Toplumlararası çözüm görüşmelerinde, güvenliğimiz ve garantiler konusunda, çok dikkatli olmamız gerektiği görüşündeyim.
Yakın geçmişte Avrupanın göbeğinde Birleşmiş Milletler askerlerinin koruması altında olan Srebrenikada, Sırplarınsırf Müslüman oldukları için kadın , yaşlı, çocuk ayırımı yapmadan on binlerce Boşnakıkatletmesi, yabancıların garantisine güvenilemeyeceğini gösterir.
Geçmişten günümüze Rum tarafı sürekli olarak bize saldırdığına göre, bulunacak çözümden sonra, güvenliğimizin en etki bir şekilde garanti altına alınmasında ısrar etmeliyiz.
Halen Anavatanın sınırlarının hemen yakınında Suriye ve Iraktaki soydaşlarımızın katledilmesi, anavatanın koruması altında bulunmamızın ne kadar gerekli olduğunu gösterir.
Halen dünyanın çeşitli yerlerinde yaşlı, kadın çocuk ayırımı yapılmadan sivillerin katledilmesi ayrıca İsrailin, Filistin Araplarına uyguladığı insanlı dışı baskılar ve katliamlar, uluslararası kuruluşların mağdur olanlara yardımcı olmadığının kanıtıdır.
Geçmişten günümüze Rum tarafı sürekli olarak bize saldırdığına göre, bulunacak çözümden sonra güvenliğimizin en etkin bir şekilde garanti altına alınmasında ısrar etmeliyiz.
Adadaki varlığımızın da sadece anavatanın etkin ve fiili garantisi ile sürdürülebileceği hiçbir koşulda göz ardı edilmemeli.
Zaten Rum tarafı da iyi niyetle bizimle gerçekten barış anlaşması yapmak niyetinde ise, adada İngiliz üslerinin varlığından rahatsız ve şikayetçi olmadığı gibi, Kıbrısın Türk bölgesinde de Türk askeri bulunmasını anlayışla karşılamalı.
Ayrıcabundan sonra iki halkın barış içinde yaşayabilmesi için, geçmişte yapılan hataların inkar edilmesi yerine, kabul edilmesi gerekir.
Sırplar bile, işledikleri soykırım suçunu kabul ederek özür dilediğine göre, Rum tarafı da 1878den sonra sürekli olarak bize saldırmasının doğru olmadığını kabul etmeli ve bizden özür dilemeli.
Aksi halde, Rum tarafı geçmişte bize yaptıklarını inkar veya doğru kabul ederse, ayni eylemleri, barış anlaşmasından sonra da tekrarlayacaktır.
Rum tarafı eğer sırf Türkiyeyi adadan çıkarmak amacı ile bir barış anlaşması yapmak ve ondan sonra yine 1963te yaptığı gibi yönetime tek yanlı olarak el koymak niyetinde değilse, haklı endişelerimizi anlayışla karşılamalı.
Aksi halde, yabancıları memnun etmek, çözüm yanlısı görünmekdüşüncesiyle ve dayanaksızca iyi niyetli jest yapmak hesabı ile Türkiyenin etkin garantisi koşulundan vaz geçilmesi, geri dönüşümsüz felakete zemin hazırlayacaktır.
Hiçbir nedenle hatta anlaşma yapılmaması pahasına olsa da, kesinlikle anavatan Türkiyenin fiili garantisinden vazgeçilmemeli.
Zaten Türkiyenin fiili garantisini dışlayan bir anlaşma yapılması durumunda bunun Türk halkı tarafından referandumda ret edileceği şimdiden biliniyor.
Fakat iyi niyet safsatası ile Türkiyenin etkin askeri garantisinin sulandırılması durumunda, anlaşma Türk tarafınca referandumda kabul edilse bile, yine Rumlar tarafından bozulacak ve kalıcı olmayacaktır.