Öncelikle bir müjde vermek bir de özür dilemek isterim sizlerden. Müjdem şu ki son beş köşe yazım aslında sizlere kısaltılmış olarak sunduğum orjinal adı Deliliğin Sınırında –Kuzey Kıbrıs İdare Cumhuriyeti- olan kitabımın özetleri. İstanbula hem iş hem de sağlık sorunlarım için gittiğim geçen hafta bir yayınevi kitabımın hem basımını hem de tanıtımını üstlendi. Bu beni tarifsiz mutlu etti. Özürüm de şu ki şu an itibarı ile artık gazetede yayınlamamı istemediler. Kabul ettim çünkü haklıydılar.
Sağlık sektöründe Türkiyenin ne kadar ilerlediğini artık biliyoruz. Kıbrıstan Türkiyeye bu hizmeti almaya giden küçümsenemeyecek miktarda insanımız var. İş yaşamında da profesyonel olarak bizlerden ne kadar önde olduklarını her zaman gözlemliyoruz. Zaten Türkiyenin sistemlerini onların son kullanma süreleri dolduğunda ancak alabiliyoruz. Alsak da uygulamada beceri eksikliğimiz var. Doğu ile ilgili bir deneyimim yok ancak, büyük şehirlerle ilgili deneyimim çok. Görev tanımları özelde ve devlette yeterince açık ve de resmi. Uygulanabilirliliği daha eşitlikçi. İş icabı birçok görüşme yaptım ve herkesin sınırlarını bildiğini farkettim. Ah dedim içimden hem de ne ahhh... Güllük gülistanlık ve de tatmin olmuş, başarıya ulaşmış olarak tanımladığım bu verimli gezimizin ardından (bir öğretmen arkadaşımla gitmiştik) adamıza bir giriş yaptık ki sormayın. Yine bir tokat gibi çarpıldı yüzüme sistemimizin o bilindik güç gösterisine dönen işgüzarlığı. Hadi biraz sevimlileştireyim şu ifadeyi. ‘İncilerimiz saçıldı yine, yeniden...
Aslında alışılmadık bir durumla karşılaşmış değilim. Bilakis kaşarlandık bile. Kamu Reformu Yasa Tasarısının mecliste hummalı bir şekilde görüşülmeye başlandığı, hükümette olanların sistemsizlikten şikayet edip bir taraftan da sistemsizliği desteklediği, beslediği son dönemlerde kamu çalışanlarının bilinçsiz ve egosal davranışları artık hiç de şık durmuyor. Adetimdir taa öğrencilik yıllarımdan Türkiye den kitap getiririm kendime. Herkes elbise alır ben kitap alırım. Kitap okumak yaşamımın kendisidir. Buradan kitap almıyorum sanmayın sakın. Özellikle bir kitabevimiz küçümsenemeyecek miktarda kitap satar bana her ay. Bu bir tercih meselesidir. İster kitap, ister elbise alırsınız, isterseniz botoks yaptırırsınız. Bütçe sizindir. Belki hem eğitimci hem de ruh sağlığı uzmanı olduğumdan olacak benim okuyacağım okudukça doyamayacağım eğitim ve terapi amaçlı kullanabileceğim kitaplar, materyallar tükenmiyor giderek artıyor. İnanın bana neredeyse kitabevi ve okul açabilecek materyalim var. Yine elbise değil, tabii ki kitap aldım. Ama bu sefer burada hiç bulamadıklarımdan aldım. Son dönemlerde çocuklarına birer akıllı telefon, ipad alan ailelerin sayısı arttı. Teknoloji elbette ki gereklidir ancak, bilinçli kullanımda. Zihnin aktif kullanılmasından, zekanın gelişiminden yana bir tavrım vardır çocuklar için. Özellikle belli bir yaştaki çocuklar için yapacak çok şey var. Kliniğime çocukların kendilerini ifade edebilecekleri, zekalarının çeşitli yönlerini aktif kullanabilecekleri kitaplar, materyaller aldım. Ticari bir amacım olmadığından kargo ile göndermek aklıma gelmedi. Paşa paşa İstanbulda kilo fazlamı ödedim. Hiçbir sorun da yaşamadım. Güle oynaya adaya arkadaşımla geldim. Bavullarımızı ve kitaplarımızı aldık. İki kişi olunca materyaller daha fazla oldu. Az önce bahsettiğim gibi sağlık sorunum da vardı. Kolum iki yerden hasarlı olduğundan ve ciddi iğneler yapıldığından ağır kaldıramıyorum. Zaten yasak. Arkadaşım da yorulmuş. Gümrük memuru olduğunu yorgunluktan anlamadığım ancak güvenlik zannettiğim bir beyefendinin yanına gidip taksinin beni dışarıda beklediğini, eğitimci olduğumuzu bu amaçla kitaplar aldığımızı, yükümüzün fazlalığını ve taksicimin gelip bana yardımcı olup olamayacağını buna izin verip veremeyeceklerini sordum. Cümlem bitmeden karşıdan beyaz saçlı orta boylu bir bey gelip memurun bana cevap vermesini beklemeden aşağılayıcı ve flörtçü bir tavırla gayrı ciddi bir biçimde bana hesap soruyor. Hani nerdedir eşyalar? Hangileridir? Ne iş yapan sen? Nedir yani bunlar? Özelde eğitimcisin ama? Sorular gerçekten amaçsızdı. Tavır gayrı ciddiydi. Sanırım bir de Türkiye vatandaşı sanıldım. Daha da garip oldum. Devlette mi çalışırım özelde mi çalışırım ticaret mi yaparım her şey birbirine girdi, zihnim dondu. Bana kaçakçı gözüyle bakıldı bir anda. Yazıldı, oynandı, sorgulandım. Kendimi bu tavırlar karşısında ifade etmekten men ettim. Eğitimciliğimi anlamayan bu beye (ki kimliğimde de yazıyordu) aynı zamanda gazeteciyim demek de geldi içimden. Eğitimciliğimin yanında gazeteciyim de deyiverdim. Adam tahrik olup daha da bağırmaya ve aşağılamaya başladı. Bavullarımız (ki aslında kitaplarımızı buradan birşey götürmeseydik sığdırabilirdik), kitaplarımız makineye kondu. Bir tanesi açtırıldı. Aşağılayıcı tavırlara devam edildi. Sonra yardım etmek istedi hayır dedim. Daha kabalaştı. Bir anda sesler yükseldi. Sorumlu olduğu anlaşılan bir bey gelip kaba davranmaya devam etti ve eşyaları almak istersem iletişimi daha iyi kurmamız gerektiğini ifade etti bağırarak. Bağırmayı reddettiğimden onlara eşyalar o zaman sizin olsun size kalsın ben gidiyorum önce siz vatandaşa nasıl davranacağınızı öğrenin deyip çıktım. Bir çocuğu azarlar gibi beyefendi benim durup onlarla anlaşmam konusunda arkamdan hala bağırıyordu. O zaman vatandaşlığımı bilemiyorum diye disiplin kovuşturması açın dedim artık. Adam arkamdan arkadaşımı gönderip eşyalarımı almak istiyorsam karşılarına gidip konuşmam gerektiğini haber etti. Yani güç gösterisi, burun sürtmesi. Ben de kalsın, güle güle kullansınlar, okusunlar dedim. Ardından tüm eşyalar gönderildi. Nasıl mı?
Çünkü sorumlu olan memur bey nihayet oradaki gümrük memurlarından izahat almayı akıl etti. Benim ilk konuştuğum görevliyi güvenlik zannedip yardım talep ettiğim anlaşıldı. Bize haklısınız denmedi ama benzeri sözler arkadaşıma sarfedildi. ‘Evet siz haklı olabilirsiniz ama biz de görevimizi yapıyorduk. Gerçekten de evet bir gümrük memurunun en doğal hakkıdır en doğru bir biçimde görevini yapmak. Ama en doğru biçimde. Bu kaba iletişim yerine keşke ‘sizin eşyalar ticari olabilir, el koyuyoruz, fiyatlandıracağız daha sonra gelip alınız denseydi. Bizim eşyalarımıza benzeyen aynı şekilde ambalajlanmış bir çok eşya açılmadan, kontrol edilmeden geçti. Kamera varsa kontrol de edilebilir. Özellikle bir kadına da konuşmayı bilmek iş başında incelik ister. Her zaman resmi yaklaşırım ben insanlara iş başında. Resmiyet saygıyı çağrıştırır. Karşıdakinin alanına sizi fütursuzca sokmaz. Sınırlar belirlenir. Amaç iştir ama insani şekilde. Her zaman ilgiyi değil, saygıyı davet edecek davranışlarda bulunduğum için belki kabul etmiyorumdur senli beli, flörtçü, azarlayıcı, çocuksu yaklaşımları. Kadın kadınlığını erkek de erkekliğini bilecek. Bilmekle kalmayacak doğru hizmet etmeyi ve hizmet almayı da bilecek, bilmeli.
‘Civil Servant İngilizce bir terim. Memur demek. Servantın tam olarak kelime anlamı hizmetkar. Bu durumda halkın hizmetinde olan kişidir memur. Yani halka tepeden bakan, eziyet eden, kaba davranan kişi değildir. Fakat KKTC gerçeğinde işler görev ve sorumluluk bilinciyle değil vicdani ilerlediğinden, işimiz şansa kalmıştır. Şöyle ki: akşam bana misafirliğe gelen karı-koca bir çift anlattığımı dinleyince gülümseyip şu yaşanmışlığı aktardılar. “3 ay önce İzmirden dönüyorduk ve gidişimiz tamamen ticari amaçlıydı. Üç bavulumuz vardı. İçi açılsaydı kesinlikle ticari olduğu anlaşılırdı. Bizden yarım saat önce de Antepten bir uçak inmişti. Tüm yolcular çok sıkı gümrük kontrolünden bavullarıyla geçirildiler. Şimdi yandık diye bizim hanıma söylenirken Antep yolcularının bitmesi ile makineler kapatıldı ve biz İzmir yolcuları çok rahat ve kontrolsüz geçtik. Siz kendiniz kaşındınız Öztül hanım” dediler.
Benim yaşanmışlığımda muhtemelen az önce ifade ettiğim gibi Türkiyeli bir hanım zannedildim. Taviz değil yardım istedim. Yardım maddi bir kazanç için değil, sadece dışarıdan bir insan gücünün yükümü taşıması amaçlıydı. Şöven bir yaklaşım mıydı yoksa sadece şovmenlikle değerlendirilebilir mi? tartışma konusu. Şovmenlik diyelim olsun bitsin. Meclis kamu reformu yasa tasarısını görüşürken her zaman ifade ettiğim şeyi yine söyleyeceğim: zihinlerin de reforma ihtiyacı var. Konuşmanın, davranmanın bir sorumluluğu var. Toplumsal bilinçliliğin artması, bir farkındalık kazandırmak için çalışmalar yapmak kaçınılmazdır. Susmayalım konuşalım çünkü suskunluk var olan düzenin onayıdır. Konuşmalarımız da her kafadan çıkan bir ses değil, insanlık onuruna atfen olsun.
Sevgiyle kalın...