Kahve falı
İddiam odur ki, son 5-6 ay içinde ortaya çıkan skandal niteliğindeki haberler sonucunda toplum geldiği ruh halinden kendi bile habersizsuyun 99 derecedeki haline hızlıca yol aldı.
Bundan sonra bir derecelik etki edecek doğru ya da yanlış sıradan bir olay ya da haber sosyal patlamayasebep olsa, dönüp yakın geçmişte yaşananlara bakıp böyle olacağı belliydi diyeceğimiz bir birikim oluşmadı mı?
Bu toplum birçok şeyi hoşgörü ile uzunca bir süre sineye çektiğinden içine bir sıkıntı çökmüştür dersek bu kahve falı ağzı mı olmuş olur yoksa malumun ilanı mı?
Asapları bozuk bir toplumunyansıması uzun süredir yeşermektedir.
Deniz dahil birçok sahil şeridi, yol, sokak demeden doğaya yansıyan çöp, pislik ve düzensizlik de bunun dışa yansımasıdır.
Siyasetin ve ekonominin dışında veri arınıyorsa bunu da somut bir girdi olarak dikkate almakta fayda vardır.
Dedim ya bazıları için abartılı olabilir ama böyle bir kritik eşikte olduğumuzu düşünürsek, toplumdaki bu enerjiyi bir an önce farklı bir yöne kanalize etmenin adımları atılmalıdır.
Yine size tuhaf gelebilir ama bu ruh halinin verdiği çaresizliğin ağırlığını doğaya yaklaşarak bu toplum bir nebze de olsa hafifletebilir.
Toplum bulunduğu yol ayırımında bu yolu seçerek enteresan bir başlangıca da imza atabilir.
‘’Evinin bahçesini, kapının önünü mahallelinle birlikte temizle’’ seferberliği ilan edilebilir.
Bu toplum bir şeyleri birlikte yapmaya ve bunu birlikte yaparken de kendini bulmaya hasret kalmıştır.
Yediden yetmişe tüm kurumları ile kazmayı küreği alıp ovalara dağlara ağaç ve bitki dikmek de bu kapsamda akılcı bir yaklaşım olur.
Bizden sonra adada yaşayacak olanlara başka da bırakacak bir şey kalmadığı için onurlu bir yaklaşım olmaz mı bu yönde atılacak adımlar?
En azından üzerinde doğup büyüdüğümüz, yürümeyi öğrenip, oyun oynadığımız topraklara olan borcumuzu bu şekilde belki ödeyebiliriz.
Doğa bir de ikide birde cevap vermiyor.
Hesap da tutmuyor.
Laf sokuşturmak, aşağılamak için fırsat da kollamıyor.
Almadan da vermeye uzunca bir süre devam ediyor.
Yeter ki iyi niyet ile ona doğru adım atalım.
Temizleyelim ve temiz tutalım.
İyi niyetle adım atana koşarcasına karşılık veriyor doğa.
‘’Ağalık’’ değil bir yerde aslında çaktırmadan sessizce ‘’ağabeylik’’ yapıyor.
Belki doğaya ve toprağa yaklaşırsak hepimizin sonunda sığınacağı yerin o olduğunu anlar birlik ve beraberliğin önemini düşünmeye bir yerden tekrar başlarız.
***
Ağaç ve bitki dikmek içinde planlamayı barındıran, sabırla sebat edilirse sonuca ulaşamaya olan inanç ve beklentiyi içerir.
Doğaya saygı ve yatırım geleceği temsil eden partiler üstü sürdürülebilirliği olan ortak bir payda ve toplumsal bir hedef haline dönüştürülebilir. Neticede en büyük siyasi çekişmemiz üzerine bastığımız bu topraklarda Türklük ya da Kıbrıslılık adına mücadele verdiğimiz ile ilgili değil midir?
Siyasette ezber bozarak yeni bir yön vermek isteyenlerin de bu çağrıyı değerlendirmesinde fayda vardır.
Bu toplumun bu adada tutunmasını sağlayacak olan başlangıç noktası pekâlâ temiz çevre ve doğaya yönelik yapılacak olan seferberlik olabilir.
Her şey ille de ekonomi ve siyasi çözüm ile başlangıç alacak diye bir inancın dışına çıkıp işe ulaşması nispeten daha kolay bir hedefle başlanabilir.
Tüm problemlerimizin giderek kök sebebi olan toplumsal kayıtsızlığımız ve sahiplenme duygusundaki eksikliğimizdir.
Her tarafa sirayet etmiş olan kayıtsızlık ve sahiplenmeme duygusunu ortadan kaldıracak ve iyileşme sürecini başlatacak olan da doğaya yönelik adımlarımız olabilir.
Evlerimizin dışının temizliği ile doğaya ağaç dikme seferberliği basit bir eylem değil içte ve dışta birçok kesime sahiplenme ve her şeye rağmen biz buradayız deme adına yönelik mesaj barındıran siyasi ve toplumsal bir metafor haline çevirmek elimizdedir.
Zaman yapabileceklerimize odaklanma zamandır yoksa sosyal patlama ve kaos yanı başımızdadır.
Bu toplum bunu da yaşarsa, ‘’olacağı belliydi’’ deyip hiç kimse de şaşırmaz ama olan olduktan sonra bunun da faydası olmaz.
Çevre ile ilgili partiler üstü seferberlik çağrısınınaif bulabilirsiniz. Bunun için bununla birlikte bilindik siyasi rekabeti bir kenara koyup meclisteki en büyük 3 partinin kuracağı koalisyon hükümetinin bizi tabiri caizse ‘’12 Eylül’e’’ giden sürecin son sahnesindeki benzeri bir siyasi kilitlenmeden uzak tutacak tek çıkış yolu olduğunu da düşünmekteyim.
O günleri bilmeyenler için hatırlatmakta fayda var. 12 Eylül siyasette tesviye değil sistem ile birlikte toptan tasfiye ile sonuçlanmış ve toplum tarafından da coşkuyla karşılanmıştı.
Tehlike budur.
Karşı karşıya kaldığımız siyasi tabloyu farklı bir açıdan özetlemesi için yine Türkiye’nin siyasi geçmişinden bir de olumlu bir örnek ile yazıyı sonlandıralım. Bize 1973’te Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’i Cumhurbaşkanı seçtirmeyen CHP-AP benzeri siyasi bir iş birliği örneği lazımdır.
Kahve falına inanma ama kahve falsız da kalma kıvamında bir yazı oldu.
Bakalım bunların kaçı ‘’falda çıkmıştı’’ diyeceğiz.