İsviçre’de 28 Haziranda gerçekleştirilecek olan konferans bu kez Mont Pelerin’de değil, gölün karşısındaki Crans Montana’da yapılacakmış. Ben gitmedim, görmedim, ne var ki anlatılanlara göre cennet gibi turistik bir yermiş.
Güney Kıbrıs ta güvenlikle ilgili kazan kaynatmalar olabildiğince hızlanmış görülüyor. Rum basınının durumu malum, kamu oyu yaratmak için yapamayacağı cambazlık yok. Şimdide Güneyin garantilerle ilgili olarak üç şartla gideceği haberleri tüttürülüyor.
“1-Garanti Antlaşması’nın 4’üncü maddesinin 2’nci paragrafında öngörülen Türkiye’nin Kıbrıs’a tek yanlı müdahale hakkının kaldırılmasını talep edecek,
2- Türk askerinin yüzde 80’den fazlasının çözümün ilk gününden çekilmesini ve uzlaşılacak bir takvim temelinde nihai çekilme tarihi isteyecek,
3-Özellikle Kıbrıslı Türklerin istediği garantilerin, Türk askerlerinin çekilme prosedürü aracılığıyla sağlanabileceği izahında bulunacak. Yani 2-4 yıl içerisinde ve son Türk askeri de çekildiğinde, Kıbrıslı Türkler çözümün işleyebilir ve güvenli olup olmadığını ve özellikle ülke yönetimine etkin katılıma sahip olup olmayacakları konusunda net bir görüntü edinecek. Çözüm çökerse, o zaman askerler gitmeyecek.”
Görüldüğü üzere tek dertleri garantiler. Kıbrıs Türklerini hamisiz bırakmak için her çareye baş vurmuş durumda ilerliyorlar ama nereye?
Konferansı uzatmak gibi bir niyetleri de yok. Bir tarafta Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir tarafta hareketli Hidro karbon işleri.
Başbakan Özgürgün’den çok yerinde bir soru “Biz kaç yıl daha masada oyalanacağız”
***************
Babalar gününüz kutlu olsun!
Dünkü Pazar günü Babaların günüydü.
Böyle günlerin, gün olarak kutlanmasına karşıyım. Daha önceleri de yazdım.
Babalar günü, sevgililer günü, anneler günü. Hepsi ticari amaç taşıyan düzmece şeyler.
İnsan sevdiğini sadece sevgililer gününde mi anar, hatırlar, hediye almak ihtiyacını hisseder.
Evlat, anne ve babayı sadece o günlerde mi hatırlar,
ya da bir hediye alacaksa o güne denk düşen tarih içinde kendini hediye almaya zorlar!
“Yan cebime koy” misali hatırlanmak güzel bir duygu ama zorlayıcı aktörler işin içine karıştı mı, sevgi de anlamını yitirir, saygıda!
Aile kavramında toplum olarak yaşamış olduğumuz erozyonun bir nedeni de bu.
Yaşlı atamıza bir bakıcı tutmakla ruhumuza kanat taktığımızı zannederiz ama değil.
Üç beş kuruş sıkıştırmakla, maddi katkı koymakla sorumluluklarımızdan azade olduğumuza kanaat getiririz ama değil.
İçten, yürekten sevgimizi, saygımızı dökebiliyor muyuz ortaya.
Bakımevlerinde, güçsüzler yurtlarında yaşamak zorunda olan kaç babanın, babalar gününde ziyaretine gidilmedi, kaç annenin, anneler gününde varlığı hatıra getirilmedi, bilirmisiniz?
Evdeki çocuğuna kötü örnek olduğundan habersiz “bu seneyi de atlattım” tesellisinde, tarihin tekerrür edeceği, sıranın kendine geleceği günü bekliyor garibim.