İnadımızın seçimi
Bu yazının konusu değil ama Kıbrıs sorununun çözülememesinin bir sebebi de burada yatmaktadır.
Türkiye ile iç siyasete yansıyan ilişkimiz ve Kıbrıs konusunun bir yerde uzamasındaki etkenlerden biri bizim bu inadımızdır.
Rumlara göre biz Kıbrıslı; Türkiye’ye göre ise yalnızca Türk’üz…
Ve her iki görüşe göre de varlığımızı etnik, ulusal, kültürel aidiyetimizi terk edip varlığımızı ya yalnızca Kıbrıs’a ya da yalnızca Türklüğe armağan etmeliyiz.
Nedense bu konuya bırakın dışımızdakileri, içimizde taraf olanların bir kısmı bile ‘’Kıbrıs’’ ile ‘’Türklüğün’’ ikisinin bir arada var olabileceğini anlamak istemiyor.
Her iki yaklaşım da “kimliğinizi terk ederseniz, sizin için hiçbir sorun kalmaz” yaklaşımının ta kendisidirler.
Bunun da kökünde Kıbrıs Türkünün ayrı bir varlık olarak var olmasını ve hareket etmesini istememek yatmaktadır. Bu yaklaşımın içine şimdi gaz da dahil olduktan sonra bu realite farklı bir boyut ve anlam kazanmıştır.
Kıbrıs Türkünün stratejik önemi ada üzerindeki fiziki varlığının ötesine denize de uzanmıştır. Kendi ‘’değerimizin’’ farkına varmak adına son dönemde olanın bir boyutu da budur.
Bunun etkisiyle de olacak bizi boş tutmamak adına iki ayrı devlet üzerine yorumlar yapılmaya başlanmıştır.
Belli ki bu konuda Türkiye devletinin de telkiniyle bir hava yaratılmak isteniyor.
Asıl amaç ön planda iki devlet olasılığını konuşturup arka planda Türkiye’deki yandaş basında da yer aldığı üzere ‘’manevi’’ açıdan çökmüş olan Kuzey’in Rum’un son sahneye kadar gazdan verilecek olan payı saklayıp sunacağı maddiyata kapılıp ‘’elden gitmesini’’ önlemek mi?
Rum’un çıkaracağı gazdan elde edilecek pay ile son tahlilde Kıbrıs Türkünün arkasına bakmadan yürümesiyle Türkiye’nin Kıbrıs dış politikasının çökme endişesi mi tüm bunları yaptıran diye düşünmeden insan edemiyor?
Geçmişinde hiç olmasa da Kıbrıs Türküne duyulan güvensizliğin yarattığı gizli paranoya mı yatıyor T.C. devletinin değişen konjonktüre göre uyarladığı yeni Kıbrıs siyasetinin özünde?
Halbuki sınırlarını bekleyen o.
Bütçenin %50 sini veren o.
Su oradan geliyor.
Nüfusun %35 aynı zamanda T.C vatandaşı.
Üniversitelere gelen öğrencinin %70 Türkiye’den geliyor.
İşçinin %80 Türkiye’den.
Turizmin %80 oradan geliyor.
Çıkış kapımız çok büyük ölçüde Türkiye üzerinden.
Tüm bunlar yeterli güvence değil mi?
Belli ki yetmemiş.
Geçmişimizde hiç olmasa da nasıl bir güvensizlik görüntüsü vermişiz. Biz neymişiz de haberimiz yok.
Aklını kullanmakta özgüveni olan ülke bunlardan bir tanesi ile bile kimin seçildiğine takılmadan siyasi etkisini diplomasi yoluyla sessiz sedasız hayata geçirebilir.
Unutmayalım pratikte karşılığı olan siyasi güç sokağa düşürülmeden yarattığı algı kadar güçlüdür.
Bu da bir sanattır.
Kişisel husumete dayalı siyaseti devletin uzun vadeli çıkarlarının üzerine koymadan diplomasiyi icra edebilmek de bu sanatın esasıdır.
Eksik olan budur.
Canlı olup olmadığı bir kez daha test edilecek olan da Kıbrıs Türkünün inadının direncidir.