Hukukçu, dere tepe dümdüz gidiyor…
Dere tepe dümdüz gidiyor…
UBP’nin çözemediği “küçücük” yerel konulara bile balıklama dalıyor ve çözümler üretiyor…
Maraş’a ilişkin heyecanı ete ve kemiğe bürünmek üzere…
Orada toplantılar yapıyor, dilediği devlet bürokratlarını, seçilmiş muhtarları toplantılara çağırıyor…
Narenciyeye el atıyor, bakanlık temsilcilerini karşısına diziyor…
Yandaş “sivil toplum”u sıvazlamayı hiç ihmal etmiyor…
Hukuk öğrencileriyle birlikte, yanına Askeri Komutanı da alarak ta Erenköy mağaralarına gidiyor, ülkenin tarihini didik didik ediyor…
Süratine, enerjisine bizim yerel politikacılar yetişemiyor…
Onların adına, onların yerine; nerede, kiminle hangi “icraat”ı isterse yapabiliyor…
Böyle olunca da, kimin çözülemeyen ne işi varsa, kapısını çalıyor…
Bu çok “renkli” Büyükelçi, kimseyi geri çevirmeden, siyasetimizin yeniden “dizayn” edilmesine, yeni siyaset kültürünün oluşmasına çok büyük katkılar sağlıyor…
Örneğin; Sayın Tatar, şehit kabirlerine ilişkin “para”ları başka yerlere harcayınca, öfke patlaması yaşayan dernek başkanı, soluğu Büyükelçi’nin kapısında alıyor…
Adam, çekmecesini açıyor ve sorunları “şip şak” anında çözüyor…
30’lu 40’lı yıllarda bu toprakları İngilizler yönetirken, Kıbrıs Türk toplumuna “el uzatan” TC’nin konsolosları (Şehbender) vardı…
İngiliz, bunu fark eder etmez hemen bu kişileri Persona Non Grata (İstenmeyen kişi) ilân eder, gerisin geri Ankara’ya gönderirdi…
Çok şükür şimdi adamızı İngilizler idare etmiyor…
Sömürgeci İngilizler, 1960’da çekip gitti…
Şimdi “eşit ve egemen” dedikleri bir sloganla yönetiliyoruz…
Elbette “eşit” değiliz, ne Türkiye ile ne de Rum tarafı ile…
Egemenlik ise; yanımızdan teğet bile geçmedi…
Gene de, bu renksiz ve kokusuz “gaz” sayesinde burada, Kıbrıs’ın kuzeyinde bir “çark” döndürüyoruz…
Kimimiz burada kurulu düzene “devlet” adını taktı…
Tabii, olan bitene “devlet” gözü ile bakınca, Sayın Büyükelçi’nin “icraat”ları “iç işlerimize karışma” olarak etiketleniyor…
Bundan öncekilerin “karışma”larını terazinin bir kefesine, şimdiki “karışma”ları öteki kefesine koyarak bu Sayın Büyükelçiyi “Vali” diye yazıp çizenler var…
Oysa; siyasetin bütün diğer alanlarında olduğu gibi, AKP’nin “tarzı”ndan kaynaklanıyor her şey…
AKP; göstere göstere vermeyi yeğliyor…
Parayı da, aşıyı da, hatta emirleri de “görünür” biçimde, mümkünse törenle sunuyor bizimkilere…
Sayın Büyükelçi ise, eski diplomatlardan farklı olarak ve AKP’nin “proje”leriyle uyumlu biçimde bir derin milliyetçi “güleryüz” formatında yapıyor icraatlarını…
Yine eskilerden farklı olarak “diplomat” olmaya gerek görmüyor, hukukçu gibi davranmaya da gereksinme duymuyor; illa ki Kıbrıs’ı “kutsal vatan toprağı” üzerinden okuyor…
Oysa burası “kutsal vatan toprağı” olsa, kendi ancak Vali olabilirdi…
Oysa şimdi; kullandığı yetkiler, üslubu, gücü; her davranışı onun “Vali”nin çok üstünde bir “misyon”la donandığını gösteriyor…
Örneğin normal bir ülkede normal bir diplomat olsa, “Soykırımcı Rumlar” dediği anda, “ırkçı” söylem suçlamasıyla karşı karşıya kalacak ve ülkesine geri gönderilecekti.
Yine, bir hukuk profesörü olarak “uluslararası hukuk” demek yerine, kendisi “kardeşlik hukuku” diyor…
Böyle olunca da, “suyundan da koy” kıvamında ortaya karışık bir hukuk anlayışı çıkıyor ki Maraş’ı da, Kıbrıs’ı da, Akdeniz’i de sarmalına alıyor…
Böylece “hepsi bizim” ideolojisiyle burada AKP’nin “projesi” gün be gün hayat buluyor…
Anımsar mısınız bilmem…
2010’da TC’nin Lefkoşa Büyükelçisi olan ve 6 ay içinde AKP tarafından geri çağrılan Kaya Türkmen, yıllar sonra “Açık Telgraf” adlı bir yayında “Bir vali gibi değil, büyükelçi gibi hareket ettim” demişti…
Ankara’ya yazdığı bir raporda “İki ülke arasında eşitlik ve karşılıklı saygı temelli bir ilişki kurulmalıdır” demişti.
Hatta Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin KKTC ile ilişkilerinde kullandığı üsluptan şikâyetçi olduğunu net biçimde TC Dışişleri’ne raporlamıştı.
Yine aynı Büyükelçi bizlerin, buyurucu ve zaman zaman küçük düşürücü tavırlardan yakındığımızı bildirmişti Ankara’ya…
Çok önemli bir gözlemi olmuştu Kaya Türkmen’in Kıbrıs’ta kaldığı kısa süre içinde…
Demişti ki raporunda:
“Kıbrıslı Türklerin refah seviyesini Türkiye ile değil, güneyle kıyaslamamız gerekmektedir.”
Şimdi geldiğimiz noktaya bakın…
Yerel yönetme gücünü elinde toplayan, Kıbrıslı siyasetçinin iş bilmezliğini, biatçı tavırlarını, teslimiyetçiliğini kullanan ve bunu göstere göstere yapan yepyeni bir “siyasi anlayış” var karşımızda…
TC’nin Büyükelçisi bu siyasetin “güleryüzlü” sancağı ile en önde ilerliyor…
Diplomasinin de, egemenlik anlayışının da, eşitlik anlayışının da ters yüz edildiği yepyeni bir “siyaset” bu…
Uygulayıcısı Ankara…
Eskiden Kıbrıslı Türk siyasetçi “aracılık” ya da payandalık yapıyordu bu siyasete, Ankara bunu bile beğenmedi… Şimdi doğrudan her işin içinde…
Kısacası; Sayın Büyükelçinin dediği gibi “burası vatan toprağı”
Ruhumuz sezmeden, adını koymadan, böyle nutuklarla yavaş yavaş döşeniyor taşlar…