Önümüzdeki Cuma günü, Kıbrıs’ın kuzeyindeki “yapı” ciddi bir demokrasi ve hukuk sınavından geçecek…
“Yapı” diyorum, çünkü “devlet” sözcüğünü kullanmak öyle kolay değil…
“Ben devletim” demekle o iş olmuyor…
Bizim; uzun mücadeleler sonucu, tüm dünyaya kabul ettirdiğimiz bir yalın “gerçek” var…
“Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ın “meşru” bir toplumudur” gerçeği…
Avrupa Parlamentosu’nun son Türkiye Raporu’nda (Madde 34) bu “statü” apaçık biçimde bu cümle ile vurgulanmıştır.
Her ne kadar da şimdiki “idare” toplum sözcüğünü yok etmeye çalışsa da, bu çabalar bir değer taşımıyor…
“Kıbrıslı Türk” yerine “Kıbrıs Türkü” demekle, dünyaca kabul edilen “toplum” sözcüğü yerine “halk” demek “ayrılıkçılık” histerisine hizmet etmekten başka bir işe yaramaz…
Elbette “toplum” statümüz, eşit ortağı olacağımız bir “federal çözüm”de gerçek bir “devlet”e dönüşecektir…
İşte o zaman “Kıbrıs Türk devleti” olacağız ve tüm kurumlarımızla dünyada itibar göreceğiz…
Şimdilerde ise tören siyasetçilerinin nutukları, kocaman bir “illüzyon”dan ibarettir ve “hamaset”ten öte bir içeriği yoktur…
İşte böylesi bir ortamda, dünyada “zerre” kadar prestiji bulunmayan bir “idare” kendisine yeni yeni “cephe”ler açmaktadır…
BM’nin resmi aracının üzerine “şiro” süren bu zihniyet, voyvodalıkta “şöhret” sahibi olurken, bu topraklarda basın özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne de savaş açmış bulunuyor…
Basın-Sen Başkanı gazeteci Ali Kişmir, Cuma günü mahkeme huzuruna çıkarılıyor…
Suçu ne?
2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, TC Büyükelçisi; “Beyaz Ev” denilen mekânda, zamanın bazı vekillerini topluyor ve kendilerine “Akıncı’nın seçilmesini önlemek” üzere direktifler veriyor…
Bu gizli toplantıdaki “zavallı” vekiller, gıkını çıkarmıyor ve bu “baskı”yı içlerine sindirerek “peki efendim” diyorlar…
Tabii, bizde hiçbir şey gizli kalmaz…
Bir büyükelçinin sağına ve soluna kumandanları alarak, MİT operasyonu yürütmesi toplumda tepkiyle karşılanır, infial yaratır…
Ortada bir “devlet” olsa, bu Büyükelçi böyle bir müdahaleye “cüret” edebilir miydi?
Elbette hayır…
Bu yüzden Ali Kişmir’in bu olayı köşesine taşıması, eleştirmesi; iyi bir gazetecilik örneğidir…
Seçimlerden önce, 15 Ağustos 2020 günü Facebook’ta “Genel Ev” başlıklı yazısında Kişmir şöyle diyor:
“Ankara’nın, son olarak siyasetimize ayar vermek için bazı UBP’li vekilleri çağırdığı yerin adı “Beyaz Ev” olabilir ancak siyasetimizi getirdiği konum açıkçası “Genel ev”dir!..”
“Beyaz Ev” hepimizin bildiği gibi, Beşparmaklar üzerinde, Saint Hilarion kalesi yanında asker ailelerinin girebildiği halka kapalı bir eğlence mekânı…
Burasını, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı işletiyor…
KKTC Başsavcılığı, aldığı şikâyet üzerine harekete geçiyor ve Ali Kişmir hakkında dava dosyalıyor…
Bizdeki 29/1983 sayılı “Askeri Suç ve Cezalar Yasası”nın 26. maddesine göre, askerin manevi şahsiyetine hakaret edenlere 10 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor…
Bu durumda, Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nde başlayacak olan dava, hemen Ağır Ceza Mahkemesi’ne havale edilebilir ve Ali Kişmir, Ağır Ceza’da yargılanacağı için, yargılanma sürecinde hapis yatabilir…
Kişmir’in suçu; “Güvenlik Kuvvetlerinin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” etmek…
Türkçesi şu: Kişmir; askerin şeref ve haysiyetine hakaret etmiş, sövmüştür…
Nasıl yani?
Şöyle: Bu bina askere aittir ve orası için kullanılan ifadeler askere söylenmiş oluyor…
Tıpkı Abdülhamit dönemindeki “nezle” sözcüğü gibi…
“Nezle” dedin mi akla burun geliyor…
Abdülhamit’in burnu da karga burnu…
Demek ki sen padişaha hakaret ediyorsun…
Osmanlı’nın o karanlık dönemini çağrıştıran bu “zorlama” hakaret iddiasının içinde, “manevi şahsiyet” ifadesi kullanılıyor…
Yani; alelade ganimet bir bina “kutsal” bir askeri sembolmuş gibi, askerin manevi şahsiyetini temsil ediyormuş gibi ele alınıyor…
Oysa; Kişmir’in yazısında Güvenlik Kuvvetleri’nden hiç söz edilmiyor…
Olayın “garipliği” şundan da belli…
Mirtu’da (Çamlıbel) askerin kontrolünde “Mavi Köşk” diye bilinen ganimet bir bina var…
Asker, biletle girilen bu binadan para kazanıyor…
Türkiye basınında bu bina tanıtılırken, orası için neler söylenmiyor neler?
Şimdi birileri bu “askerin binası” için “harem” dendi diye dava açabilir mi?
Kutsal bir bina mı oldu şimdi bu ganimet Rum malı?
Binaya laf edince, askere hakaret edilmiş mi oluyor?
Başsavcılık, mahkemeye 8 adet “şahit” getiriyor…
3 adet profesör, subaylar, polis müdürleri…
Belli ki buradaki rejim; gazeteciye, fikrinden dolayı hapislik vermeye kararlı…
Bu boyutta, hukuk üzerinden bir “operasyon” şimdiye kadar yaşanmadı…
Bu yüzden, adalet ve hukuk düzenimizin de ciddi bir sınavı olacak bu girişim…
Kişmir’in davası, şu an itibarıyla dünyanın hemen tüm medya kurumlarının, önemli siyasetçilerinin bilgisinde…
Avrupa Birliği kurumları da durumdan haberdar…
Umarım; kendimizi dünyaya daha fazla “rezil” etmeden bu dava geri çekilir veya reddedilir…