Tam gün eğitim için OGEM örneği

Eğitim Eski Bakanı Özyiğit, eğitim sektörüne yönelik hazırladığı raporda tam gün eğitim için OGEM Projesini örnek gösterdi Deneyimli eğitimci ve sendikacı, Milli Eğitim Eski Bakanı, Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) eski milletvekili Cemal Özyiğit'in eğitim sektörüne yönelik hazırladığı geniş kapsamlı görüş ve önerilerden oluşan yazısının ikinci bölümünü yayınlıyoruz.

(Dünden devam)

VIII

Din Eğitimi ve İlahiyat Koleji:Açıldığı günden itibaren ülkemizde çok ciddi tartışma konusu olan İlahiyat Koleji gibi bir okula ülkemizin ihtiyacı yoktur. Göreve geldiğimizde ilahiyat kolejinde; 2017 Aralık sonu yılbaşı kutlaması krizi vardı ve Eğitim Müfettişleri denetim yapmaktaydılar. Konuya el attık ve denetim ile soruşturmanın hızlandırılması talimatını verdik. Nitekim kısa sürede sonuç aldık ve yıllardan beridir yapılan yılbaşı kutlamalarının Hristiyan İnancı olduğunu ve Müslüman öğrencilerin bu kutlamalara katılmamalarını telkin eden Türkiye’den gönderilen Altı Meslek Öğretmenine görevden el çektirerek ülkelerine geri gönderdik. Yerlerine de ülkemiz vatandaşı İlahiyat Mezunu 6 öğretmen görevlendirdik. Öte yandan 2018 Haziran ayında İlahiyat Kolejinden mezun olacak olan öğrencilerimizle ilgili de bir sorun yaşadık. İlgili Daire Müdürümüz bana gelerek, ilahiyat kolejinden mezun olacak olan bazı kız öğrencilerimizin diplomalara yapıştırılan resimlerinin, her ders yılı sonunda okullara gönderilen genelgeye uymadığını söyledi. Bu konuyu önce aramızda tartıştık, ardından Başsavcılıktan görüş istemeye karar verdik. Ne ilginçtir ki Başsavcılık bize, 2008 yılından beridir, İçişleri Bakanlığının talimatıyla KKTC Kimlik Kartlarına türbanlı resimlerin yapıştırıldığını dolayısıyla diplomalara da yapıştırılmasında bir sakınca görülmediği, şeklinde görüş belirtti. Açıktır ki bizim İlahiyat Koleji ile ilgili niyetimiz; denetimlerin ardından ders programlarında ve müfredatında gerekli değişiklikleri yaparak onu da diğer kolejlerin statüsüne dönüştürmekti. Bu niyetimizi anlayan Ankara’daki Rejim, T.C.Eğitim Bakanı aracılığı ile bizden İlahiyat Kolejini kendilerinin yönetimine devretmemizi istemişlerdi. Ben bizzat Sn. Bakana telefonda, bunu asla kabul etmeyeceğimi ve böyle bir şeye onay vermemin söz konusu olmadığını söylememe rağmen konu, Dörtlü Koalisyon Hükümetinin Başbakanı ve Yardımcısı ile Ankara arasında tartışılmıştı. Bana iletilen konunun kapandığı idi.Ben de bunun üzerine, Hükümetimizle Ankara arasında bir krize yol açmamak için herhangi bir açıklama yapmamıştım. Ancak süreç içerisinde gördüm ki konu kapanmamış. Bunun üzerine Meclis kürsüsünden yaşananları açıklamıştım. Kısaca tekrar ediyorum, ülkemizin İlahiyat Koleji gibi bir okula ihtiyacı yoktur. Ancak ilgili okul, kapatılmak yerine gerekli düzenlemeler yapılarak diğer kolejlere dönüştürülmelidir. Din Eğitimine gelince; bilindiği gibi görev süremiz içerisinde ortaokullardaki ders çizelgesini yeniden düzenlemiş ve Din Dersini de Seçmeli Ders kategorisi içerisine koymuştuk. Bu da Ankara’daki Rejim ile aramızda tartışma konusu olmuştu. Halbuki ülkemizde, yalnızca Sünni İslam inancını taşıyan insanlar yoktur. Ateistler, Deistler, Aleviler ve son yıllarda çoğalan Hristiyanlar, Yahudiler, hatta Uzakdoğudan gelenlerde farklı inanışlara sahip olanlar da vardır. Buna rağmen Ankara’daki Rejim ve bizdeki işbirlikçiler, dogmatik olarak Sünni İslam inancına göre din eğitiminde ısrar etmektedirler. Oysa farklı inanca sahip olan ya da hiçbir inanca sahip olmayan insanları ve onların çocuklarını buna zorlamak en temel insan haklarına da aykırıdır. Bu nedenle; ilkokul 4. Ve 5. Sınıflardaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri devam ederken, ortaokul 1. Sınıfındaki din dersinde Değerler Sistemi adı altında tüm dinler, inanışlar ya da inançsızlıklar hakkında temel bilgiler verilmeli, daha sonraki sınıflarda ise mutlaka seçmeli olmalı ve herkes kendi inanışlarına göre dini eğitim almalı ya da hiç din eğitimi almayıp diğer derslerden birini seçebilmelidirler.

I. Tam Gün Eğitim: Aslında doğru tabir Gün İçine Yayılmış Eğitimdir. 1974 öncesi ilkokullarda eğitim; hafta içi her gün sabahtan öğleye, yemek arasından sonra da öğleden sonra devam etmekteydi. Hatta Cumartesi öğleye kadar eğitim vardı. Kasabalarda her öğrenci evine en yakın ilkokula, köylerde yaşayanlar ise köylerindeki ilkokula gittiği için taşımacılık yoktu. Ayrıca öğleyin herkes evine gidip yemeğini yiyerek okula dönebilmekteydi. Bizim gibi köylerde yaşayan öğrenciler, ancak ortaokul ve liseye gitmek için köy otobüsleriyle kasabalara ya da şehirlere gitmekteydi. 1974’ten sonra Cumartesi günlerindeki eğitim kaldırıldı. İlkokullardaki ö.s. ise yalnızca Pazartesi ve Perşembe ö.s. olmak üzere haftada iki gün ö.s.ya düşürüldü. Ortaokul ve Klasik Liselerde yalnızca Pazartesi ö.s. Meslek Liselerinde ise Pazartesi, Salı ve Perşembe olmak üzere haftada üç gün ö.s. eğitim uzun yıllar devam etti. Daha sonra ortaokullardaki ö.s. eğitimi tamamen kaldırılırken, Meslek Liselerindeki ö.s. eğitimi de Klasik Liselerde olduğu gibi Pazartesi ö.s. olmak üzere yalnızca bir güne düşürüldü. Sn. Eşber Serakıncı ve Sn. Mehmet Ali Talat dönemlerinde ö.s. eğitimlerinin çoğaltılması yönünde bazı çalışmalar yapıldıysa da ilgili kesimlerle uzlaşmaya varılamadığı için uygulanamadı. Ta ki ben ve arkadaşlarımın Şehit Ertuğrul İlkokulu’nda iki buçuk yıl uyguladığımız OGEM Projesine kadar. Bu okulumuzda Mutfak, Yemekhane, Akıllı Sınıflar, Bilgisayar Odaları, Sınıflardaki Öğrenci Dolapları gibi gerekli altyapıların tamamlanmasıyla birlikte 2007 yılı Eylül ayında OGEM Projesi adı altında eğitimi gün içine yaydık. Pazartesi Sabah 8’de okula çantalarıyla gelen öğrenciler, çantalarını sınıflardaki dolaplarına koyup gün içinde gerekli ders araç gereçlerini alarak eğitimlerine devam etmekteydiler. Öğleyin ise 750-780 civarında olan öğrenciler iki grup halinde, öğretmenleri nezaretinde Yemekhaneye girip yemeklerini yiyor, ardından da programa göre ö.s. ders ya da etkinliklere devam ediyorlardı. Ödevler okulda yapılıyor, Pazartesi sabah okula getirilen çanta ancak Cuma akşamüzeri alınıp eve götürülüyordu. Diğer günler akşamüzeri ise öğrenciler ellerinde birer dosya ile ailelerine göstermek ya da birgöz atmak istedikleri çalışmaları evlerine götürmekteydiler. Öğle yemekleri ise Diyetisyen kontrolünde tamamen hijyenik koşullarda, sağlıklı ve dengeli beslenme kriterlerine uygun olarak Kıbrıs Türk Eğitim Vakfı tarafından okul mutfağında hazırlanmaktaydı. Öğretmenlerin ek ödenekleri Bakanlık tarafından karşılanıyor, ailelerden yalnızca yemek maliyeti olarak cüzi bir ücret talep ediliyordu. Gururla söyleyebilirim ki, o dönemde Şehit Ertuğrul İlkokulunda uyguladığımız bu sistem, bugün hala bazı özel okullarda aynen uygulanmaktadır. Ne yazık ki, özel okullar, dershaneler, belirli çıkar odakları bu sistemden rahatsız oldular ve kapatılması için dönemin hükümetine baskı yaptılar. Özellikle belirtmek isterim ki, Ferdi S. Soyer Hükümeti buna boyun eğmedi ve projeye desteğini sürdürdü. Ancak 2009’daki Erken Seçimlerden sonra göreve gelen Hükümetin Eğitim Bakanı, önce destek vereceğine dair söz verdi, sonra sözünde durmadı. Destek değil, köstek oldu. Böylece 2010 Ocak sonu projeyi durdurmak zorunda kaldık. Yeniden başlatmak için sürdürdüğümüz çabalar sonuçsuz kalınca, ben de çok sevdiğim mesleğime 31 Aralık 2010 tarihinde henüz 50 yaşında emekli olarak veda ettim. Daha sonra Milli Eğitim Bakanı olarak görev alınca, Vizyon 2030 adı altında yeni bir proje başlattık. Ülkemizdeki eğitimi kapsamlı bir şekilde dönüştürmeyi hedeflediğimiz bu proje içerisinde 3 yıllık bir süreçte Eğitimde Tam Gün hedefimiz de vardı. Fakat ne yazık ki, Dörtlü Koalisyon Hükümetinin istifası ile diğer projelerimiz gibi bu projemiz de yarım kaldı. Ne ilginçtir ki, OGEM Projesini yeniden uygulamaya koymak için zamanında bize destek vermeyen şimdiki Milli Eğitim Bakanı Sn. Nazım Çavuşoğlu, geçtiğimiz ders yılında tamamen uyduruk, sözde bir Tam Gün Eğitim uygulamaya başladı. Sendikalarımız da kendisine bunun tam gün eğitim olmadığını ve nasıl olabileceğini anlatamadılar. Bundan cesaret alan Sn. Bakan, bu ders yılında da Salı günü ö.s. yerine, bir zamanlar olduğu gibi Pazartesi ve Perşembe günleri ö.s. olmak üzere uygulamaya devam etmek niyetindedir. Açık ve kesin bir şekilde söylüyorum ki, bu yaklaşım tamamen safsatadır ve siz bu şekilde Özel Okullarla rekabet edemezsiniz. Dolayısıyla kendilerini Fahiş Fiyatlarla Özel Okullara Mahkûm olarak gören velilerimizi, çocuklarını alıp Devlet Okullarına yazdırmaya ikna edemezsiniz. Bu nedenle vazgeçin böyle uyduruk programlardan. Oysa Hükümetinizin uyguladığı ve her gün 15.30’a kadar olan Kamu Mesaisi büyük bir fırsattır ve bunu iyi değerlendirmek lazımdır. Bunun için Nasıl Bir Uygulama arıyorsanız, Şehit Ertuğrul İlkokulunda 2007-2010 yılları arasındaki uygulama çok ciddi bir alternatiftir.

II. Özel Eğitim Okulları: Engelli çocuklarımızın devam ettiği özel okullar yeniden düzenlenmelidir. Bu öğrencilerimiz özel durumları nedeniyle kimi zaman ilgili okullarda, kimi zaman da diğer okullarda kaynaştırma eğitimi almaktadır. Hatta bazı öğrencilerimiz, refakatçi nezaretinde bu eğitimi almaktadır. Dörtlü Koalisyon Hükümetinden Halkın Partisi’nin çekildiği gecenin (8 Mayıs 2019) sabahında Atatürk Stadyumunda engelli çocuklarımızın spor oyunları vardı. Oyunlar sırasında yaptığım konuşmada, bu özel veli ve öğrencilerimize müjde vermiş ve Eylül 2019’da Tam Gün Eğitime geçileceğini belirtmiştim. Ancak Hükümetin düşürülmesiyle bu durum gerçekleşmedi. Daha sonra Bakanlık bir uygulama başlattıysa da gerekli hazırlıkları yapmadan başlandığı için bir süre sonra ortadan kalktı. Bakanlık görevindeyken ayrıca şahsıma ayrılan, yani istediğim gibi harcayabileceğim Hane Halkına Yardım Kaleminin tek kuruşuna dokunmamış ve o parayla Engelli Öğrencilerimizin okula taşınabilmesi için iki tane Engelli Taşıma Aracı almıştım. Heyhat, kısa bir süre kullanılan bu araçlar şimdilerde atıl durumdadır ve bu özel çocuklarımız kendi olanaklarıyla ya da diğer taşımacılık yöntemleriyle okullara taşınmaktadırlar.

III. Ana Dili Türkçe Olmayan Öğrenciler: Bakanlık görevindeyken yaptığımız araştırmada, ülkemizde100’den fazla ülkeden gelen insanların yaşadığı ve onların çocuklarının da okullarımızda eğitim aldığını tespit ettik. Bu öğrencilerimizin eğitim alırken sorun yaşamaması ve kolay uyum sağlaması için bir çalışma başlattık. Bu çerçevede bir müfredat hazırladık. Bu çocuklarımız ya ilgili okullarda ya da bölge okullarında önce bu müfredata göre eğitim alacaklar ve uzmanlar yeterli gördüğü zaman esas sınıflarında, diğer arkadaşlarıyla eğitime devam edeceklerdi. Hazırlıklarımız 2019 Ocak sonu tamamlandı. Ben, Şubat tatilinden hemen sonra uygulamaya başlama, yanlısıydım. Ancak Talim Terbiye Dairesi’ndeki arkadaşlarım; bunun bütünlüklü bir program olduğunu ve ders yılı başında uygulamaya konmasının daha doğru olacağını, vurguladılar. Ben de tamam dedim. Ancak Hükümet düşürüldüğü için bu proje de yarım kaldı. Defalarca Meclis kürsüsünden ya da TV kanallarından bu çalışmaların Bakanlıkta olduğunu, istenirse hemen alınıp uygulanabileceğini söylememe rağmen, hiçbir adım atılmadı. Ne yazık ki, bu sorun hala devam etmekte ve ana dili Türkçe olmayan öğrencilerimiz çok büyük bir uyum sorunu yaşamaktadırlar.

IV. Üniversiteye Giriş: Özellikle Toplumlar arası olayların devam ettiği yıllarda lise mezunlarına sınavsız olarak Türkiye’deki üniversitelere girme hakkı tanınmıştı. Daha sonra girişler, sınavla olmaya başladı ve halen devam etmektedir. Son yıllarda GCE vb. sınavlarla da T.C. Üniversitelerine öğrencilerimiz girebilmektedirler, fakat bu tam da istenildiği gibi değildir. Bunun yanı sıra, bir grup öğrencimiz de kolejdeki başarılarına göre ABD ya da İngiltere’de yüksek öğrenime gidebilmekteydi. Yıllarca Kıbrıslı Türkler’ in tek yüksek okulu konumundaki Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji de ülkemizin ihtiyacına göre ilkokul öğretmeni yetiştirmek için bir grup lise mezununu sınavla almaktaydı. Günümüzdeki adıyla Atatürk Öğretmen Akademisi hükümetteyken bizim başlattığımız şekilde, yani GCE vb. sınavlarla da öğrenci alıp öğretmen olarak yetiştirmektedir. Öte yandan ülkemizde eğitim veren 30 civarındaki üniversitenin her biri kendi özel sınavlarıyla öğrenci almaktadır. Ne ilginçtir ki, sınava giren her öğrenci bir bölüme yerleştirilmektedir. Yani dışta kalan yoktur. Bunun çok da doğru olmadığını düşündüğümüz için görevdeyken, bütün üniversitelerimize ‘merkezi bir sınav’ önermiştik. Bir büyük üniversitemizin dışındaki diğer temsilciler bu önerimize olumlu yaklaşınca, çalışma başlattık ama bu çalışma da yarım kaldı. Hala daha ayni düşüncedeyim. Türkiye’deki gibi bir Mini ÖSYM kurulmalı ve bu yapı kesinlikle özerk olmalı. Kolejlere, BEAL ve Fen Lisesi ile Yerel Üniversitelere Giriş de bu kurum üzerinden olmalıdır. Ayrıca Meslek Liselerine yerleştirme de bu kurum aracılığı ile olabilir. Bunun yanısıra görevdeyken özellikle üçüncü ülkelerden gelen öğrencilerin, üniversitelere yerleştirilmesinde esas alınacak bir Öğrenci Kayıt Kabul Tüzüğü geçirmiştik. Fakat üzüntüyle belirtmek isterim ki, bizim görevden ayrılmamızdan sonra bu tüzük de uygulamadan kaldırılmış. Bunun sonucunda da Sahte Diploma skandalları alıp başını gitmiş.

Daha Fazla Haber