Grassocular, yağdanlıklar, kuklalar…

Abone Ol

Olacak iş değil…

Memleketin iki “sağ” partisi; her gün biraz daha bağnazlaşıyor, biraz daha “vurdumduymaz” oluyor, ganimet toprakları hovardaca ona buna peşkeş çekiyor, hiçbir “uyarı”ya aldırış etmeden Meclis’i kilitliyor, canının çektiği “yasa”ları değiştiriyor, kurumların yapılarını bozuyor…

Bu iki partinin başında; batak eski bir “banka”nın iki eski yöneticisi bulunuyor…

Davranışları, yaklaşımları, sözleri, icraatları her geçen gün yeni “rahatsızlıklar” yaratıyor…

Yerel siyasetimizde bu “ikili”nin yaptığı tahribat, hiçbir “azınlık” hükümetine nasip olmadığı gibi, Eroğlu dönemlerini bile aratacak kıvamdadır…

Hüseyin Özgürgün, ilk kez UBP Başkanı olduğunda bu “köklü” partinin “merkeze doğru” bazı ileri adımlar atabileceği izlenimini vermişti…

Bunu; o “baskıcı” dönemde çok “değerli” bulmuştum…

UBP; çağdaş bir toplumun sağda ama “demokrat” bir partisi olamaz mıydı?

Olmadı… Bunu başaramadılar… Tam tersine hem “devlet yönetimi”nde, hem de “Kıbrıs sorunu”nda daha da “şahin”leştiler…

Modern bir “sağ parti” olmak yerine; “muhafazakar”lığın bile içini boşalttılar…

“Milliyetçiliği” politik gericilikle yoğurarak neredeyse “ırkçılık” düzeyine düşürdüler…

Bu yetmezmiş gibi, üstüne üstlük bir de “dincilik” girdabına bulaştılar…

Sağ siyasetin “geleneksel” değerlerine bile saygısızca yaklaşıyorlar…

YÖDAK Yasası’nı “şıp” diye değiştirdiler, “özerkliğin” canına okudular…

Pervasızca, Cumhurbaşkanı’nın “yetkileri”ni budadılar…

“Anıtlar Yüksek Kurulu” var şimdi sırada… Sivil toplum örgütlerinin temsiliyetini orada da ortadan kaldıracaklar, kendilerine bağlı bir “organ” oluşturacaklar…

Öte yandan “Esnaf ve Zanaatkarlar Odası”nı da ortadan kaldıracak hazırlıklar içindedirler…

Yeni ve kendilerine bağlı bir “örgüt” kurmak üzere kolları sıvadılar…

Bu mevcut “yapı”ları siyasete bağımlı birer “kukla örgüt” haline getirirken, kendilerini de başka odaklara teslim etmekten zerre kadar hicap duymuyorlar…

Özellikle UBP’nin AKP’ye “tavla teslim” politikaları; artık “tahammül edilmez” boyutlara ulaştı…

UBP; şimdiye kadar kendi ülkesine en büyük “zararı” vermeyi geçen hafta başardı…

İki UBP’li bakanın “AKP’nin evet mitingi”ne katılması; bu da yetmezmiş gibi orada konuşması ve “evet kampanyası”na destek vermesi, sıradan her UBP’liyi bile “incitecek” bir politik aymazlıktır…

UBP’nin tabanı, vekilleri, örgütleri, bundan hiç mi “rahatsızlık” duymadılar…

Partilerinin iki bakanı, “parti kararı” olmadan, bir başka ülkenin “iç siyaseti”ne bulaşıyor, apaçık biçimde “taraf” oluyor ve UBP’de herkes bunu sineye çekiyor…

Böyle bir “parti” olabilir mi?

Bu kadar “Grasso”nun, yağcılığın, yağdanlığın partisi durumuna sürüklenen bir “parti”den kendi insanına hizmet mümkün mü?

UBP; “Anavatan” söyleminden her zaman “nemalanan” bir parti olsa da, “anavatan” sadece AKP mi?

Türkiye sadece Erdoğan’dan mı ibarettir?

Yarın, Türkiye’den HDP ya da CHP buralara gelip “Biz de isteriz” derse ne olacak?

Onların “kampanya”larında da “rol” alacaklar mı?

Ama daha da önemlisi; bugün Türkiye’nin iç siyasetinde “taraf” olan UBP; kendi iç siyasetinde AKP’nin “taraf” olmasını da “mali memnuniyetle” kabul etmiş olmuyor mu?

UBP’nin bu kadar “teslimiyetçi” olması, TC’deki bir partiye “tav” olması, buradaki politik sistem bakımından “kaldırılabilir” bir yük mü?

UBP’nin; AKP’nin “kuyruğuna” maşrappa olması yalnızca kendi partisel sorunu değil ki…

Kıbrıs’ta yaşayan her Kıbrıslı Türk, politik olarak bu tür “kuyrukçuluk”tan rahatsızlık duymalıdır…

UBP’li olsa da, DP’li olsa da, bu yeni “şarlatanlığa” onay verilmemelidir…

Burası elbette Hollanda değildir, Almanya hiç değildir…

Hiçbir “babayiğit” AKP’ye ve Erdoğan’a “Burada miting yapamazsınız” diyemez…

Ama bizimkiler, çok daha ileriye gittiler…

Kemal Dürüst ve Sunat Atun, eminim ki “gönüllü” olarak o sahnede yer aldılar…

Belki de Binali Bey’e “Ne olur bizim elimizi de havaya kaldırın” diye yalvardılar…

Hem partilerini, hem de Kıbrıslı Türkleri “maskara” yerine koydular…

Bu “yağdanlığın” AKP’de mutlaka bir “karşılığı” olacaktır…

İşte asıl beni kaygılandıran da budur…

UBP; bir yandan “iç politika”da kurulu “yapı”ları tarumar ederken, Kıbrıs görüşmeleri bağlamında da kamuoyunu adeta zehirliyor, Cumhurbaşkanı’nın gayretlerini sabote ediyor, Türkiye’de “mahalle politikacısı” üslubu ile CB Erdoğan’a “grasso” çekme pahasına, görüşmelerle ilgili gerçekle ilgisi olmayan “sansasyon”lar yaratıyor…

Özgürgün oralarda; Cebelitarık modelinden, Tayvan modelinden söz ediyor…

Öte yandan, DP’nin Başkanı Denktaş da “görüşmelerin devamı için referendum yapalım” diyerek bir “dinamit” de o atıyor…

Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu ise “şahinlikte” ve “fanatizm”de kimseye burnundan kıl aldırmıyor…

Rum tarafına “ana avrat” söven, Cumhurbaşkanı’nın ayağının altına banana kabuğu koymaktan başka bir şey yapmayan, AKP’nin “düdüğünü” çalan, onun mitinginde boy gösteren bu küçük politik “figür”ler, kısa dönemde “kazançlı” olduklarını düşünseler bile, toplum onları siyaset sahnesinden silmeyi artık öğrendi…

Bu gibi “politik yağdanlıklar”ın yarattığı “kirliliği” temizlemek hepimizin boynunun borcudur…