Kültür - Sanat

HASDER Halkbilimi Sempozyumu’nun 37. ve Namık Kemal’in 136.ölüm yıl dönümüyle ilgili iki önemli panel yapıldı

Abone Ol

Halk Sanatları Vakfı ve Derneği (HASDER) halkbilimi sempozyumunun 37’ncisini düzenledi. Kıbrıs ve Kıbrıs Türk kültürüyle ilgili araştırma bildirilerinin sunulduğu  sempozyum, 3 Aralık’ta Küçük Kaymaklı’daki, Lefkoşa Türk Belediyesi Merkez Lefkoşa Konferans Salonu’nda yer aldı. Sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada HASDER Vakıf Başkanı Kani Kanol’un açılış konuşmasıyla 1983’te başlatılan sempozyumların Kıbrıs kültürüne sağladığı katkı ve topluma kazandırdığı araştırmacılardan bahsetti.

Gazeteci Ali Baturay’ın moderatörlüğünde yapılan sempozyumda Av. Ahmet Said Sayın, büyük dedesi Mehmet Sami Mustafa hakkında, "Girne'li Bir Kûvayi Milliyeci, Mehmet Sami Mustafa” başlıklı bildiri sundu. Sayın, Türkiye’nin Ulusal kurtuluş Savaşı sürecinde Kıbrıs Türk Halkı’nın Kuvayi Milliye’ye verdiği destekten ve yapılan yardımlardan söz etti. Dr. Bekir Azgın, "Kıbrıs’ta Ortak Kullanılan Kelimelerden Bir Kesit" başlıklı bildirisinde Kıbrıslı Türklerin diline yerleşmiş Farsça, Fransızca, Yunanca ve İngilizce sözcüklerden örnekler verdi.  Ahmet Erdengiz de "Kıbrıs Türklerinin Kökeni 3. Bölüm: Kültürel Miras” başlıklı bildirisinde Kıbrıslı Türklerin atalarının Orta Asya ve Anadolu’dan gelirken taşıdıkları Alevi ve Kızılbaş gelenek ve göreneklerinden örnekler sundu. Matematikçi Dr. Ahmet Karahan "Sayılarını Kaybeden Kıbrıs Türk Toplumu" başlıklı bildirisinde Kıbrıs Türk toplumunda sayılarla ilgili inanışlardan örnekler verdi. Prof. Dr. Şevket Öznur, "Kıbrıs Türk ve Rumca Söylencelerinde Ortak Benzerlikler" başlıklı bildirisinde Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından anlatılan destanlardan bahsetti.

 MAĞUSA BANDABULİYA KÜLTÜR MERKEZİ’NDE YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ TARAFINDAN NAMIK KEMAL PANELİ DÜZENLENDİ

Panelin açılışını Hüseyin Bahca yaptı. Sonra YDÜ öğrencileri Namık Kemal için yazılan şiirleri okudular.

Oturum Başkanlığını YDÜ Türkçe öğretmenliği Bölüm Başkanı Prof.Dr.Mustafa Yeniasır’ın yaptığı panelin İlk konuşmasınıı, Türkiye’de yaşayan  ve aslen Kıbrıslı olan roman yazarı Havva Tekin yaptı. Tekin, Namık Kemal’in hüzünlü bir çocukluk geçirdiğini, Daha fazla kendi kendisini yetiştirdiğini, Osmanlı Döneminde yetişen en önemli şairlerden biri olduğunu, “İntibah” Romanını Kıbrıs’ta kaleme aldığını, Kıbrıs halkını çok iyi tanıdığını, İntibah’ın Tanzimat Dönemi romancılığında önemli ve cesur bir eser olduğunu, “Vatan Yahut Silistre”de ise vatan sevgisi ve özgürlüğün öneminin işlendiğini, eserin, Romantizm Dönemi’nin en önemli eserlerinden biri olduğunu belirtti.

ERDOĞAN CELAL

Uzun bir dönem Türkiye’de yaşayıp , Kıbrıs’a dönen aslen Mağusalı Erdoğan Celal Bey de, ailesinin Mağusa’nın köklü ailelerinden biri olduğunu, Aslında Namık Kemal’in zindana atılmadığını, üç gün nezarette kaldıktan sonra ona daha rahat bir evin verildiğini, daha sonra onun için şimdi müze olarak kullanılan evin inşa edilerek orada kaldığını belirtti. Sayın Celal, Namık Kemal’den kalan Mağusa’daki anılarından bazılarını bizlere aktardı. Namık Kemal’in eserlerinden çoğunu Mağusa’da yazdığını ve mektup yazmaya çok meraklı olduğunu belirtti. Erdoğan Celal Bey Namık Kemal’in asıl isminin “Mehmet Kemal” olduğunu da konuşmasına ekledi.

Prof.Dr.ŞEVKET ÖZNUR ise konuşmasında  “1873-76 yıllarında 38 ay kaldığı Mağusa’da bir çok eser yazan ve Kıbrıslı Türkler arasında birçok yazar yetişmesini sağlayan Namık Kemal, Kıbrıs’ta her zaman için bir efsane olarak anılmaktadır. 2 Aralık 1888 yılında Sakız Adasında vefat eden Namık Kemal’in Kıbrıs’taki yaşamı hep bir sürgün olarak daima dillendirilmiştir bunun nedeni ise sürgün fermanı ile Kıbrıs’a kalebent olarak gelmesi ve Mağusa’da bir gece yattığı zindan gösterilerek : “İşte burda kaldı” denmesidir.  Gerçekte hakkında yazılanlara bakılırsa ve özellikle eski Mağusalıların anlattıkları bizler Namık Kemal’in burada çok rahat bir yaşam sürdüğü gösterir. Yazarın mektuplarından yola çıkanlar ilk başlardaki onun o olumsuz sözlerini hep düşüncelerine yerleştirmişler ama mektuplarının diğerlerini okuduğunuzda özellikle kızı Feride Hanım’a yazdığı 1873 yılı tarihli mektupta şöyle der: “Mektubunu aldım. Ben burada o kadar rahattayım ki tarif edemem. Her akşam denize giriyorum; Mağusa’ da bir koca liman var; beyaz kum içinde..insan, Unkapanı’ndan Galata’ ya kadar bir gidiyor, yine deniz, boğazına çıkmıyor. . Hele bilsen, o beyaz kum, suyun içinde ne güzel görünüyor. . Tıpkı tıpkısına, sizin İstanbul hanımefendilerinin yaşmak altında parlayan çehreleri gibi. . Senden başka bir şey düşündüğüm yok; herkes rahat olduğumu biliyor; yalnız sen anlamıyorsun. Ne kadar inkâr etsen inanmam..

Her gece rüyama giriyorsun; “Beybaba, ne vakit geleceksin; niçin gazete yazdın, niçin tiyatro yazdın? Bir daha elime geçersen kalemlerini kırarım; yazdığın kâğıtların hepsini yırtarım!” diye, ağzına gelen gevezeliği ediyorsun.. Seni geveze seni! Ben burada birbirinden güzel üç oyun yazdım; kağıtlarının ucunu bile yırttırmam..”

            Yazar Mağusa’da çok rahattır çünkü geldiği günün ertesinde dönemin yöneticileri ona büyük bir ilgi göstermişler, rahat etmesi için ellerinden geleni yapmışlardır. Bugün müze haline dönüştürülen zindanın üst kısmındaki oda bitene kadar kitabın arka sayfalarında göreceğiniz evde onu konuk etmişlerdir. İlerleyen aylarda Namık Kemal’in Lefkoşa’ya, Larnaka’ya gittiği yanı sadece adı kalebentlik olan bu sürgünde yazar Kıbrıs’ı gezmiş önemli kişilerle görüşmüştür. Özellikle onun Mağusa’da olduğunu duyan edebiyat meraklısı gençler onu sık sık ziyaret ettiği bilinmektedir. Hatta gençlerle o kadar sık buluşup yeni düşünceler , edebiyat hakkında söyleşiler yapan Namık Kemal’i birçok kişi yanlış anlamış bile çünkü o dönemin insanlar böylesi hararetli sohbetlere çok açık değillerdi. Yazar özellikle başta rahmetli Şeh Nazım’ın dedesi Kaytazzade Nazım’ı çok etkilemiştir, bilineceği gibi Kıbrıslı Türklerin ilk romanını bu zât yazmıştı. Nazım Efendinin özel arşivinde Namık Kemal’le yazıştığı çok önemli mektupları bulunmuştur.

            Yazar İstanbul’daki gibi belki siyasetin ve gazeteciliğin için aktif olarak yer alamamış ama Kıbrıs’ta bulunduğu 38 ay zarfında hemen hemen tüm eserlerini burada yazmıştır. Bu da yazarın Kıbrıs’taki dingin yaşamı ve kafa yapısında olduğunu bizlere gösterir. Yoksa sürgünde rahat olmayan bir kişi nasıl bu kadar eseri üretebilir. 

            Bu bağlamda dönemin Kıbrıslı Türk aydınları ve sonradan Jön Türkler olarak adada bilinen bir çok kişiyi özgürlük düşünceleriyle etkilemiştir.