banner913
banner932
banner1032

“Oğlumun incinen yüreğini nasıl sarayım?”

banner1020

16 yaşındaki oğlu Arda Sünmez'i kaybeden Pınar Taş, sosyal medyada yaptığı duygusal paylaşımıyla yürekleri dağladı. Bir dönem eşinden şiddet gördüğünü anlatan Pınar Taş, 16 yaşındaki oğlu için “O da sürekli dayak yiyordu” ifadelerini kullanmıştı

banner1045
“Oğlumun incinen yüreğini nasıl sarayım?”

banner971

Dipkarpaz’da 16 yaşındaki Arda Sünmez, 6 Ağustos'ta intihar ederek yaşamını yitirmişti.

16 yaşındaki oğlunu beklenmedik şekilde kaybeden anne Pınar Taş, dün sosyal medyada yaptığı paylaşımla yürekleri dağladı.

Acılı anne, oğlunun kaybıyla yaşadığı derin acıyı ve çaresizliği kelimelere döktü.

Pınar Taş'ın paylaştığı mesaj şöyle:

“Dün yıkadılar oğlumu, pakladılar... Pamuklara sardılar incinmesin diye. Ben senin incinmiş yüreğini nasıl sarayım pamuklara oğlum? Kırılmış onurunu nasıl tamir edeyim? Hadi kalk söyle bana... Hesabını kime soracağımı, kimden soracağımı biliyorum. Aslan annem derdin ya bana hani, izle aslan anneni balam benim...”

Öte yandan Özgür Gazete‘nin geçtiğimiz Eylül ve Ekim aylarında 3 kez manşetine taşıyıp hikayesini anlattığı ev içinde eşinden şiddet gören Pınar Taş, 16 yaşındaki oğlu için “O da sürekli dayak yiyordu” demişti.

Taş, o röportajda yaşadıklarını şöyle anlatmıştı;

“Şiddet hep devam etti. Hamileyken saçımdan sürüklendim, dövüldüm. Kaynanamın da çocuklarımın da mahallelinin de gözü önünde defalarca dayak yediğim oldu. Hatta kızım bir kavgada araya girdi, yumruk yedi. Oğlum ‘baba yapma’ dediğinde onu da dövüyordu…”

Eşi isminin baş harfleri E.S’nin CTP Karpaz Ocak Örgütü üyesi olduğunu söylemişti Pınar ve o dönem Belediye Başkanı olan CTP’li Suphi Coşkun’un da yeğeniydi eşi;

“Suphi Coşkun eşimin yeğeni. 2016 yılında eşimi belediyede işe almıştı. Dayak yediğim bir gün onun kız kardeşini aradım. Coşkun’un yaşadığım yerin mülki amiri olduğunu öğrenmiştim, en yetkili oydu. Eve geldiler, eşime kızdılar, nasihat verip gittiler…”

Taş şöyle demişti:

 “Artık çocukları daha çok dövmeye başladı. Bir gece oğlumu dövdü ve evden attı. Gelmeyeceksin dedi. Ben kızlarımla kendimi odaya kilitlerken oğlum kapıda ağlıyordu, ‘Lütfen izin ver içeri gireyim’ diye yalvarıyordu.

Konservatuvar mezunu bir öğretmen annenin kızı olan Pınar Taş, henüz 18 yaşındayken kendisiyle evlenmek isteyen 25 yaşındaki E.S ile “aile ve akrabalarının kararıyla” evlenip, kocasının memleketine yani Kıbrıs’a gelmiş.

Karpaz bölgesinde kayınvalidesiyle birlikte yaşadığı eve yerleşen genç kadın ilk dayağını da evliliğinin ilk gecesinde yemiş;

“Annem de okumuş ve milletvekili seçilerek siyaset yapmış bir kadın olarak ilkokul mezunu babamla evlendiğinde, evliliğinin ilk yıllarında şiddet görmüş. 18 yaş da evlilik için uygun bir yaş değil aslında ancak aile ve akraba baskısı annemin de benim evliliğime onay vermesine neden olmuştu.

Karpaz’a geldiğimde yıl 2005’di ve sanki unutulmuş bir yer gibiydi burası. Evliliğimin ilk gecesi çok korkmuştum, canım yanmıştı. İlk tokadımı canım acıdığı için çığlık attığımdan dolayı yedim. İlk çocuğum da evliliğimden bir sene sonra dünyaya geldi”

İşte o ilk geceden sonra Pınar başına gelecekleri az çok tahmin edebilmiş ancak her yere uzak, her şeyden mahrum bilmediği bir coğrafyada, çocuk sayılacak yaşta yapabilecek pek bir şeyi olmadığını da fark etmiş;

“Doğuştan kalbimde bir delik var ve doğum kontrol hapı kullanmam yasak. Kullanabileceğim tek doğum kontrol yöntemi spiral taktırmak. Ancak bölgede hastane yok, Mağusa’ya gitmem gerekiyor ama araç yok. Zaten yalnız dışarı çıkmam da yasak. Yanımda aileden biri olması şartı var. Bunlar olsa bile param ve ekonomik özgürlüğüm yok.

Böyle bir ortamda kısa sürede hamile kaldım. İlk çocuğumu dünyaya getirdikten kısa süre sonra da yeniden hamile kaldım. 6 aylık gebeyken ciddi sancılarımın tuttuğu bir gece eşimden beni doktora götürmesini istedim, götürmedi. O akşam rastgele evimize gelen eşimin amcası beni o halde görünce eşime kızdı ve apar topar doktora götürüldüm.

Erenköy Sağlık Ocağı’nda ‘Riskli hamilelik, biz müdahale edemeyiz’ dediler. Sonra beni Tıp Merkezi’ne götürdüler, oradaki doktor da yatış verince eşim “Param yok” dedi ve bana zorla tedavi olmak istemediğime ve gönüllü olarak oradan ayrılmak istediğime dair kâğıt imzalattı. Doktor, hastaneye gidene kadar anneyi ya da bebeği kaybedebiliriz deyince ve polis çağırmaktan söz edilince eşim mecbur kaldı, hastaneye yattım ve tedavimi alabildim.

Şiddet hep devam etti. Hamileyken saçımdan sürüklendim, dövüldüm. Kaynanamın da çocuklarımın da mahallelinin de gözü önünde defalarca dayak yediğim oldu. Hatta kızım bir kavgada araya girdi, yumruk yedi.

Oğlum ‘baba yapma’ dediğinde onu da dövüyordu. Başkasına bile kızsa eve gelip sinirini benden çıkarırdı.

Bunlar olurken bir yandan da hasta kayınvalideme bakıyorum. Çünkü gelin olarak onlara göre bu benim görevimdi. Bu yüzden beraber yaşıyorduk.

Eşimin bir marketi vardı köyde. 7 yıl onunla birlikte çalıştım. Bunun dışında evliliğim boyunca hiçbir zaman ekonomik özgürlüğüm olmadı. Karpaz çok farklı bir yerdi…”

Genç kadın, aile ve komşular tarafından duyulan her dayak ve şiddet olayında bir de bunu hak etmediğini anlatmak zorunda hissettiğini söylüyor. Yani yediği dayağın geçerli bir sebebi olmadığına etraftakileri inandırmaya çalışıyor. Yani dayak normal ama hak edip etmediği konusu önemli;

“Mutfaktaki yağdanlığı yıkayıp tezgâhın üzerine koymuştum. Eşim mutfağa geldi, cam yağdanlığa çarptı, yağdanlık yere düşüp kırıldı. ‘Bunu buraya neden koydun’ diyerek dövmüştü beni bir kere.

Bir kere de bulmaca çözdüğüm için dayak yedim. O hepsini bilemiyor ve dolduramıyormuş, ben ondan daha fazla şey biliyormuşum.

Bir keresinde de tabağındaki yemeği bitirdiği halde doymadığını anlamadığım, kendi tabağıma yemek koyduğum ve sonra anlayıp ona kendi tabağımı uzattığım için dayak yedim. Açken hep daha sinirli olurdu, masaya oturduğumuzda her zaman önce onun tabağına yemek koyardık…”

Karpaz’daki aile eşrafının tüm bu şiddet olaylarında sadece “uyarı” yaptığını, “yapma oğlum ayıptır” diyerek birkaç nasihat cümlesi kurup gittiğini anlatıyor Pınar Taş ve çareyi bir kez de Muş’ta olan kendi ailesinde aradığını söylüyor;

“Ailemi aradım, dönmek istedim ama çocukları bırak ve gel dediler. Yani aslında gelme dediler. Hangi anne çocuklarından vazgeçer ki?

Annem 2017’de öldü, kanser hastasıydı ve onu görmeye bile gidemiyordum. Eşim izin vermiyordu. Ölümüne çok yakın bir zamanda gidebildim ve annem ölmeden iki gün önce hiçbir şey yapamadığı için benden özür diledi.”

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.