Oldum olası bütün partilerin iç kavgaları olmuş ve hala olmaktadır. Bu durumlar, belki uyumsuzlukları, fikir çatışmalarını ve beklentileri düşündürüyor. Bazı siyasiler bu tür çatışmaları demokrasinin gereği olarak düşünür. Olabilir.
Esasında fikir çatışmaları ve bu fikirlerin kabulü ile sağlıklı bir yola girilir, politikada. Şayet bir partide dikta bir tutum varsa mutlaka o parti yıpranmaya mahkumdur demektir.
Parti içi kavgaların ve fikir çatışmalarının nereye gideceği belli olmaz. Bir an gelir partiden istifalar başlar, bir an gelir, barış görüş olur ve yola devam edilir.
En büyük parti olan UBP’de bu durumu Dokuzlar Hareketinde gördük. Yani fikir çatışmaları anlamdında meydana gelen ayrılıklar.
DP’nin doğuşu, UBP’deki Dokuzlar Hareketi ile oluştu. O günleri hatırlıyorum...
Partinin selameti için parti başkanına dokuz milletvekili tarafından sunulan muhtıra, parti başkanınca kabul görmemiş olacak ki, dokuz milletvekili partiden ihraç edilmişti. Partiden ihraç edilen dokuz milletvekili ne yapacaktı? Yeni bir parti kurarak yola devam edecekti. Nitekim öyle oldu ve Demokrat Parti Kuruldu.
Demokrat Parti’nin arkasındaki en büyük güç, merhum Rauf Denktaş’tı. Ondan sonra artık koalisyonlar dönemi başlamıştı.
Esasında koalisyonlar, sırf memleketin idaresiz kalmaması için uydurulmuş bir formüldür. Koalisyonlar çoğaldıkça, işler daha da zorlaşır ve sonunda koalisyon binası çöküverir.
Son siyasi hareket DP milletvekilii Hasan Tosunoğlu’ndan geldi. Tosunoğlu’nun açıklamaları ve istifa gerekçeleri şöyle:
“Mevcut parti yönetiminin DP’nin tarihine, geleceğine ve misyonuna uygun düşmeyen tavırları, per çok partilimiz gibi beni de kaçınılmaz bir kararın eşiğine getirdi. DP’yi Kıbrıs Türk siyasetinin çok önemli ve müstesna bir kitle partisi değilmiş de, tek bir kişinin başına buyruk biçimde idare edebileceği bir kulüpmüş gibi algılanması, DP’nin toplumsal karşılığını her geçen gün biraz daha aşındırdı.”
Hasan Tosunoğlu’nun bu açıklamalarına doğal olarak DP Genel Başkanı ve Turizm ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu’na savunma hakkı verdi.
Mesela DP Genel Merkezi tarafından yapılan açıklama şöyledir:
“Tosunoğlu’nun partinin ‘sessiz, siyasetsiz ve tavırsız bir çizgiye kaydığı yönündeki açıklamaları gerçeği yansıtmıyor.”
Öte taraftan Fikri Ataoğlu mukabil savunmasında şöyle diyor:
“Hasan Tosunoğlu’nun kararına saygı duyuyorum. Ancak istifa gerekçesine ve yazdıklarına kesinlikle katılmıyorum. Mecliste ve toplum nezdinde aktif bir şekilde varlığımızı sürdürüyoruz. Bu tür eleştiriler haksız ve dayanıksızdır.
YDP’de de bir ara depremler yaşanmıştı. Milletvekili Zaroğlu’nun yaptığı eleştiriler hala hafızalardadır. Erhan Arıklı bu durumu bertaraf etmek için akan suyun sesine kulak verdi ve durumu düzeltti.
Geçmişte UBP kurultaylarında yaşananlar ayrı bir çatşma süreciydi.
CTP de sütten çıkmış ak kaşık değil. Mesela CTP DP ile girdiği koalisyonda Mehmetali Talat Milli Eğitim ve Spor Bakanı olmuştu dıştan. Henüz milletvekili değildi ama parti içi muhalefet yapmaya başladığı görülmüştü. Nitekim Özker Hoca ile bayağı cepheleşmişlerdi. Sonunda Mehmetali Talat CTP’nin başına geçerek yollarına devam etmişlerdi. Şimdilerde CTP içinde bir çatışma görülmüyor. Zaman herşeyi gösterecek.
Aklıma bir başka çatışma geldi. 1976 yapılan ilk seçimlerde UBP tek başına iktidara gelmişti. İrsen Küçük Tarım ve Enerji Bakanı olarak mazota zam yaptırmıştı. Başbakan rahmetli Nejat Konuk’tu. Merhum Raif Denktaş’ın başa çektiği eylem, UBP içinde UBP’nin kararına karşı bir eylemdi. Üç milletvekili bütün çiftçi ve hayvancıyı Sarayönü’ne yığmışlardı. O üç milletvekili Lefkoşa’dan Raif Denktaş, Gazi Mağusa’dan Osman Civisilli ve Girne’den de Mustafa Hacıahmetoğlu idi.
Bu hareket karşısında mazota yapılan zam geri alınmıştı. Lakin Nejat Konuk da hem Başbakanlıktan hem de partisinden istifa ederek ayrı bir parti kurmuştu.
Bunlar siyaset tarihimizde yaşadığımız gerçekleridir. Yani gelmiş geçmiş bütün siyasette yaşadıklarımızdır. Yani Hasan Tosunoğlu’nun istifasını ve Fikri Ataoğlu’nun açıklamaları hiç de bize yabancı gelmedi. Acaba biz mi nasırlaştık bu tür çatışmalara.