazı muhalif vekillerin katılmadığı” gibi bir ifade ile iki partinin bu “eylemi” adeta kamuoyundan gizlendi…

Erdoğan, Meclis’teki konuşmasında daha çok şehitler, akan kanlar üzerinde yoğunlaştı. Hamaset sanatının inceliklerini kullandı. Mehmet Akif’ten dizeler okudu…

Maraş’a ilişkin, dünyaya “meydan okuyacağı” yönündeki beklentileri boşa çıkardı…

Oysa Erdoğan, haftalar önce bilinçli biçimde Kıbrıs’a ilişkin uluslararası kamuoyunu “tahrik” eden bir “korkutma” söylemi kullanmıştı…

Bu taktiği arzu ettiği “etki”yi de fazlasıyla göstermişti…

Kendisine dünya liderlerinden, özellikle AB’den telefonlar açıldı, “Aman ha” denildi… “Ne olur yeni bir oldubitti yaratma…”

Erdoğan yabancıların bu “uyarı”larını; “Türkün Türk’e propagandası”nda, tepe tepe kullandı… Milliyetçi ve dinci kesimlere gaz pompaladı…

Yani, Türkiye’deki muhalefet uyurken AKP ve Erdoğan, Kıbrıs’ın hem “etinden hem sütünden” yararlanmayı sürdürdü…

Sonunda da, uluslararası kamuoyunu incitecek bir tek laf etmedi konuşmasında…

KKTC’nin tanıtılmasına ilişkin BM’yi rahatsız edecek bir ifade kullanmazken, “iki devlet” tezini bile teğet geçti.

Böylece dünyaya vereceğini açıkladığı “mesaj”dan vaz geçti, buradaki yandaşlarına müjde vermeyi yeğledi.

“Yandaşlarına” diyorum… Çünkü buraya bir meclis binası yapılmasının Kıbrıs Türk halkında bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum…

Erdoğan’a göre, beton binalar “devlet olmanın gereğidir” KKTC dünyaya kendisini bu binalarla tanınacaktır.

Oysa; meclis, tarihindeki en “itibarsız” dönemini yaşamaktadır. Meclis’in dokunulmazlığı kaldırılmış bir UBP’li vekili İstanbul’da yaşamakta ve toplantılara

katılmadığı halde maaşını almaktadır. Bir başkası dokunulmazlığı kalkmış ve yargıdadır. Üç vekil partilerinden istifa etmiş ve “ortada” azınlık hükümetine yedeklik yapmaktadır. Azınlık hükümeti, Anayasa’yı ihlal eden kararlar almakta ve ülkeyi “tıpkı Türkiye’deki gibi “kararnama”lerle yönetmektedir.

TC’lilerin yoğun olduğu YDP’sinin iki vekilinden biri hükümette başbakan yardımcısıdır. Yani bir tek vekille hükümette ekonominin başına getirilmiştir. Diğer vekil gününe göre “nisap” sağlamak için başbakanla gündelik pazarlıklar yapmaktadır.

Hükümet ortağının bakan yapmak istediği isim, Ankara’dan veto yemektedir.

Muhalefetle hükümet ortak bir erken seçim tarihi üzerinde anlaşamayınca, UBP kendi başına Meclis kararı olmadan tarih saptamaya çalışmaktadır.

Meclis onayı gerektiren anlaşmalar Meclis’e sunulmamaktadır.

İşte KKTC meclisinin manzarası budur.

Bu meclise “”muhteşem bir bina” yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur?