Yıl: 2000… Lefkoşaya yeni taşındım. Yeni taşınmakla kalmadım bir de yeni bir hayata başladım. Yenilikler güzeldir derler. Benim yeniliğim tüm gücümü toparlayıp yeni bir hayata çocuklarımla başlamayı bir risk olarak göze almaktı. Bu nedenle güç son güçtü ve endişe hat safhadaydı. Öğretmen maaşım yüksek değildi ve ben boşanırken ailem dahil herkeste benden boşanmıştı. Hatta bir dönem eski eşim tabiri caiz ise sırf benim burnumu sürtmek üzere çocuklarından boşanmıştı. Teknik olarak yalnız değildik ama yalnızdık. Sanki bu dünyada sadece üçümüz vardık. Maddi ve manevi yoksulluk yaşıyorduk ama aynı zamanda çok zengindik içimizde. Nasıl oldu nasıl gelişti tam bilemiyorum ancak, tüm endişelerime rağmen bir an bile yaşam anlamını kaybetmedi gözümüzde. Biz bize yaşamımızı rölantiye aldık ve her anın tadını çıkararak biz olduk. Aynı zamanda çevremize ve kendimize karşı farkındalığımızı daha da yükselttik.
İnsanları gerçek yüzleriyle tanımayı öğrenmem işte bu zamana denk geliyor. İş yaşamımda, ailemle, arkadaşlarımla, mahallemde, çocuklarımın okulunda neler yaşadık neler? Gerçi tüm olumsuzluklar yeni yaşamımda yani uyum sağlama sürecimde gerçek idman oldular. Bugün ben olabilmişsem eğer işte bu sürece borçluyum. Mesela artık anlamsız arkadaşlıklar kalktı hayatımdan. Bize sıkıntı veren herkesi ve her şeyi uzaklaştırdım kendimizden. Yeni gerçek insanlar tanıyana kadar da önceden bize doğal gelen ancak, büyükçe bir şehirde problem olan hayvanları kattım hayatımıza. Biz köy hayatında hayvanları örneğin kedi ve köpeği yaşamımızın parçası saymışız. Evimize uğrayan sokak hayvanlarını konuk etmişiz. Ne pist demişiz ne de hoşt. Hatta üşümesinler diye bahçede yer bile yapmışız. Sadece biz değil tanıdığım herkes öyle yapmış. Lefkoşadaki yeni mahallemizde karşı apartmandan bir hanımın sokak kedilerini doyururken yaşadığı olumsuzlukları gözlemlediğim zaman ona katıldım. Hayvanları beslemenin, onları bir canlı olarak görmenin bazılarına bu kadar zor gelmesini anlayabiliyorum aslında. İnsan insan olmanın özünü kaybettikten ve insanca yaşayamayıp maddeye ve şekle bu kadar önem verdikten sonra, yeryüzünü ve kendi soyunu katlettikten sonra, kendini inkar ettikten sonra durup da sokak hayvanlarını mı düşünecek. İçindeki bencilliği, hırslarını, şiddeti sadece başka insanlardan değil ağzı dili olmayandan da çıkaracak. Kısacası kedilerin bizim mahalledeki trajedisi benim kendi çocuklarıma karşı sorumluluk hissimi daha da artırdığından onların çevre bilincini artırmaya yönelik faaliyetlere başladım. Sonuç olarak bizim onlara olan faydamızdan çok onların bize ve mahalleye faydaları dokundu. Örneğin bence benim çocuklarım evde ve dışarıda hayvan besledikçe daha bir karşılıksız sevmeyi, empatiyi, duygulanmayı, sorun çözmeyi, sorumluluk almayı öğrendiler. Mahallede kedilere tuzak kurarak onları yakalayıp eziyet eden çocuklara ve bunu doğal karşılayan annelere inat çocukları oyun konusunda bilinçlendirmenin hazzını yaşattılar bana. Çocuklar elbette ki evde gördüğünü sokakta uygulayacaktır. Kılavuz her zaman öncelikle anne ve baba olmalıdır. Olamıyorlarsa o zaman çevreye sorumluluk düşebilir. Bir çok çocuğa bir çok grupla oynayabilecekleri oyuncaklar aldım. Yılan oyunu, monopoli en hoşlarına gidenlerdendi. Hayvan sevgisini, insan sevgisini anlattım. Aslında olumsuz davranışlar kadar olumlu davranışlar da bulaşıcı. Şimdi bakıyorum da mahallenin küçük çocukları artık büyümüşler hatta hayvan bile besliyorlar. Tabii yine hayvanlara karşı dümanca tutumu olan yetişkinler var. Zaten onlar içlerindeki öfke ve düşmanlıkla beslendiklerinden yapacak bir şey yok. Hani bir de aklını hayvan aklından aşağı tutanlar var ya inanamıyorum. Yeni taşındığım mahallemde herkesin bahçeli evleri var. Kimisinin girişte bahçesinin kapısı var kimisinin yok. Kimi kapısı olanın kapanmayan kapısı var. Kimisinin evinde özenle beslediği hayvanı varken kimisinin yok. Bir de sokak hayvanları var. Kimimiz bu hayvanları seviyor kimimiz sevmiyor. Hayvan sevgisi kimi insanlar için ‘benim hayvanım demek iken kimisi için hayvanlara sevgi demek. Kimisi kendi köpeğinin sürekli havlamasından ve mahallenin tacizinden şikayet etmiyor da sokaktaki bir kaç havlamadan şikayet ediyor. Kimisi hayvanları bahçeye girmekle suçluyor. Afallayıp kalıyorum doğrusu. Her şeyin çözümünü bulup düşünmeyi beceren insan nasıl bu kadar çözümsüzlük üretebiliyor.
Sözün özü aslında şu ki: Çoğu insanımız çözümsüzlüğün çözümünden beslenmiş, nemalanmış, insan dahil çevresini ötekileştirmiş. Ben, yalnız ben demiş de demiş. Kendisine de, çevresine de duyarsızlaşmış. Doğrular yanlışlarla yer değiştirmiş. Bir de çok ve boş konuşmayı öğrenmiş.
Olumlu düşünmek, olumlu davranmak, duyarlı olmak dileğiyle sevgiyle kalın…