İtfaiyeciler Haftası üzerine diyeceklerim

Abone Ol

            Esasında İtfaiyeciler Haftası’nın da olduğunu pek bilmiyordum, ne yalan söyleyim.  Veya vardı da ben hatırlayamadım.  O kadar anlamlı kutlamalar oluyor ki, insan şaşırıyor bu anlamlı günlerin hangisi hakkında yazı yazmaya.
            Lakin İtfaiye’nin bir toplum yapısındaki öneminin çok büyük olduğuna vurgu yapmak da çok önemlidir.  O nedenle itfaiye ve itfaiyecilerin hayatlarını irdelemek, onların yaşadığı zorluklar ve onun yanında hayat kurtarmak çok önemlidir.
            Geçen gün dereboyunda İtfaiyecilerin anlamlı bir yürüyüşleri vardı.  Bütün itfaiyeciler ve eşleri ile çocukları bordo rengi T shir giymişlerdi, kanserlilerin pembe giyişleri gibi.  Esasında o kıyafetler, tam bir farkındalık yaratıyor.
            Televizyondan izledim...  Mızıka bandosu eşliğinde derboyunda yapılan yürüyüş muhteşemdi.  Bir de pankart taşıyordu itfaiyeciler günün anlamını belirtmek için.
            Eskiden İstanbul’daki itfaiyecilere “tulumbacılar” derlerdi.  En iptidai şekilde mesleklerini icra eden itfaiyeciler.
            O zamanı bir düşünürsek, herhalde tulumbacılar yangın yerine ulaşana ve iptidai araç gereçle yangını söndürene kadar, binalar yangından kül olurdu.  Özellikle eski cumbalı köşkler hep ahşaptandı.  Lakin şimdi çağ değişti.
            Zaman zaman iki siren sesi duyarsınız.  Birisi itfaiyecilerin, diğeri de ambulans arabasının.  Her iki aracın sireni, bize bir felaketin habercisidirler.
            Temelde ikisinin de merkezinde insan hayatı vardır.  Onlar yetişemezlerse gidecekleri yere, insanlar ölürler.  Ambulanscıların araçlarında tam donanımlı, hastaya anında müdahale edecek gereçleri vardır da, itfaiyecilerin tek araçları, yangın merdivenleri, tazyikli sular ve su hortumları ve atlama bezi vardır..
            Ne acıdır insanın alevler arasında kalması...
            İtfaiyecilerin ilk görevi, yanan bir evde mahsur kalan aile fetlerini kurtarmaktır.  Özellikle bebekler ve yaşlılar onların olmazsa olmazıdır.
            Bir de bütün dünyada meydana gelen orman yangınları, onların temel görevlerinin başında gelir.
            Bizim mülkemizde değildir sadece orman yangınları.  Hemen hemen her ülkenin başı, orman yangınları ile derttedir.  Bazen yangın o kadar yayılır ki, bütün ülkelerde yardım yağar yangın olan ülkeye.  Bir felaket anında insanlar ne düşman dinlerler ne de savaş.  Hemen birbirlerinin imdadına koşarlar.  O yardımlar sayesinde bütün orman yangınları erken söndürülür.
            Bir de son çağarda yangın helikopterleri girdi hayatımıza.  O helikopterler sayesinde yangınların hızı kesilir ve sonunda söndürülür.
            Yangın sonrasında “soğutma” dedikleri bir işlem vardır.  Sönmüş yangının küllerini korluktan çıkarıp, tamamen sönünceye kadar tazyikli sularla o söndüğü sanılar ama henüz sönmeyen küllerin arasında kalan ateş parçalarını tamamen söndürmektir, mesele.
            Esasıda her aile de eğitime tabi tutulmalıdır yangın için.  Bunun nedeni, küçük çocukların evde yalnız kaldıkları zaman kibritle oynamaları ve yangına sebebiyet vermeleridir.  Hatta okullarda da bu gibi eğitimler yapılmalıdır.        
            Özellikle küçük çocuklar ateşle oynamayı çok severler.  Maalesef bazı sorumsuz anneler çocuklarını evde bırakıp dışarı çıkınca olan oluyor.  Ertesi gün de gazetelerden o yangın haberini okuruz.
            Dünyada olagelen gelişmeler, gerek büyük hastane ve fabrika gibi büyük işletmeleri, yangın söndürme cihazları ile tedbir almaya yöneltti.  Hatta yanılmıyorsam yasalar mecbur ediyor bu gibi yerleri yangın söndürme cihazı bulundurmaya.
            Şunu bilmemiz lazım ki, yangın söndürme cihazlarının kullanımı da bir eğitime tabi tutulmalıdır.  Bir yangın söndürme cihazı orada olmuş da, siz kullanmasını bilmemişsiniz neye yarar.
            Piknik alanlarını unutmayalım...
            Birçok insan piknik alanlarında keyiflerini yaparlar, sonra da yarı sönmüş ateşi orada bırakıp oradan ayrılırlar.  Veya sigara izmaritleri, kırık şişe parçalarının güneş ışınlarından kuru otların alev almasından yangınlar çıkar.
            Sadece bir kibrit çöpünü düşünün.  Bir çakışta koca ormanlar yanar.  Özellikle ormanlarda yaşayan ve kaçamayan canlıları düşünün.  Bir kaplumbağayı, veya sakat bir kuşu...
            Boşuna dememişler “Ağaçlar ayakta ölür” diye.
            İtfaiyecilerimizin “İtfaiye Haftası” kutlu olsun...