SOSYAL MEDYANIN SESİ

Türkiye’den gelen ekip Teknecik’teki arızalı jeneratörü yaptı ancak bildiğiniz gibi mevcut camur gibi yakıtla test yapmadılar. İfade edildiği gibi Salı günü yani bugün gelecek yeni, temiz, olması gereken standartlarda yakıtla test edilecek. Demek ki Başbakanın isyan edip 5 tane jeneratör ayni anda nasıl bozulur? Sabotaj diye seslendirdiği durumdan sorumlu kişi aslında, görevi kötüye kullanmak, devleti zarara uğratmak ve halkı mağdur edip maddi manevi yıkıma sebep olan, bu kalitesiz yakıtın doğrudan alımına onay veren kişidir. Yani senin kabinendeki Bakanındır sayın Başbakan. Gereğini yapın.

(Ahmet Özant)

İnşaat sektöründe her aşırıya gidildiğinde Kıbrıs Cumhuriyeti hukuk yollarını "weaponize" ederek, kalıcı realiteler yaratılmasının önüne geçmeye çalışmaktadır. Örneğin 1990'lardaki Loizidou/Türkiye davası ilk örnek olarak karşımızda duruyor. Federasyon talebinden vaz geçip Konfederal Kıbrıs istemeye başlanıldığı dönemi de simgeliyor bu dava. Yani siyaset olarak doğru kanaldan uzaklaştığımız anı hatırlatır. Bu dava 1980'lerin sonunda Asil Nadir'le birlikte başlayan ilk inşaat hareketlenmesinin önüne geçmek için açılmıştı. Doğrudur ama Rumlar açısından başarılı bir sonuç alınması Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye'nin büyük oranda doğru parametrelerden uzaklaşıp macera peşine gitmesinden kaynaklanmıştı. Daha sonra 2000'lerin ortalarında başlayan "Annan Planı'na evet dedik artık ne istersek yapabiliriz!" tavrıyla coşan inşaat sektörüne ise bu defa Orams davası ekşi sıkacaktı. Aynı dönemde Taşınmaz Mal Komisyonu'nun AİHM tarafından "effective" bir "iç hukuk" olarak sayılması ve duruma biraz denge getirilmesi hep Uluslararası Toplumla aynı söylem birliğinden kaynaklandı ve dolayısıyla Orams davasının etkisi minimize edildi. Ta ki "eşit egemen devlet" söylemini yeniden hararetle savunmaya başlayarak ve saçma sapan bir şekilde Maraş'ı açarak, iade yerine açık hava "DArk Turism" müzesine dönüştürerek tüm dünyaya rezil olana kadar (bu konuyu merak edenler onlarca yabancı medya kanalarında yayınlanan belgesellere ve haberlere bir baksınlar). Ama en önemlisi Barış söylemi ve kabul edilmiş parametrelerin dışına çıkarak üstelik kendi yaptığı şiddetin izlerini böbürlene böbürlene anlatan bir tavırla -örneğin çıkarma plajının tepelerini şiddeti hatırlatan sembollelerle donatarak. Ve en önemlisi "boş verin emirnameyi, planı yapın inşaatı gitsin" tavrıyla Rumların gözleri içine baka baka her tarafı çimontaya bulamakla hukuk savaşı adeta davet edilmiştir. Dünyayı karşılarına alıp "Maraş'ı Las Vegas yapacayık," "İskele'yi yeni Maraş yapacağız, AB'li olmayan yabancılara satacağız," siyasetinin sonucu bu. Süreçler çok önemlidir. Sonuç çıkmasa bile doğru parametreleri dillendirmek, istemek taraflara bir çeşit "ahlaki" denge sağlar. En azından gerçek bir anlaşmaya ulaşana kadar. Gerek söylemsel, gerekse de facto pozisyonunuzu abarttığınız anda ise Uluslararası hukuk kapıda adeta hayatınızı "kabusa" çevirmek için sabırla beklemektedir.

(Mete Hatay)

ANKET

Telefonda anket dialoğu

-Kurultaya katılacakmısıniz?

-Siz kimsiniz?

-Araştırma şirketi.

-Önünüzde isim listesi mi var?

-Hayır.

-Numaramı nerden buldunuz ?

-Merkezden verdiler.

-İsim listesi yok ama telefon numarası var.

-Sizce hangi aday daha güçlü.

-Hiçbiri

-ikinci tura kalır mı?

-Kalır.

Teşekkür etti kapattı.

Şimdi bu anket mi yoksa şahısları etiketleyip sınıflandırma mı?

Hiç gerek yok böyle şeylere.

(Hüseyin Cumaoğlu)

Daha Fazla Haber