Kıbrıs Türk insanının en büyük sorunlarından birisinin kendini ifade etmek olduğunu düşünüyorum. Elbette gerekli gereksiz her yerde ve her koşulda konuşan insanlarımız var. Ancak sorun, kendimizi doğru ifade edememek. Bu kendini ifade edememezlik sanki birçok değerlerimizi alt üst ediyor. Bunun yanında yeterince doğru kaynakları okumamak ve kendini geliştirememekten ötürü bir de kısıtlı kelime hazinemiz var. Az kelime, az düşünce, çok senaryo yazılımından oluşan bir tarzımız var. Sanki zaafiyetten ölüyor gibiyiz. İlimden, bilimden, iletişimden, insani değerlerimizden uzaklaşmış bir biçimde yaşayıp gidiyoruz. Konuşmaktan kaçmak, konuşmaya üşenmek de bir başka modamız. Konuşulanı anlamaya çalışmaktansa, kendimize göre yorumlamak ve işimize geldiği taraftan bakmak gibi bir alışkanlığımız da var. Sanki sadece kendi isteklerimizi, bize göre yani kişisel olarak olması gerekenleri söylüyor ve geri çekiliyoruz. Sanki dünyada sadece bir biz varız başka kimse yok ve ne yapıyor, ne söylüyorsak tamamdır gibi.
Devlet dairelerine bakıyorum çalışkan insanların hakkını yemek istemiyorum ama bir çok memurun görevini yerine getirirken konuşmaları neredeyse bir lütuf. Yapılan işler ciddi eksiklikler ve eksik bilgilendirmelerle dolu. Bu nedenle size yarım ağız konuşan biri lütfediyordur. İşlerimiz zorlaya zorlaya hakkaniyet gözetilmeden yapılıyor olduğundan umutsuzluk sarıp sarmalamış yüreği güzel insanımızı. Yani bu bağlamda umut yarım kalmış. Emek de yarım kalmış çünkü emek sayılmamış. Tamama eren birçok şey illegal olduğundan az kelime çok iş siyasilerimizin, yöneticilerimizin başına dert açmamış. Açmışsa da rüzgar gibi geçmiş ve sözde açmış. Çünkü az kelime ifade edilemeyenleri de kapsadığından çok kurtarıcı bir biçimde ve bilgelik görüntüsü illüzyonunda olmuş. Yarım kalmışlık iliklerimize kadar işlemiş durumda. Hiçbir şeyi sonlandıramıyoruz doğru yaklaşım ve doğru yaşam tarzı ile. Yani yarım kalmışlık doğal ve sıradan yaşamımızın içine yerleştirilmiş durumda. Barışımız da savaşımız da tamama ermemiş. Hep bir muallakta kalma durumu var. Eğitim de sağlık da sanki özel olarak muallakta bırakılmış. Ne eğitimli ne de sağlıklı bir toplum isteniyor gibi. Gerçi yarım kalmışlarla ne derece bütünsel bir toplum oluşturulur sorgulamak gerek. Ama tarzımız bu...
Sosyal yaşamımızda, giyim kuşamımızda bir yarım kalmışlık var. Kendimizi kelimeler, ürettiğimiz değerlerle ifade edemediğimizden sanki yaşamamıza aracı olan elbise, araba , ev, seyahatler gibi tüketici değerlerle kendimize yer açıyoruz. Yani tüketirken tükeniyoruz. Tamama eremiyor kendimizi yarım bırakıyoruz. Bizi sorguluyorum kendimce ve hoşlanmıyorum görünen tablodan. Kaç elbise, kaç etek, kaç pantolon, kaç palto? Üstelik sezonluk! Çok sık değiştiriyoruz giysilerimizi... araba değiştiriyor, daha büyük evler istiyoruz. Bu ilişkilerimize de yansımış. Arkadaş, insan biriktiremiyoruz örneğin. Kaç kişi harcanıyor vicdansızca. Bilinmeyen bir sebepten, bilinmeyen ve anlaşılamayan bir biçimde tek kelime etmeden uzaklaşıyoruz bir anda sevdiklerimizden ya da sever gibi olduklarımızdan. Ya sebep oluyoruz ya da birileri bir sebep yaratıyor arkadaşlıkların bitimine. Konuşamıyoruz, kaçıyoruz genellikle... şu farkla ki bazı dürüst insanlar gerçekleri bir ayna gibi gördüklerinde haklı olarak kelime sarfetmeye bile değer bulmuyor, uzaklaşıyor mide bulantısını artırmamak adına. Genellikle kendi odaklılar kendini psikolojisine uygun ifade etme tarzı geliştiriyorlar. Kimseye içeriye girme izini verilmiyor. Kapının önünde tutuyor sonra şutluyor. Samimi, içten, dürüst görünümlü lafta dostlarınız olabilir bunlar. Anlamazsınız açarsınız yüreğinizi. Ama onlar çıkarı için bir kenarda tutabilirler sizi. Seversiniz onları, içinize girerler, tanırlar, hatta anlarlar ve sanki sizin için birşey yapar gibidirler. Oysa aslında kıllarını bile kımıldatmamaktadırlar. Siz harbi dostluk yaşarken, onlar durumsal davranır ama okşuyorlarmış gibidirler yüreğinizi. Yalan bilmediğinizden gerçek zannedersiniz. Sonra menfaat biter şut ve goolll... siyasi partilerimiz gibi insanlarımızın da albenili yaklaşımları var. Küçük menfaatler için ya da örneğin siyasi bir makam için. Bazan aşınız için bazan sevgiliniz, bazan da sadece kendi egoları için.
Kendi içinde yalnızlaşan, kendi doğrularını putlaştıran, sahte tatmin yaratan ve bunları gerçek sanan insanımız: abesle iştigal etmek yerine tamamlayın kendinizi ki yarım kalmışlığın kokuşmuşluğundan kurtulalım birlikte. Daha bir samimi daha bir içten olalım. Kendimizi bilinç, bilgi, dürüstlük, içtenlikle birleştirelim. Hedef, insani yaşamsa önce ifade sorunumuzu çözelim. Bu alanda kendimizi eğitelim. İfade eksik olunca duygular tamama ermiyor. Düşünce tek yönlü çalışıyor. Sağlıklı olmayan bu durumdan insani derinlik beklemek olmuyor.
Değerlerimizi, insanlığımızın özünü uyandırmak ümidi ile sevgiyle kalın...