GUTERRES’LE YAPILACAK EN PAHALI DİPLOMATİK YEMEK
“Bu yemek her iki taraf için de neden pahalıdır” sorusunu sormamdaki amaç, uzun zamandan beri iki tarafı masaya oturtamayan Guterres, yemek daveti ile o ayrılığı ve cepheleşmeleri ortadan kaldıracağını umuyor. Yani yemek bahane. Bir umut. Esas olan yemeğin pahalı olması değil, sorunun maliyeti ve geçen zamandır. Sorunlar çözülürse ve bir netice alınırsa “giden para olsun” der insan.
Şayet bu pahalı yemeğin neticesini sorarsanız, ben şimdiden size ne konuşulacağını ve tarafların ne söyleyeceğini söyleyim.
Ne eğilen, ne de bükülen Rumlar, ısrar etmeyecekler mi, federasyon temelinde bir çözümü? Israr edecekler.
Peki... KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ısrarla stratejisini ortaya koymayacak mı? Koyacak.
“Egemenliğimiz tanınmadan, yan yana iki devlet temelinde bir çözüme evet denmeden bu masaya oturmam.”
Türkiye’nin görüşü de o değil mi?
Lakin bir ömrün yılları kadar uzayıp giden Kıbrıs meselesi, er veya geç, başka bir şekilde çözümlenecektir. İki taraflı bir çözüm değil, tek taraflı kendi yolunda bir çözüm olacak.
O çözüm de Türk Devletleri vasıtasıyla gerçekleşecektir.
Hristodulidis Türklerin egemenliğini tanımamakla, esasında kendi halkına zarar veriyor. O bunun farkında değil.
Viyana anlaşması çerçevesinde karşılıklı nüfus mübadelesi yapıldı ve yıllarca ENOSİS aşkıyla yanıp tutuşan Rumların yelkenleri suya indi.
Nerde o efendiler yine ENOSİS desin? Demezler. Diyemezler. Türkiye bir garantör olarak kendi soydaşarına gereğini yaptı ve askeri harekatı düzenledi.
Yıllarca sokaklardan toplanıp öldürülen Türklerin ailelerinin acıları dinmedi. Lakin 20 Temmuz’dan sonra ne bir kişi kayboldu, ne bir kişi katlima uğradı, ne de özgürce yaşadığımız kuzey Kıbrıs’ta kan aktı. Bu da bize şunu gösteriyor.
“Artık Türklerle Rumlar kesinlikle bir arada yaşayamazlar. Ne de müşterek bir cumhuriyet formülünde hayatlarını şekillendirebilirler.
On bir yıllık getto hayatımızda ne kadar yokluk ve acı yaşadık. Ondan evveki dönemde büyük umutlarla kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinden bizi fırlatıp atan Rumlar değil miydi?
Peki... O beraberliği denedik ve Rumların doyumsuzluğunu ve hazımsızlığını gayet net gördük ve yaşadık. Federasyon temelinde bir formül de fazla uzaklaşmadan, yine farklı ambargolar ve binbir zorluklarla kendini gösterecek, şayet bir federasyon temelinde bir anlaşma olasılığındaki hayatımız şekillenirse.
Yani federasyonu hayal bile edemiyoruz.
Bozulacak olan bir anlaşmaya neden imza atalım?
Ersin Tatar bence doğur bir politika izliyor. Yan yan iki eşit devlet temelinde egemen, iki devletçiğin bir gelecek kucaklaması, en güzeli değil mi?
Yıllarca ambargolar altında ezildik ve yılmadık. Bundan sonra da yılmayız.
Bir ömrü feda etme pahasına egemenliğimizi mutlaka elde edeceğiz. Dünyaya açılma hayallerimiz gerçek olacak. Direk uçuşlar başlayacak. AB de yarım Kıbrıs’ın sahibi Rumlarla avunmaya devam edecek.
TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir sözü vardır.
“Türkiye ve KKTC’nin AB’ye alınması mümkün olmayabilir. O zaman yeni bir oluşumda yerlerini alırlar ve kendi strateji ve çıkarlarımızı korumaya devam ederiz.”
O yeni oluşum Türk Devletleridir.
Akdeniz’e en uzun kıyısı olan Türkiye tahammülle Rumların tek taraflı yaptıkları doğal gaz çalışmalarını izliyor. Lakin o doğal gaza da bir gün ortak olacağımız da biliniyor.
Kıbrıs çıkarması de öyle olmadı mı?
Farkındaysanız Türkiye her zaman zor şartlar altında tahammül göstermiş ve iyi komşuluk anlayışını göstermiştir. Gerek Ortadoğu’da, gerekse batıda. Yunanistan’a uzattığı dostluk eli havada kalsa da, Türkiye yine tahammülle yoluna devam ediyor. Rumların silahlanmalarına inat, Türkiye savaş ve havacılık alanında dev adımlar atıyor. Kendi sihalarını ve çıkarma gemilerini yapıyor. Zaten Türk askeri her zaman eğitimli ve dinamiktir. Hatta Türkiye etrafındaki teröristlere kök söktürmüş ve yılanın başını ezmiştir. Türkiye NATO’nun en büyük ve en güçlü ülkesi değil mi?
O nedenle diyorum, 15 Ekim’deki Guterres yemeği pahalı bir yemek olsa da, Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden Türk ve Rum liderler, o toplantıda hazır olacaklar ama hiçbir netice alınmayacak.