Kıbrıs Türk Halkı, 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla başlayan ve 11 yıl boyunca devam eden silahlı saldırıları ve de toplumlu katliamları unutmadı ve unutmayacaktır…
Unutmayalım ki; 15 Kasım 1967’de Yunan Cuntası desteğinde Rum-Yunan askerlerinin Geçitkale-Boğaziçi köylerine karşı Yunan Cuntası desteğinde gerçekleştirilen silahlı saldırılarının ardından Türk Savaş uçaklarının gerçekleştirdiği ihtar uçuşları üzerine Makarios: “Türkiye Kıbrıslı Türkleri kurtarmaya gelecek olursa kurtaracak Türk bulamayacak” demişti..
*Neticede 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarının ardından yaklaşık 4.5 yıl sonra 3 Haziran 1968’de Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş ve ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides arasında başlayan toplumlararası görüşme süreci başarısızlıkla devam ederken Mart 1974’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı rahmetli sayın Bülent Ecevit’in “Kıbrıs için en iyi çözüm Federasyondur” yönündeki söylemini eleştiren Klerides’in, Makarios’un desteği ile görüşmelerden çekilmesiyle toplam 6 yıl süren görüşmelerden hiçbir sonuç alınmadan görüşme süreci sona erecekti!..
Diğer yandan o günde Makarios’un Enosis’in gerçekleşmesini zamana yayma girişimlerini kabullenemeyen Yunan Cuntasının 15 Temmuz 1974’te Makarios’a karşı düzenlediği darbenin esas hedefi Enosis’in bir an önce gerçekleşmesini sağlamaktı. Nitekim Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen Devleti’ni ilan edecekti..
Anavatanımız Türkiye’nin bu gelişmelere seyirci kalması mümkün değildi, o günde Kıbrıs Türk Halkının Girit misali yok edilmesi gündemdeydi. Anavatanımız Türkiye’nin Garantör Devlet olarak düzenlediği 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu. Yıllarca devam eden müzakere sürecinde Rum-Yunan ikilisinin Enosis hayalleri nedeniyle adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varılamadı. 13 Şubat 1975’te ilan edilen Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisinin oy birliği ile aldığı kararın ardından 15 Kasım 1983’te Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Meclis balkonundan Kıbrıs Türk Halkına ilan ederken hemen yanında olan Liderimiz Dr. Fazıl Küçük: “Bu son günlerimde hayata yeniden doğmuş gibiyim” diyerek ömrünü verdiği mücadelenin bu mutlu aşamasında halkını selamlarken göz yaşlarını tutamıyordu.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı sayın Rauf R. Denktaş’tan sonra 17 Nisan 2005 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçilen sayın Mehmet Ali Talat çok kısa sürede Rum lideri Hristofyas ile adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varabileceğine yürekten inanıyordu!.. Ancak siyasi çözüm adına verdiği tüm tavizlere karşın Rum tarafının olumsuz tutumu nedeniyle hedefe ulaşamayan sayın Mehmet Ali Talat: “Daha Ne Yapayım? Gidip Kendimi Saray Önü’nde Asayım Mı?” demek durumunda kalacaktı.
26 Nisan 2015’te tarihinde KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı olarak seçilen sayın Mustafa Akıncı; Anastasiadis ile yaptığı görüşme sürecinde KKTC Meclisinin bilgisi dışında verdiği ‘harita’ ve diğer tavizlere rağmen Rum liderliğinin Enosis’e giden yolu açma istekleri nedeniyle olumlu
bir sonuca varamayacaktı. 28 Haziran-07 Temmuz 2017 tarihleri arasında yer alan Crans Montana Kıbrıs Konferansında siyasi çözüm için Anastasiadis’in Garanti Antlaşmalarının iptalini ve Türk askerinin adadan çıkması şartını dile getirmesinin ardından 7 Temmuz 2017 sabahının erken saatlerinde saat 02.00’de, Rum-Yunan ikilisinin Konferansı terk etmesinin ardından sabahleyin düzenlediği basın toplantısında sayın Akıncı: “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” demek durumunda kalacaktı..
Federasyon dünden bugüne dünya genelinde pratikte denenen ve de çeşitli nedenlerle başarılı olamayacağı kanıtlanan, bir siyasi çözüm seçeneğidir.. Kıbrıs’ta Türk ve Rum Halklarının Federal bir devlet çatısı altında bir araya gelmesiyle oluşturulacak bir siyasi çözüm, Kıbrıs Türk Halkını geleceğe taşıyacak bir siyasi çözüm olmaktan çok uzaktır.
Her şeyden önce ‘Federasyon’ gibi bir siyasi çözümle birlikte Uluslararası Hukuk altında tanınma hakkına sahip olan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ortadan kalkarken Kıbrıs Türk Halkı olarak; kurulması hedeflenen ‘sözde’ “Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” içinde yaşayan bir ‘azınlık’ durumuna düşürülmek istendiğimizi çok iyi bilmeliyiz. Böylesi bir durumun kabul edilmesi asla mümkün değildir. Kıbrıs Türk Halkının hedefi aziz şehitlerimizin canı ve kanı pahasına ilan edilen bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır.
Çok iyi bilmeliyiz ki; egemenliğini tüm Ada’ya yaymayı, şehitlerimizin ve gazilerimizin canı ve kanı pahasına 15 Kasım 1983’te ilan edilen bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok etmeyi, Kıbrıs Türk Halkını Rum devletine dönüşen ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamayı, Enosis’e giden yolu açmayı, Garanti Anlaşmalarının iptalini ve Türk askerini Kıbrıs’tan çıkarmayı ve de Anavatanımız Türkiye’nin, Kıbrıs ve Kıbrıs Türk Halkı ile olan bağlarını koparmayı hedefleyen; yayılmacı, hakimiyetçi, hegemonyacı Rum zihniyeti dünden bugüne değişmediği gibi bundan sonra da değişmesi asla ve asla mümkün değildir, tarihin derinliklerinden gelen Megali İdea hayalleri içinde yaşayanlarla Kıbrıs Türk Halkının hiçbir ortaklık devleti kurması söz konusu olamaz ve de olmamalıdır..
Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde yer alan Enosis istekleri devam ederken, her geçen gün çeşitli vesilelerle; Rum Ortodoks Kilisesi, AKEL, Rum Meclisi Enosis kararları alırken, Birleşik Federal Kıbrıs gibi bir siyasi çözümü Ada’nın Yunanistan’la birleştirilmesi için sıçrama tahtası olarak kullanacakları çok açık ve net iken, Federasyonun Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm olmayacağı, olamayacağı bilinirken, Federasyon gibi bir siyasi çözüm peşinde koşmak gaflet değil de nedir?
Kıbrıs’ta Türklerle Rumlar arasında dünden bugüne yaşananlar vardır, yakın tarihte Girit’te yaşananlar vardır. Unutmayalım ki; Girit’te emperyalist ülkelerin adaya barış getirmek için tezgahladıkları siyasi çözümün hemen ardından Girit’te Türk Halkına karşı toplu katliamlar gerçekleştirildi, katliamların ardından Rusya, Fransa ve İngiltere’nin desteğinde Girit Yunanistan’a bağlandı ve bugün Girit’te bir tek Türk bile kalmadı.. Şimdilerde de Rum-Yunan ikilisinin hedefleri Kıbrıs Türk Halkını Girit misali yok etmektir..
KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde “Artık ‘Egemen Eşitlik’ temelinde iki devletli çözümün müzakere edilmesi gerektiğini” kararlı bir şekilde dile getiren sayın Ersin Tatar; 18
Ekim 2020’de KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından da bu görüşlerini ısrarla dile getirmeye devam edecekti..
Nitekim 27-29 Nisan 2021 tarihleri arasında Cenevre’de gerçekleşen 5+BM Konferansında da bu siyasi düşüncesini dile getiren KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar; 27 Nisan günü BM Genel Sekreteri Guterres’e 6 maddelik bir öneri sunmuştur. Konu önerisinde sayın Ersin Tatar “Kıbrıs Türk Halkının, Kıbrıs’ta var olan iki devletin işbirliğine dayalı bir ortaklığın kurulması ve eş zamanlı olarak iki devletin birbirini tanımasını, ‘egemen eşitlik’ ilkesini” gündeme getirmesi Cenevre Konferansı günlerinde büyük bir yankı uyandıracaktı.. Bu söylemleriyle sayın Ersin Tatar; KKTC’nin Facto bir devlet olarak egemen eşit sayılmasını yani devlet statüsüne çıkarılmasını öngörüyordu..
KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar’ın Cenevre’de dile getirdiği “Egemen Eşitlik” vurgusu ile KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınması şartı konulmuştur. Sayın Ersin Tatar’ın bu girişimi ile yeni bir görüşme süreci için yeni parametreler ortaya konulmuştur. Gelinen noktada Türk tarafı; dünden bugüne yer alan toplumlararası müzakere sürecini devletlerarası müzakere sürecine çıkarılmasını hedefliyor.. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Facto bir devlet olarak egemen eşit sayılmasını yani devlet statüsüne çıkarılmasını öngörüyor.
28 Mayıs 2021 tarihli yerel basınımızda yer alan habere göre BM Genel Sekreteri Guterres’e gönderdiği mektubunda KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki dengenin yanı sıra, Türkiye ve Yunanistan arasındaki dengenin de önemli olduğunu ve korunması gerektiğini” dile getirdi. “Egemen Eşitlik” talebinin bu dengeyi gözetecek bir adım olduğunu, bu durumda bir anlaşmadan sonra Kıbrıslı Türkler AB içinde yer alsa bile dengenin bozulmayacağını kaydeden sayın Ersin Tatar: “Madem ki Kıbrıs Cumhuriyeti , Güney’de bir Rum devletine dönüştü, Kıbrıs Türk Halkı olarak bizim de Kuzey’de kendi devletimize sahip olmamız en doğal hakkımızdır. Onlar ne kadar egemense, biz de o kadar egemeniz. Tabii egemen halk bizi tatmin etmez. Biz Egemen Devlette ısrarlıyız.” Dedi.
Gelinen noktada dünden bugüne yer alan federasyon görüşmelerinde Rumların Megali idea hayalleri nedeniyle öncelikli hedefleri Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ haklarıyla Birleşik Federal Kıbrıs gibi bir siyasi çözümle birlikte Kıbrıs’ı Enosis’e sıçrama tahtası yapmaktır.
Rum-Yunan ikilisi çok iyi biliyor ki olası bir adil ve kalıcı bir siyasi çözümde sınırları belirli, yan yana iki egemen devletli siyasi çözümün ardından ilerleyen yıllarda Kıbrıs’ı ilhak etmeleri söz konusu olamayacaktır. Dün olduğu gibi bugün de olası bir siyasi çözümde Rum liderliğinin öncelikli hedefleri; tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık ve tek uluslararası temsiliyetin olacağı, mülkiyette ilk söz hakkının 1974’teki tapu sahibinde olacağı, BM Genel Sekreterinin gözetiminde gerçekleşen görüşmelerin ardından 2 Ağustos 1975’te Viyana’da gerçekleşen Nüfus Mübadele Antlaşması ile Kıbrıs’ta gerçekleştirilen iki bölgeliliğin ortadan kalkacağı , AB normlarının ve dört temel özgürlüğün uygulanacağı, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kalkacağı, Kıbrıs Türk Halkının ‘azınlık’ hakları ile Rumlara yama olacağı bir siyasi çözümdür. Böylesi bir siyasi çözüme Kıbrıs Türk Halkı asla ‘evet’ demeyecektir.
Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm Kıbrıs’ta var olan bağımsız ve egemen iki devletin bir birini karşılıklı olarak tanımasıyla mümkündür.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…