Mustafa Akıncının Cumhurbaşkanı seçilmesinin ilk gününde yüksek perdeden yaşanan “ana-yavru” tartışmasını ve Cumhurbaşkanı Erdoğanın, tartışmanın fitili sönmeden Akıncı ile telefon konuşmasında söylediklerini iyi okumak gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın, gündemi sallayan sert çıkışının hemen ardından KKTCnin seçilmiş Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile yaptığı telefon konuşmasında söyledikleri, “diklenme” ile meşgul olan kamuoyunun dikkatinden kaçmış durumda.
Akıncının medyaya aktarımına göre, neşe içinde geçen konuşmada, Erdoğanın, “Herhalde ilk ziyaretini Ankaraya yaparsın” demesi, Rum liderin oyununu da bozmuş oluyordu.
Mini krizin başına dönersek, Türkiyeden Kıbrısa bakınca sadece bir türlü çözülememiş, sürekli Türkiyeye “baş ağrısı” olan, çözülmesi için yıllardır müzakere edilen bir Kıbrıs sorunu gözüküyor.
ALGI FARKLI
KKTCnin “devlet” olamadığı, yapısallaşamadığı, içeride yaşanan sorunlar, siyasetin kokuşmuşluğu, yolsuzluklar, insanların mutsuzluğu, gelecek kaygısı, kısacası içeride devletin yapılanmasıyla ilgili eksiklikler doğal olarak Türkiyede gözükmüyor.
Türkiyede görülen; adada Kıbrıs sorununun çözümüyle alakalı görüşmeler var. Bu nedenle burada söylenen her şey, Kıbrıs sorununun çözümü bağlamında algılanıyor.
Akıncının “yavru büyümek istiyor…Türkiye ile kardeşçe ilişki istiyoruz” sözleri, Türkiyede, sanki müzakere masasında Türkiye, KKTC tarafına bir sıkıntı yaratıyor gibi veyahut da kendisi hür iradesi ile bir şey yapamıyormuş görüntüsü oluşturuyor.
Aynı sözlerin KKTCde algılanışı ise bambaşka; masada bir fikir ayrılığı yok, müzakerelerde Türkiye ile yüzde yüz hemfikiriz, sadece devletin yapılanmasıyla ilgili olarak içerde bir şeyler yapmak istiyoruz. Bunları yapma aşmasında Türkiyeden yardım istenirken, sürekli yardım istemenin iyi bir şey olmadığının bilincinde olarak, sürekli para için Ankaranın kapısını çalmanın utanç verici bir şey olduğunun bilinciyle hareket edeceğiz. Buna göre, idari yapılanma oluşacak, daha güçlü ekonomi oluşacak, güçlü devlet yapısı oluşacak, Türkiyeden para isterken artık mantıklı şeyler için para istenecek, mantıklı şeyler için yardım istenecek. “Dostumun yüz kararı olmayacağım” şeklinde bir çıkış, beklenti var.
LAF EKSİK SÖYLENİNCE…
Ortada, bir anavatan-yavruvatan tartışması var. KKTC, güçlü ekonomi politikalarının uygulanması için böyle bir şey yapacağım diyor, ama lafın bu tarafı söylenmeyip de “Ben Türkiyeye karşı daha şahsiyetli politika uygulayacağım” denince, Türkiyede tepki çekmesi çok normal.
Çünkü, Kıbrıs deyince, Türkiyede görüşme masası bilinir, uğruna şehitler verilmiş yavruvatan bilinir. Bu açıdan, “Görüşme masasında şahsiyetli olacaksın, masada karşında Rum var, Ruma karşı dik dur, Türkiyeye karşı diklenme de ne demek…” tepkileri çok normal.
ÖNCE ANKARA
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs sorununu çok iyi bilen birisi, KKTC ekonomisini de çok iyi biliyor. Erdoğanın tepkisinin daha farklı bir noktaya olduğunu söyleyebiliriz.
Akıncının, cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen ardından, Rum lider Anastasiadisle soysal içerikli bir görüşme yapacağı medyaya düştü. Daha Ankara ziyareti konuşulmadan, Anastasiadisle görüşeceği yazılıp konuşulmaya başlandı.
Rum lider Anastasiadis de “şirin” görünmek için tek yanlı Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) paketi açıklayacağını önce medyaya sızdırdı, dün de açıkladı.
İşte orada ‘dur demek lazımdı…
Rum lider, KKTC ile Ankaranın arasına girmeye çalıştı.
Bana göre, Cumhurbaşkanı Erdoğanın sert çıkışı en çok bunaydı.
Yıllardır teamüldür, Ankaradan ilk yurt dışı ziyaretler KKTC ve Azerbaycana yapılır. KKTCden de Ankaraya.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, sert çıkışının ardından Akıncıyı telefonla aradığında, “Herhalde ilk ziyaretini Ankaraya yaparsın” demesinin de bir nedeni vardı.
O nedenle, Sayın Akıncı, ilk ziyaretini Ankaraya yapacak, ondan sonra Anastasiadisle görüşecek.
FİKİRLER KARŞILIKLI BİLİNMELİ
Süreç hızlı gelişiyor. Karşılıklı fikirlerin de çok iyi bilinmesi gerekiyor. Türkiye tarafı, Cumhurbaşkanı Akıncının fikirlerini biliyor olabilir ama Sayın Akıncının, Türkiyenin ne düşündüğünü çok da fazla bilmediği kanısındayım.
Akıncı, geçmişte belediye başkanlığı, bakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış olsa bile şimdiki Türkiye, Sayın Akıncının bildiği Türkiye değil.
Direk Büyükelçilikle temas etmeyen insanlar, dedikodularla manipule edilerek, “Türkiye böyle istedi, asker böyle istedi…” lafları ile sağlıklı olmayan kanaate sahip oldular.
Oysa o gerçekle yüzleştiğinde, Sayın Akıncının daha fazla fikrini değiştireceğini düşünüyorum. Aynen, Sayın Mehmet Ali Talat da olduğu gibi. Çünkü, Sayın Talatın kafasında, direk temas sağlamayıp da dolaylı bilgilerle oluşan bir Türkiye kurgusu vardı. Direk temasla sağlıklı ilişkiler kurulmuştu. Talat, Rumlarla görüşmeye başladığında, Rumlarla anlaşmanın zor olduğunu da anlamıştı.
BECERİKSİZ YÖNETİCİLER
Türkiyeye ve Büyükelçiliğe uzak olan kesimler, söylentileri toplayarak, kafalarda bir “canavar” oluşturuyor ve her türlü olumsuzluğun arkasında Türkiyeyi görüyor. Genelde, Türkiyede veya dünyanın değişik bir yerinde bir olay olduğunda “arkasında Amerika var” denilir.
KKTCde de her başarısızlığın arkasında, manipülasyon yapılarak, “bunun arkasında Türkiye var” deniliyor... Oysa, beceriksiz yöneticiler, Türkiyeyi kullanmak suretiyle, ki eskiden de askeri kullanırlardı, bu şekilde konuşarak kendi beceriksizliklerini örtmeye çalışıyor.
“YAVRUVATAN” SÖZÜNÜN İÇİ ŞİMDİYE KADAR BOŞTU
Ayrıca, “anavatan-yavruvatan” tartışmasının yapılması da bir yerde iyi oldu diyebiliriz.
“Yavruvatan” sözünün içi şimdiye kadar boştu. Bu lafı genelde, KKTCde hamaset nutku atanlar kullanıyordu ve içi boş bir söylemdi.
Tabi yavrudan yavruya da fark var, oda tartışılmaya başlandı. Kardeş olunca, kardeşle yavrunun farkı ortaya çıkmaya başladı.
“YAVRUVATANIZ”DAN SONRA PARA İSTENİYORDU
Türkiyede “yavruvatan” derken Adada ne algılandığı çok da bilinmiyor. KKTC tarafı, “yavruvatanız” derdi. “Biz yavruvatanız” sözü, maalesef, para isteyen politikacıların söylediği bir laf haline gelmişti…Önce, “biz yavruvatanız” nutukları, sonra para isteme gelirdi.
Şimdi bunlar da tartışılacak, “anavatan-yavruvatan” edebiyatının altı doldurulacak; yavruvatandan KKTC ne anlıyor Türkiye ne anlıyor, bunun içi doldurulacak.
Rumlarla görüşme yapan bir KKTC var. Arkasında da Türkiye. İzolasyonlar var, burada KKTCye kardeşlik ilişkisi yetmez. Bu süreçte “anavatan-yavruvatan” ilişkisi daha doğru bir ilişkidir ama bunların içlerinin doldurulması gerekiyor.
Yavru her türlü haylazlığı yapsa da yine de para verecek bir anavatan mı, yoksa çizgilerini çekip ona göre davranacak bir anavatan mı?...Bunlara karar verilmeli.
Ayrıca, Akıncının, müzakere heyetiyle ilgili kaygıları da gidermesi gerekiyor.