KAÇAK YAŞAYANLAR
Polisimizin Cürümleri Önleme Şubesi bu konuda çok başarılıdır. Ülkenin demografik yapısı değişirken, bu şubede görev yapan polislerimiz, adeta birer hafiye gibi, adamın gözüne bakınca ne mal olduğunu anlayabiliyor.
Nerede olursa olsun, polisin kimlik koltrolu yapma hakkı vardır. Polis durduk yerde kimlik kontrolu yapar mı?
Bu bir sezgidir. Özellikle bu şubede görev yapacak polisler eğitimlidir. Sezgi dediğimiz şey, bir adamın kaçak yaşayıp yayaşamadığını anlayabilmesidir. Polisi gören suçlu veya suçlular, şayet kaçaksa veya uyuşturucu ile ilgiliyse, mutlaka o an polisten uzaklaşmak isteyecek ve dikkatleri üzerine çekince yakayı ele verecektir.
İnsan ancak polisiye filmlerde görebilir bu tür vakaları. İnsan alışık olmayınca, tuhaf geliyor, bu harekatlar.
Esasında Cürümleri Önleme Şubesi, tam da filmelere malzeme olacak süzeyde bir şubedir bana göre. Özellikle Türkiye’nin bu konuda eğitilmiş elemanları çoktur. Yani gerçek anlamda cürümleri önleme şubesi elemanları.
Ne yalan söyleyim fırsat bulursam bir polisiye roman yazmak isterdim. Ne kadar ilginç olur, değil mi?
İngilizlerin meşhur romancısı Agatha Cristie, modern ve kültürlü bir aileden gelmesine rağmen, nasıl polisiye roman yazarı olmuş, bir düşünün. Agatha Cristie’nin hayatı öyle dramatik bir hayat değildi. Ama kadındaki yazarlık tutkusu on ünlü yapmış. Bu da ayrı bir konu...
Televizyonda bazı diziler de kaynak olarak karşımıza çıkıyor. Mesela “Arka Sokaklar” dizisi, o kadar hareketli ve o kadar merak uyandırıcı bir dizidir.
Bazen kendime soruyorum...
“Türkiye’nin görünmeyen yüzü bu mu?”
Evet Türkiye’nin görünmeyen yüzü odur. Şiddet, silah, kaçakçılık ve kaçak yaşamak, hırsızlık ve bütün kötü şeyler o dizide yer almaktadır.
Hakikaten Türkiye’nin bilinmeyen yüzü bu mu?
Tabii ki bazı diziler, sırf rating yapmak için abartılı senaryolarla hayat buluyor. Halk da buna alışmış. Özellikle bu dizilerin hastası olanlar vardır.
Bu ve buna benzer diziler bir yerde ibret vericidir. Yani ahlakla ahlaksızlığın, üçkağıtçının çatışmasının fotoğrafıdır diyebiliriz.
Yıllarca yeni hapishane yapılsın diye yazdık çizdik. Mevcut hapishane artık suçluları barındıramıyor, dedik. Yaşimdi?
Bazı suçlular veya kaçaklar hapse girmeyi yeğlerler herhalde. Karın doyurma ve ibate açısından. Devletin taşıdığı yükü de düşünmek lazım.
Ülkede kaçak yaşayan veya ikamet izni bitenler, elini kolunu sallayarak sokaklarda geziyor. Bu insanların kaçak oldukları tespit edilince onları memleketlerine gönderme, yani deport etme işlemi gelir gündeme. Doğrusu deport edilecek veya edilen kişiler için ne gibi bir külfetin altına giriyor devlet, merak ediyorum.
Kaçak yaşamak ve özürlik arayışı, bütün dünyanın en büyük sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Geçen gün televizyonda bir haber vardı. O haber ve görüntüler, Yunan sahillerinde göçmen veya sığınmacı insanları taşıyan tekneyi ve o peerşan insanları anlatıyordu. Ne kadar acı veren bir görüntüydü...
Kaak veya göçmenleri taşıyan gemi sahile yaklaşınca, Yunan sahil koruma görevlileri sopa ve küreklerle o gemideki göçmenlere acımasızca vurmaya başlamışlardı. O zavallı insanlara acımamak mümkün değil. Bu tür kaçakların dramı başkadır. Bir yerde enternasyonal bir sorundur.
Türkiye bu konuda daha duyarlı davranmış ve davranmaktadır. Mesela Türkiye-Suriye sınıırına yığılan ve teröristlerden kaçan milyonlarca insan kucak açmıştır Türkiye. Türkiye insani davranmıştır. Lakin zaman içinde demografik ve kültrel yapının bu kadar değişeceği tahmin edilmemişti sanırım.
Geçen hafta eski bir bakan arkadaşımla karşılaşmıştım. Devamlı İstanbul’a gelip giden hatta oradan bir de daire alan bir arkadaş... O buluşmamızda bana şöyle demişti.
“Eskiden İstanbul’a gitmek için gidiş tarihimi iple çekiyordum. Lakin İstanbul, artık eski İstanbul değildir. Bütün bölgelerde, sokaklarda, çarşıda pazarda Suriye sığınmacıları var. Bu durum Türkiye’nin balına açtığı büyük bir beladır.”
Bakanlar Kurulu kararı ile dosum Ahmet Tolgay’la bendenizi İstanbul Kitap Fuarına göndermişti. Gündüz fuara gidiyor, gece de İstiklal’in arkasındaki otelimize dönüyorduk. Yol ortasında yavrusu ile dilenen, perişan vaziyeteki Suriyeli kadınları görünce ben de “Artık İstanbul’u sevmiyorum” adlı şiirimi yazmıştım. Yani Suriyeliler yüzünden bozulan tertemiz İstanbul...
Gerçi Türkiye Suriye’de kısmen durum normalleşince Suriyelilere geri dönmeleri için işlem başlattı ama, artık onlar Türk topraklarına kök salmışlar ve yeni hayatlarına bir percere açmışlardır.
İşte kaçak ve kaçak yaşayanlar öyle birşey...