“Amerika, Yunan lobisinin baskısı altında Kıbrıs meselesini neden göstererek Türkiye’yi rahatsız etmeye çalışabilir. Waldheim bundan etkilenmemelidir. Çünkü Kıbrıs’ta Türk halkının verdiği mücadele Birleşmiş Milletler Anayasasının korumak istediği tüm temel ilkeleri korumak mücadelesidir. Bu gerçeği Sayın Waldheim’den daha iyi bilecek bir kişi olamaz”. 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres kendisinden önce bu görevi üstlenmiş olanlar gibi Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda çaba gösteriyor gibi görüntü vermeye çalışırken Rumların silahlanma çalışmalarını görmezden geliyor. Buna karşın Rumlar çok sayıdaki ülke ile de askeri tatbikatları adeta gösteriye döndürmeye özen gösteriyorlar. Bu yaptıklarını yeterli görmediklerinden olacak şimdilerde din görevlilerine de silah eğitimi yaptırıyorlar. Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) ve Ortodoks Kilisesinin işbirliği ile eğitim verdiklerini kaydetmek istiyoruz.
Bu durumun çözüme ilişkin müzakerelerin başlatılacağı duyurulan görüşmeler öncesinde yapılıyor olması kimin çözümden yana olduğu kimin çözümsüzlüğü dinamitlediği kendiliğinden ortalıklara çıkarıyor. Din görevlisi olması gereken papazların 1963 – 1974 tarihleri arasında Türklere karşı uygulanan terör saldırılarında görev aldıklarının da unutulmaması gerekiyor. Bunun da ötesine geçerek sivillere de müzakere sürecini bir köşeye bırakarak benzer eğitimin verilmekte olduğu da unutulmamalıdır. Böyle bir çabayı müzakere sürecinin önüne konmuş takoz olarak almak gerektiğinin altını kalın çizgilerle çiziyoruz.
19 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te imzalanan Antlaşma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörlerinden bir tanesi de İngiltere idi. Bu ülkenin Avam Kamarası Başkanı olan Sir Lindsay Hoyle geçtiğimiz günlerde adayı ziyaret etmişti. Bu ziyareti sırasında yalnızca adanın güneyindeki yöneticilerle birlikte Yeşil Hattın Rum kesiminde olan bölümünü gördükten ve bazı görüşmeler yaptıktan sonra adadan ayrıldı. Kıbrıs müzakereleri gündeme taşınırken garantörlüğünü anımsayarak rol kapmaya çalıştığının da unutulmaması gerektiğine vurgu yapıyoruz. Bu yönlü davranışlardan rol çalmayı alışkanlık haline getiren karşımızdaki unsurun anlaşma niyeti ile müzakere masasına oturmadığını sıklıkla yineliyoruz.
Müzakere süreci için ne zaman adım atılmak çabasına giriliyor olsa Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) konusunu ortalıklara atarak dünya turuna çıkılarak adadaki çözümsüzlüğün sorumlusu olarak Türkiye ile Kıbrıs Türkleri olduğunun türküsünü çığırıyorlar. Müzakere süreçlerinde bu konunun kaç kez gündeme taşındığının sayısı bile bilinmiyor. Bu konudan rahatsız olduğunu söyleyen Rum Yönetiminin eski Dışişleri Bakanı Erato Kozaku Markulli bile yeni mantıklı ve inandırıcı önerilerle ortalıklara çıkılmasını öneriyor. Adı geçen kişinin de kendisinin sorumluluk döneminde yaptıklarını da iyi biliyoruz. İnandırıcı olmanın da bir yetenek olduğunu anımsatmak istiyoruz.
Maraş, Ercan Havalimanı ve Mağusa Limanının açılması konusuna öncelik verilirken esas önceliğin adadaki iki toplumun birbirine karşılıklı olarak güven duymadıklarının söyleniyor olması daha gerçekçi bir yaklaşım olurdu. Bu nedenle karşımızdaki unsur sürekli olarak dış desteklerle uyuşmazlığın çözüleceğinin düşünü görüyor.
23 Ocak 2022 tarihinde yapılan erken seçim sonrasında 50 kişilik parlamentonun yeni üyeleri de belirlenmiş oldu. Hiçbir partinin tek başına Hükümeti kuracak sayıya ulaşamadığı noktada üç partinin kurduğu ortaklık Hükümeti görevine de başlamış oldu. Şimdilerde yapılması gereken en önemli ve yaşamsal önemdeki hususun halkın esenliğini sağlayacak çalışmalara öncelik verilerek ivedilikle yaşamakta olduğumuz savrulma ve dağınıklıktan kurtulmanın yollarının aranması gerekiyor.
Geleceğe umutla bakabilmemiz için hep birlikte sorumluluk alarak çalışmalara ivme kazandırmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…