“Gözlemci üyeliğimiz” entipüften miydi?

Abone Ol

Bizim “Türkümsü” devletlere gizlice sızdı…
“Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi’nin 10. Zirvesi”ne katılmamızı engelledi…
Ersin Tatar, Kazakistan’a davet edilmedi…
Bırakın zirveden dışlanmamızı, toplantı salonunda tüm üyelerin bayrakları yer alırken, Kazakistan bizimkine “ambargo” koydu…
Salonda, üye beş devletin bayrakları yanında, bizim gibi “gözlemci üye” olan Macaristan ve Türkmenistan’ın da bayrakları yer aldı ama bizimki ortalıkta yoktu…
Yani; bir yıldır Sayın Tatar’ın dilinden düşürmediği, propaganda amacıyla gece gündüz çiğnediği bu “Türk Devletleri Teşkilatı” bizi ezdi geçti, yok saydı, varlığımızla dalga geçti…
Demek ki bizim “gözlemci üyeliğimiz” entipüften bir şakaydı…
“Yalan rüzgârı”nın sarmalında bizimkilerin ağzına geçen yıl çalınan bir kaşıcık bal, bu yıl Kazakistan’da zehir oldu…
Ersin Bey’in iddiasına göre; “Rum zihniyeti” teyakkuza geçmiş…
İşin içine AB de katılmış…
Rumlar, uluslararası örgütleri ve bazı ülkeleri tehdit bile etmişler…
E… Ne yapsın Kazakistan?
O da tüm bunlara boyun eğmiş…
Zirvede, Sayın Erdoğan olanı biteni aslında çok iyi anladığını gösterdi…
“Müteakip zirvemizde KKTC'yi, karar verdiğimiz şekilde, gözlemci üye statüsüyle aramızda göreceğimize inanıyorum. Bu konuda sizlerin dirayetli liderliğinize güveniyorum.” dedi.
Yani Erdoğan her zamanki gibi, bizim için “Türkümsü” liderlerden “ricacı” oldu…
“Bir şey değil, bu defalık böyle olsun” demeye getirdi…
Bir başka bahara kalan “temsiliyetimiz” için liderlerin dirayetine güvendiğini de ekledi…
Bakalım… Gelecek yıl, bir başka “Türkümsü” lider dirayet göstermezse, biz de “işte görüyorsunuz olmuyor, ne yapalım?” şeklindeki “milli” tezi ilerleteceğiz…
Nereye kadar mı?
Sayın Erdoğan’ın “sabrının sonuna” kadar…
Peki ama bu tür “diplomatik” yenilgilere neden olan sizin bu “iki devletli” ayrılıkçı, içi boş politikanız değil mi?
Rumları ve AB’yi suçlamak yerine; ayrılıkçılığın hiçbir dünya platformunda hoş karşılanmadığını, kabul görmediğini ne zaman anlayacaksınız?
“Rum-Yunan ikilisi” Kazakistan’ı ikna edebiliyorsa, TDT bizimle ilgili aldığı kararı, göz göre göre daha mürekkebi kurumadan uygulamaktan çekiniyorsa, Erdoğan bile bu durum karşısında “inşallah”tan başka diyecek söz bulamıyorsa, bütün bunlar “politikanızın” iflas ettiğini göstermiyor mu?
Kıbrıslı Türklere ve Türk kamuoyuna sürekli gaz verip “tanındık, tanınıyoruz” diyeceksiniz…
Bunun üzerinden politik olarak nemalanacaksınız…
Ama her defasında Kıbrıslı Türkleri bir “aşağılanma” ile karşı karşıya bırakacaksınız…
Arkasından dönüp bu toplumdan özür dileyeceğinize “bu işi yüzümüze gözümüze bulaştırdık” diyeceğinize; Rumları, Yunanlıları suçluyacaksınız…
Elbette bilmeliydiniz, öğrenmeliydiniz; Kazakistan’ın, tıpkı Azerbaycan gibi KKTC’yi tanımayacağını, hatta ciddi anlamda ilişki bile kuramayacağını…
200 kişi ile “tanıtım gecesi” ayaklarında Azerbaycan’a gidip, Aliyev’in masasında “gariban gariban” oturmak ne kazandırdı bu topluma?
İki tane küçücük bayracığı masasına koyamayan Aliyev’in de, Tatar’ı ülkesine çağırmayan Tokayev’in de KKTC’yi tanıma konusunda kendilerine ait haklı nedenleri vardır…
Bunları bilmek, anlamak Türk dış politikasının yükümlülüğüdür…
Bunlara rağmen bir “zorlama” yapılıyorsa, bu ülkelerin liderlerine bile bile bu “tavırlar” aldırılıyorsa, bunda “iyi niyet” aramamak lazım…
Kazakistan, KKTC’ye niye “sempati” duysun? Niye Rum tarafını “rahatsız” edecek davranışlar sergilesin?
Adamlar; 30 yıldır “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile her alanda ilişki içinde…
Daha geçen ay “Federal çözüm”ü desteklediklerini Lefkoşa’nın göbeğinde açıkladılar…
Duymadınız mı?
Hem bir şey daha söyleyeyim…
Kazakistan, Lefkoşa’da açtığı “konsolosluğa” kimi atadı biliyor musunuz?
Eski Rum Enerji Bakanı Lakkotripis’i…
Buraya bir Kazak diplomat göndermek yerine, bir Kıbrıslı Rum’u tercih etti Kazaklar…
O derecede yani…
Bir not daha…
Rum yatırımcıların son 15 yılda Kazakistan’da yaptıkları yatırımların toplamı, üç tane KKTC bütçesinden fazla…
Kazaklar’ın ise Kıbrıs’ta 1.3 milyar dolar yatırımları var…
Biz de Rum tarafı ile böylesine somut ekonomik ve siyasi ilişkiler içindeki bir devletten davet bekliyoruz…
Kazak Cumhurbaşkanı Tokayev; kendisinden önceki Başkan Nazarbayev’den farklı olarak “reformlardan” bahsediyor, insan haklarından söz ediyor… Anayasasında düzenlemeler yapıyor. Örneğin Başkanlık süresini 7 yıl ve tek dönem olarak değiştirerek dünyaki eski “totaliter” görünümünden kurtulmaya çalışıyor…  
Dünya ile; AB ile entegre olmanın yollarını arıyor…
“Kıbrıs Cumhuriyeti” ile Avrupa’ya “köprü” kurmanın taşlarını döşüyor…
Biz de “Türkümsü”dür diye, Erdoğan’ın “hatırı” var diye ondan “kabul” bekliyoruz…
Milliyetçilikten, kökenden, dinden bir “tanınma” çıkacak sanıyoruz…
Elbette aldanıyoruz…
Belli ki daha bizimkiler; uluslararası arenada “kabul” görmenin koşulunun “karşılıklı çıkar”a dayandığını hâlâ öğrenememişler…
Ya da bile bile ladez olmamızdan medet umuyorlar…
Kafalarındaki “rüya”ya yatırım yapıyorlar…
Bu toplum bu kadar “yalan”la daha ne kadar kandırılacak?
Bilemiyorum…