“İnsülin” yoksa, devlet de yok, insanlık da…

Abone Ol

“9 yıldır tip 1 diyabetim. İnsülin alabilmek için Lefkoşa’da bir devlet polikliniğine gidiyorum, reçetimi alıyor ve oradaki eczaneye yöneliyorum. İnsülin yok! Ne zaman gelir? Belki haftaya. Nerede bulabilirim? İskele’yi bir arayın.”
 
İşte bizdeki “devlet”in hizmet anlayışı…
İpek Borman’ın yazdıklarını okurken, içimin derinden sızladığını duyumsadım…
Yıllardan beridir, ben de hastanenin ecza bölümüne gittiğimde, aynı tedirginliği, aynı sıkıntıyı yaşıyorum…
Bazen insülin yok, bazen kan ölçüm çubuğu yok… Bazen her ikisi de yok…
Bu sözüm ona “bağımsız, egemen, eşit devlet” yurttaşına, yaşamsal değerdeki ilaçları sağlamaktan aciz…
 
Yalnızca diyabetlilerin değil; kanser hastalarının, epilepsi, MS hastalarının, talasemi hastalarının, Alzheimer, Parkinson hastalarının ihtiyacı olan ilaçlar, tıbbi malzemeler de yok…
 
İlaca bağımlı hastalar, yaşlı hasta çocukların anneleri; son birkaç yıldan beridir sürekli feryat ediyor…
Bir iki yıl önce bakanlık önünde kendisini yakmaya kalkan bir anneyi anımsıyorum…
“Ben delirmiş bir anneyim” diye bağırıyordu…
Kırmızı reçeteli ilaca bağımlı 11 yaşındaki çocuğunun ilacı bitmek üzereydi. “Bir devlet bir hastasını koruyamıyorsa kapatsınlar kapıyı” diyordu.
“Burası muz cumhuriyeti mi?” diye soruyordu…
O günlerden sonra ilaç eksikliği daha da büyüdü, kangren halini aldı. Harcama hovardası olan bu “devlet” işin ciddiyetini anlamadı, insanımızı ilaçsız bırakmaya devam etti…
Geçen hafta sonu, sağlıkla ilgili 11 dernek, Maliye ve Sağlık bakanlıkları önünde eylem yaptı…
İlaç bulamayan hastaların, yakınlarının, hasta çocuk annelerinin feryatları, yürek dağlayacak boyuttaydı…
 
Bir talasemi hastası şöyle haykırıyordu:
“Neden bazı ilaçlar özel eczanelerde var da, devlette yok? İlacını engelli maaşı ile alamayan hastalar ne yapacak? 1.5 yıldır Çinko ilacını devlet vermiyor. Bizler işadamlarından sağdan soldan para toplayarak bu ilacı özelden temin ediyoruz.”
Ve ekliyordu:
“İlacıma ulaşamıyorsam, zaten yaşamayayım…”
 
Bu “dramatik” tablo, aslında Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulmuş olan rejimin bir “sosyal devlet” derdi taşımadığını yeterince belgeliyor…
 
Adı “devlet” ama anayasasında yazdığı “sağlık hakkı”nı insanına tanımıyor…
Bu devleti yönettiğini sanan gafiller de “sağlık hakkının yaşam hakkı olduğunu” düşünmüyor…
 
Bu yüzden de eğitim ve sağlık gibi devletin insanına yönelik en temel görevleri, her geçen gün zayıflıyor, hizmet kalitesi de düşüyor…
 
Sağlıkla ilgili derneklerin Sağlık Bakanlığı önündeki eyleminde Bakan İzlem Gürçağ’ın söyledikleri ise, bir “çaresizliğin” ilamından başka bir şey değil…
 
Sayın Bakan, bu gündelik acil sıkıntılara pratik çözümler bulmak yerine, uçuk bir öneriyle çıktı ilaç bulamayanların karşısına ve şöyle dedi:
“İlaç fabrikalarımızı kuralım… İlacı kendimiz üretelim, avuç açan konumdan çıkalım…”
 
Hoppala… Fizibilitesi ortada yok, küçücük bir nüfusta ilaç fabrikası kuracağız…
 
Ne zaman? Kim kuracak? Hiçbiri belli değil… Sayın Bakan işadamlarımıza gelin kurun çağrısı yaptı…
İlaç bulamayan hastalara ise mesajı şuydu:
“Maliye Bakanı ile konuştuk. Bize daha fazla para ayıracak ve biz ilaca daha fazla ulaşacağız.
Bunun için söz aldık.”
Demek ki neymiş? İşin özü paraymış…
 
Bunu zaten herkes biliyor…
Bu yüzdendir ki insanımız bu hükümetin “hovardaca” harcamalarına karşı çıkıyor, pankartlarda 
“atamalara, külliyeye, izaz ikrama milyonlar harcanırken, ilaç sıkıntısı çekilmesini” protesto ediyor…
Gerçekten de, KKTC bütçesi; insanımızın ilacını, tıbbi malzemeyi hiçbir şekilde eksik ettirmeyecek bir mali güce sahiptir…
Bir miktar “tasarrufla” bunu başarmak mümkündür…
Bir “ara” seçime 35-40 milyon TL. para harcayan bir “devlet” insanına ilacını zamanında temin edemiyorsa, elbette o da “külliyesi batsın” diyecektir…
Sağlık Bakanı ile İlaç Eczacılık Dairesi Müdürü’nün bu “devlet”in sağlık harcamalarına ayırdığı bütçe yetersizdir diyerek mazeret üretme, hatta küresel krize sığınma gibi bir lüksü yoktur…
“Elimizden gelen budur” demek hakkı yoktur…
Keşke daha fazlasını yapabilsek deme hakkı da yoktur…
Sorun aslında Sağlık Bakanlığı’nı, Maliye’yi aşan bir sorundur.
Bu sorun tüm hükümetin, devletin sorunu olmalı… İhalelerdeki rezillikleri de bürokratik gecikmeleri de çözecek olan işbaşındaki hükümettir.
Bu devletin en üst makamı, “mutlu çocuklar el kitabı” yayımlıyor, “Dünya Çocuk Günü”nde balonlar uçuruyor, Çocuk Hakları Günü’nde her yıl mesaj yayımlıyor ama ilaçsız kalan çocukları görmezden geliyor…
Onlar için kılını kıpırdatmıyor…
“Devlet” olmak, maskaralık değildir…
Bu ilacı, bu tıbbi malzemeyi, dünyanın öteki ucunda bile olsa, buraya getirmek, insanımıza sunmak zorundasınız…
“Yok” diyerek kestirip atamazsınız…
Hepiniz; bürokratından bakanına, ihale mekanizmasından bakanlar kuruluna, daha yukarılardaki makama kadar hepiniz suçlusunuz…
İnsanlık suçu işliyorsunuz…