Efsane, temeli bazen gerçek bazen de gerçeküstü olaylara ve kişilere dayanan olaylardır. Bu öyküler kuşaktan kuşağa yüzyıllar hatta binyıllar boyunca anlatılır. İşte bu haberimizde iki bölüm halinde ilginç bulduğumuz mitolojik efsaneleri sizlerle paylaşıyoruz. Sizlerin de bildiği yada merak ettiği efsaneler varsa bizimle paylaşabilirsiniz. İyi okumalar
1- MEDUSA EFSANESİ
Anlamı Kraliçe veya Hanım yönetici anlamına gelen Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çeviren, saçlarının yerinde zehirli yılanlar bulunan, dişleri keskin, dişi bir canavardır. Ayrıca mitolojide “3 Gorgon”dan biri olarak bilinir…
“Gorgo” Yunancada “korkunç veya berbat” anlamına gelen bir kelimedir. Bu kelimeden ortaya çıkan Gorgonlar, Yunan mitolojisinde efsaneleşen dişi canavarlardır ve 3 kardeştir. Bunlar Medusa, Stheno ve Euryale’dir. Aralarında tek ölümlü olan ise Medusa’dır.
Efsaneye göre 3 kardeş olarak anlatılsalar da Gorgon’ların hiçbiri kardeş değildir. Fakat evrende sadece 3 Gorgon bulunduğu için Zeus tarafından hepsini kardeş ilan edilmiştir.
Gelelim Efsaneye…
Efsaneye göre Medusa, güzelliği ile kıskanılan, antik dönemde Tanrıları bile kendine âşık eden bir kızmış. Kendini Tanrılara adadığı için, zekâ Tanrıçası Athena’ya ait bir tapınakta yaşarmış. Denizlerin efendisi Poseidon’la evli olan Athena, Medusa’nın farkında olsa da, kendisini daha güzel bulduğu için onu umursamazmış. Poseidon ise bu güzel kıza âşık olsa da, Tanrılar katında bir ölümlüye âşık olduğu öğrenilip, küçümsenmemek için bu durumu saklarmış.
Poseidon’un Medusa’ya âşık olduğu durumu ortaya çıktığında inkâr edip, Athena’ya böyle bir şeyin olmadığını söylese de, bir gün Athena’nın tapınağında Medusa ile birlikte olmuş…
Athena kısa bir süre sonra bu olayı öğrendiğinde ise, Medusa ve kardeşlerini önce bir ifrite çevirmiş. Sonrada saçının her telini yılana dönüştürüverip Dünya’nın en kuzeyindeki “Hyperborea”ya sürmüş…
Perseus ve Medusa…
Olayın üzerinden belli bir zaman geçse de Athena’nın içindeki öfke sönmediği için, Zeus’tan olma kendi üvey kardeşi Perseus’la anlaşıp Medusa’yı öldürmesini istemiş. Perseus’a giderken, yanına büyülü bir çanta, başlık ve kanatlı sandaletlerini almasını söylemiş. Kendisi ile karşılaştığında ise kesinlikle ona bakmamasını yoksa taşa dönüşebileceğini anlatmış. Bu nedenle kalkanını Medusa’ya karşı ayna gibi kullanmasını ve yüzünü görmeden kafasını kesmesi gerektiğini söylemiş ve ona orak biçimli bir kılıç vermiş.
Perseus, üvey kız kardeşinin isteğini kırmayıp kılıcıyla Medusa’yı öldürmeye gitmiş ve yüzüne bakmadan başını kesmiş. Fakat bilmedikleri bir şey varmış…
Poseidon’dan hamile kalan Medusa’nın ölü vücudundan kanatlı at Pegasus ve insan kardeşi Hrisaor (Chrysaor) çıkmış. Medusa’nın hikayesi de bu şekilde son bulmuş…
Efsanenin günümüze etkileri…
Günümüzde birçoğumuzun hayret, dehşet veya korku ifadesi olarak kullandığı “taş kesildim” deyiminin esasında bu antik efsaneden geldiği söyleniyor.
2- MİNOTOR EFSANESİ
En bilinen Yunan mitolojik yaratıklardan biri olan Minotor’un kafası boğa, gövdesi ise insan biçimindedir. Minotor ile ilgili efsaneye gelirsek, hikayenin Girit’te başladığını ve büyük bir çoğunluğunun burada geçmekte olduğunu görürüz…
Kral Minos, Pasiphae ve Girit Boğası
Kutsal bir soydan gelen Kral Minos, Yunan Mitolojisi’nde geçen tanrıların kralı Zeus tarafından taçlandırılır ve her dokuz senede bir kendisine yine Zeus tarafından verilen emirlere göre Girit’i yönetir. (Kral Minos aynı zamanda Zeus ve Europa’nın 3 oğlundan biridir. Diğer kardeşlerde Rhadamanthys ve Sarpedon’dur.)
Minos, Helios ve Crete’in kızları olan Pasiphae ile evlenir. Bu evlilikten dört erkek ve dört kız çocuğu olur. Bu çocukları ile beraber Knossos sarayında yaşarlar. Bir gün Minos, Poseidon’a kurban sunmak ister ve ondan kendisine uygun bir kurban vermesini ister. Bunu duyan Poseidon Minos’a beyaz bir boğa gönderir. Kral Minos bu boğayı kurban edileceği yere götürür. Fakat kurban etmeye kıyamaz ve onun yerine başka bir boğayı kurban eder. Bunu farkeden Poseidon çok sinirlenir ve onu cezalandırmak amacıyla, kraliçe Pasiphae’yi boğaya âşık eder.
O zamanlar Knossos sarayında Daidalos adında çok zeki bir mühendis yaşarmış. Daidalos, Kraliçenin emri üzerine ahşaptan yapılmış üzerine deri geçirilmiş bir inek makedi yapar. Ardından kraliçe bu makedin içine saklanır ve boğa ile birlikte olur. Bu birliktelik sonrasında, boğa başlı insan vücutlu bir yaratık yani “Minotor” doğar…
Girit’in Labirenti
Minotor ilk başta diğer çocuklar gibi büyütülmesine rağmen zaman içerisinde yırtıcı hale gelir ve insanla beslenmeye başlar. Bu hareketleri durdurulamayınca, babası Minos, Daidalos’a içinden çıkılması imkânsıza yakın bir yapıya sahip olan Labirent’i (Labyrinthos) inşa ettirir ve Minotor’u buranın ortasına koyar. Minotor buradan çıkış yolunu bulamayınca Labirent’in içerisinde yaşamaya başlar.
Panathenaia oyunları
Efsane bu noktadan sonra bir süre Atina’da devam ediyor… Kral Minos’un oğlu Androgeos, Panathenaia oyunlarına katılmak için Atina’ya gider. Fakat bütün oyunları kazanınca kıskançlık nedeniyle öldürülür. Bu olayın Ardından Kral Minos, Atina’ya ve çevresindeki şehirlere sefer düzenler ve kazanır. Savaş sonrasında Atina’yı haraca bağlar. Bu haraca göre her yıl yedi oğlan ve yedi kız Minotor’a kurban edilmek üzere gönderilecektir…
Aegeus’un oğlu Theseus ve Minotor…
Haraca mahkum edilen Atinalılar için üçüncü kurban zamanında işler değişir. Atina Kralı Aegeus’un oğlu Theseus kurban edilmek için gönderilen gençlerin arasına katılarak Minotor’u öldürmek için Girit’e doğru yola çıkar. Theseus babasına, eğer Minotor’u öldürüp Labirent’ten sağ çıkarsa gemisine beyaz bayrak çekeceğini, ama ölürse mürettebatının siyah bayrak çekeceğini söyler. Girit’e varıp saraya geldiklerinde ise Kral Minos’un kızı Ariadne ve Phaedra, Theseus’u görür ve ona aşık olurlar. Bunun üzerine Prenses Ariadne, Theseus’u kurtarmak için Daidalos’tan labirentin çıkışı ile ilgili yardım ister. Daidalos, Ariadne’ye çıkış yolunu anlatır ve bir iplik yumağı verir. Theseus, bu sayede Labirent’e girerken, ipliği girişe bağlar, ardından Minotor’u uykusunda yakalar ve onu öldürür.
Atina’ya Dönüş
Theseus, Labirent’te kurban edilmesi düşünülen gençleri ve Ariadne ile Phaedra’yı alıp yola çıkar. Dönüşte yol üzerinde olan Nakşa (Naksos) adasına uğrarlar fakat burada uyuyakalan Ariadne’yi unutup devam ederler.
Babasına verdiği sözü unutan Theseus, gemiye beyaz bayrak çektirmeyi unutur. Limandan gemileri izleyen Atina Kralı Aegeus, gemide dalgalanan koyu renk yelkenleri görünce oğlunun öldüğünü sanar ve kendini denize atar ve boğulur… Bu olayın sonrasında o deniz Kralın adıyla anılır ve adı Ege Denizi olur
Theseus ise bu üzücü olayın sonrasında Atina Kralı olur.
3- ZÜMRÜDÜANKA KUŞU EFSANESİ
Zümrüdüanka kuşu nedir?
Pers mitolojisinde ortaya çıkan ve zaman içerisinde doğudaki hikâye ve efsanelerde de yer almaya başlayan bir kuştur. Efsanelerde bu ismi dışında Simurg, Sênmurw, Sîna-Mrû, Anka gibi başka isimlerle de anılmaktadır.
Zümrüdüanka Kuşu’nun insan gözüyle göremeyeceği yükseklikte uçtuğu ve Kaf Dağı’nda yaşadığı söylenmiştir. Bazı efsanelerde 500 sene yaşadığı anlatılmaktadır.
Efsanelere göre Zümrüdüanka Kuşu kendi ölümünün yaklaştığını hissedince kendine dallardan bir yuva inşa eder ve sonrasında bilinmeyen bir sıvıyla bu yuvayı sıvarmış. Ardından güneş ışınları kuru dalları yakar ve bu sayede yanar ölürmüş. Sonrasında küllerinin arasından yeniden bir Anka Kuşu olarak doğarmış. Bu nedenle birçok dinde yeniden varoluş veya diriliş sembolü olarak ifade edilmiştir.
Gelelim efsaneye…
Zümrüdüanka Kuşu rivayete göre bilgi ağacının dallarının arasında yaşarmış ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar ona o kadar güvenirmiş ki, ne sorun olursa Zümrüdüanka Kuşu’nun hemen sorunu çözeceğine inanırlarmış. Bir gün gelmiş ve Zümrüdüanka Kuşu ortadan kaybolmuş. Bunun üzerine diğer kuşlar onu bulabilmek için yola çıkmışlar. Kaf Dağı’nın tepesinde olduğu için ona ulaşmak çok zorluymuş, yedi dipsiz vadiyi aşmaları gerekliymiş.
Zümrüdüanka Kuşu’na ulaşmak için tüm kuşlar bir arada gökyüzüne doğru uçmaya başlamışlar. Ama yolculuk sırasında aralarından bazıları yorulmuş ve düşmüş.
Kuşları arasından önce bülbül, güle olan aşkını hatırlamış ve dönmüş… Sonra papağan tüylerini düşünmüş ve dönmüş… Ardından Kartal tepedeki krallığını hatırlayıp bırakamamış… Onun ardından baykuş yıkıntılarını, balıkçıl kuşu da bataklığını özlemiş… Böylece kuşların sayısı gittikçe azalmış.
Yedi dipsiz vadinin hepsi birbirinden zorluymuş…
“Nefs” vadisi
Kuşlar bu vadiye girdiklerinde burada her şeyi bulunca, burayı cennet sanmışlar. Zevk, sefa, zenginlik her şey varmış. Burası çalışmadan her şeyin elde edilebileceği bir vadiymiş. Birçok kuş buraya kendini öylesine kaptırmış ki, birçok kayıp vermişler…
“Aşk” vadisi
Bu vadi ise sislerle kaplıymış. Buraya girdiklerinde her gördükleri taş, ağaç ve benzer nesneleri bir başka kuş sanmışlar. Birçoğunun gözü kör olmuş ve devam edememiş…
“Cehalet” vadisi
Burada ise birçok ilginç nesne görmüşler… Fakat çevrelerini önemsemeyi o kadar unutmuşlar ki, ardından düşünmemeye başlamışlar, sonrasında unutmuşlar. Hatta Anka’yı bile unutmuşlar. Sonra akıllarındakiler hafifleyince, gülümsemeye başlamışlar…
“İnançsızlık” vadisi
Bu vadi ise her şeyin anlamını yitirdiği bir vadi imiş. Yaralanan ve düşen bir kuşu görüp her birinin başına aynı şeyin geleceğini söylemişler. Anka’ya ulaşsalar da kendilerine yardım edemeyeceğini düşünenler olmuş. İnancını kaybedip geri dönen birçok kuş olmuş.
“Yanlızlık” vadisi
Bu vadiye giren kuşlarda bir korku olmuş. Çevrelerindeki diğer kuşları göremez olmuşlar. Sadece kendilerinin kaldığını düşünmüşler. Bazıları tek başına avlanmaya çalışmış, bazıları büyük hayvanlara yem olmuş. Bir arada uçtuklarını unutur olmuşlar…
“Dedikodu” vadisi
Bu vadinin her yerinde fısıltılar varmış. En arkada olan bir kuş Anka’nın doğarken tüylerinin yandığını söylemiş, onun önündeki bunu duyup tüylerinin çıkmadığını söylemiş. Bir öndeki kuş tüyleri olmadığı için Anka’nın gizlendiğini söylemiş. Onların önündeki bir başka kuş ise Anka’nın gizlenirken onu görenlere zarar verdiğini söylemiş. En öndeki kuş bunları duyunca, Anka’nın bunlara dayanamayıp kendini öldürdüğünü söylemiş. Bunun üzerine birçok kuş geri dönmüş.
“Benlik” vadisi
Kuşlar vadiye girince, her birinin içinde değişik bir his uyanmış. Kiminin kendini beğenmemeye başlamış, kimi her şeyi bildiğini iddia etmiş. Bazıları “yanlış yoldayız” demiş ve kargaşa çıkarmış. Her kafadan bir ses çıkmış. Her biri en öne geçip liderlik yapmak istemiş.
Yedi vadinin üzerinden geçerlerken sayıları git gide azalmış, Kaf Dağı’na ulaştıklarında sadece otuz kuş kalmış. Tepeye doğru çıkıp Anka’nın yuvasını bulmuşlar ve öğrenmişler ki, her biri esasında bir Anka’ymış. Kuşların hepsi anlamışlar ki esasında aradıkları kendileriymiş ve bu yapılan yolculuk aslında kendilerine yaptıkları bir yolculukmuş. Yani bilgeliğe ulaşan mükemmel kuş, bu yedi vadiyi geçebilen ve egolarından kurtulabilen kuşmuş. Kısacası yeniden küllerinden doğabilenler…
Yorum Ekle
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.