Hedef İstanbul Büyükdere Caddesi ve Maraş oldu!

Abone Ol

Rumların bize kaybettirmeye dayalı oluşturduğu siyasi denge Rumlara ekonomilerini inşa etmeleri için istikrar, bizim için de ambargoların da etkisiyle belirsizlik oldu. Bu siyaset ile Rumlar hem kendi toplumuna hem de Kıbrıs Türküne bir “çekim gücü” yaratmak hedefi ile hareket etti. Batının Türkiye ile ilişkisine, Kıbrıs sorunu ‘’joker ortak’’ edildi. Batı dünyasına ‘’bizi hiçbir zaman unutmayacaksınız, özel statüde olacağız’’ denildi ve kabul ettirildi. AB ve ABD’ye maddi ve manevi stratejik sorumluluk yüklendi. Kıbrıs sorunu aracılığıyla yaratılan ekonomik ve siyasi baskının yükü, Türkiye’ye her konuda kaybettirmeye yönelik ana siyaset olarak ortaya çıkmıştır.
Rum’un Kıbrıs sorununun çözüm arayışındaki ana siyasetinin kaybettiklerini kazanmak değil Türkiye ve Kıbrıs Türkü’ne kaybettirmek olduğu gerçeğini uzunca bir süre fark etmedik. Ya da ezber bozup başka bir politika belirlemek gerekliliğini “milli cepheyi”, Türkiye’nin Kıbrıs siyasetini ve iç dengelerini bozmamak adına açık etmedik.
‘’Kanla alınanı savunmak namus borcudur’’ söylemine sığınıp ekonomik ve sosyal gelişimimize hem güneyden hem de kuzeyimizden yapılan saldırıyı bir yerde görmezden gelip normalleştirdik. Kolayımıza da gittiği için olacak hamasi söylemleri günlük siyasete entegre ettik ve şimdi bu siyasetin uygulanmasından nasibimizi fazlasıyla aldığımızı daha geniş kitleler halinde fark ettik.
Rum’un anlaşma yapmayarak kaybettirmeye yönelik ana siyaseti ve buna karşı bizim günlük siyaset yaparak gösterdiğimiz kayıtsızlığımız Kıbrıs Türkü için ekonomik ve siyasi yükün ötesinde sosyal ve kültürel gelişimimize de olumsuz etki yaptı. En önemlisi demografimize darbe vurulmasına zemin hazırladı.
Bir şekilde fırsatını bulup ada dışında tutunacak dal bulanların ada dışına göçünü hızlandırdı. İnsana dayalı fark yaratma potansiyelimize geri dönüşü bugün çok daha zor olan bir sonuç doğurdu. Toplum olarak rol modellerimizi ada dışında arar ve bulur olduk. 47. yılın sonunda genç iyi eğitimli nesiller için en gerçekçi hedef İstanbul Büyükdere Caddesi oldu!
Kendi kendimizi kandırmayalım Rum tarafı kaybettirmeye yönelik siyaseti ile bizi “azınlık” psikolojisine hazırlamayı hedefledi. Sırtını Türkiye’ye dayarsan sen de bedel ödersin sonucunun ağır basması için ciddi çaba harcadı. Harcamaya da devam ediyorlar.
Salt ‘’Kıbrıslılığa’’ dayalı söylem ve yazılar bu ana siyasetin yansıyan yüzü oldu ve demokrasi çerçevesinde katılırsınız ya da katılmazsınız Kuzeyde de günden güne karşılık buldu. Türkiye’nin yakın zamanda hoyratça sahada yaptığı siyasi, ekonomik ve sosyal içerikli hamleler de buna karşılık olarak yapılmıştır.
Aidiyetini öncelikli olarak ne yalnızca Kıbrıslı ne de yalnızca Türk olarak belirleyen, kendini yalnızca Kıbrıs Türkü olarak hissedenlerin bu ada üzerinden gelip geçmiş olan birçok etnik varlık gibi yok olmakla karşı karşıya kaldığı artık bir realitedir. Bununla ilgili farkındalık hiç olmadığı bir noktadadır. Birine karşı çıkarken diğerini savunur duruma düşmekten toplumun aydın kesimi bıkıp usanmıştır.
Rum tarafının doğru ya da yanlış bulursunuz ama 74 sonrası bedel ödeterek kaybettirmeye yönelik siyasetinde mesafe kaydettikleri ortadadır.
Bunun için söylemin ötesinde pratikte karşılığı olan siyaset ortaya koymanın zamanı gelmiştir. Rum siyasetinin partiler üstü bir şekilde yürüttükleri siyasetin onları bugüne getirdiğini ama bundan sonrasına götüremeyeceğinin mesajını Maraş kozunu kullanarak vermek artık gerekliliktir.
Geniş bir kesim elde edilen ganimetin paylaşılması, kapışılması ile meşgulken, Rum’un uyguladığı siyaset bizi fazlasıyla uyuttuğu bir gerçektir. Maraş açılımı ile ortaya çıkacak olan krizin, bizi bir çözüme ulaştırma şansı şu andaki gidişattan çok daha yüksektir.
Bunu uluslararası hukuk içinde ve doğru diplomatik söylem içeriği ile uygulayacak adımların detayı ve bunu yapabilecek yetkinlikteki kişiler şu andaki TC-KKTC yönetiminde olup olmadığı ile ilgili endişe vardır.
Yoksa elimizdeki en büyük koz olan Maraş açılımı ile Rum’a “gadalaves” deme zamanıdır.
Maraş konusundaki siyasetin istikameti doğrudur ama bunu nasıl ve kimlerin hayata geçireceği konusunda şu ana kadar gördüklerimiz ile bu kozu kafamıza ters çevirip giymemizin de pekâlâ mümkün olduğu görülmektedir.
Konuya vakıf olanlar nezdindeki hassasiyet de Maraş’ın aynı anda barındırdığı umut ve endişe ikileminden dolayıdır.
Bir sonraki yazıda Rum siyasetinin en zayıf noktası olan Maraş’ın yalnızca bir toprak konusu olmadığını üniversite yıllarında tanıdığım Rum yaşıtlarım ile ilgili o günlerde farkında olmadan yaptığım gözlemlere dayandırarak aktaracağım.