Kalıcı çözüm bulundu mu?

<p class="MsoNormal"><span>Ağustos 1974, çok yoğun ve kritik gelişmelere tanık olmuştu.</span></p> <p class="MsoNormal"><span>Yunan-EOKA “B” nin ve işbirlikcilerinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri kanlı

Abone Ol

Ağustos 1974, çok yoğun ve kritik gelişmelere tanık olmuştu.

Yunan-EOKA “B” nin ve işbirlikcilerinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri kanlı  darbe, 15 Temmuzda yaşanınca, Garantör ülke Türkiyenin silahlı kuvvetleri, adamızda bozulan anayasal düzeni yeniden ihdas etmek ve katliamla yüz yüze kalan Kıbrıs Türklerini kurtarmak için , 20 Temmuzda adaya asker çıkartmıştı. “Ateş açmayınız, barış için, akan kanı durdurmak için geliyoruz”  uyarılarına rağmen Türk askerlerine şiddetli ateş açılmıştı.

Kıbrısın Yunanistana bağlanmasını, Yunanistana demokrasinin geri gelmesini sağlayan Türk askeri müdahalesi sonucu ateş kes çağrısı çıkmıştı BM den.

Girne ile Lefkoşa arasında dar bir koridorda sıkışık kalan Türk kuvvetleri her an bir Yunan hava sahasına maruz kalabilirdi. Türk tarafı, söz konusu koridorun 10 kilometre genişletilmesini istedi. Rum-Yunan ortakları “OXI-Hayır” dedi. Cenevrede , Yunanistan ile Türkiye arasında müzakereler başladı... İngilizler de orada..günlerce sürdü.

Kıbrısda Kıbrıs Türklerine altı kantonluk bölge verilmesine de  karşı taraf “OXI” dedi. Daha önceleri de Acheson planına hayır demişler ve karpazda bir Türk üssüne de karşı çıkmışlardı..

Sonuçsuz müzakereler devam ederken, daha da zaman kazanmak için Bizans oyunlarına başvuruldu.

Durumu anlayan, Cenevre müzakerelerinde bulunan, Dışişleri Bakanı Turan Güneş, şifreli mesajı, “Ayşe tatile Çıksın” nı Türkiye hükümeti ve silahlı kuvvetlerine uçurdu.

14 Ağustos 1974 sabahı gün doğarken Türk silahlı kuvvetleri harekete geçti. Gün ışıkları ile, Türk savaş uçakları “Grammar school”u, Lefkoşa Uluslararası uçakalanını ve RIK (Rum R yayın istasyonunu) bombalamaya başladı. Çünkü, Grammar School, meğer bir kale gibi beton mevzi olarak kullanılıyor ve Türk askerlerine kan kusturuyordu. Yayın organları da yalan-yanlış propagandasını sürdürüyordu. Uçak alanı da hem mevzi hem de düşmanın  hava ulaşımı yeri olma tehlikesi  arzediyordu... Bombalamaya şiddetli karşılık veren düşman kuvvetleri, Girne Boğazından Doğuya ve Batıya, ayni anda, iki yönlü harekete geçen Türk silahlı kuvvetleri ile Mücahit ordularımız karşısında dağılmaya başladı...

BM birkaç kez Ateş Kes çağrısı yaptı.

Buna rağmen ,düşman , Haspolat, Ayirmola, Mirtu, Mesarya bölgelerinde  Türk ordusunu durdurmaya kalkıştı.

Bu arada da, birçok Türk köyünü muhasara altına aldı ve Kıbrıslı Türkleri esir kamplarında topladı, öldürebildiklerini de toplu mezarlara gömdü...

Mesarya köyleri  birinci hücumda kurtarıldı. Asker Mağusaya yürüdü. Bir yandan da Lefkeye doğru ilerlemeye devam etti. 16 Ağustos 1974 de, öğleden sonra Maraşa, Mağusaya ve Lefkeye  ulaşıldı. Yeşilırmak dışta kaldı. Köylülerin irtibat kurup askerlere öncülük etmesi sonucu Yeşilırmağa da ulaşıldı.

Kıbrıs adası, “Şahin” hattı, Rumların Attila hattı dediği çizgi ile ikiye bölündü.

1975 de BM gözetiminde nüfus mübadelesi de olunca Kıbrıs adası, fiilen, üçe ayrılmış oldu.

Kuzey Türk, Güney Rum ve üsler bölgesi de İngilizler kontrolünde kaldı.(egemen ingiliz üsleri Dikelya, Ağrotur))

Bütün bunlara rağmen, sorunlu Kıbrıs Cumhuriyeti,Avrupanın tam üyesi olarak kabul edildi. Kıbrıs, AB toprağı olmuş...

Yıllar geçti. 1968 de beyrutta başlayan BM gözetimindeki Kıbrıs müzakereleri hala devam ediyor ve edeceğe benziyor.  Çünkü ortaya konan her çözüm önerisini Rum tarafı kabul etmiyor. Ne  Galo Plaza, Acheson, Gali ne de Annan Planını beğenmediler, “OXI” dediler.

Ama, 1977-79 da  BM Genel Sekreteri Kurt Waldheimin huzurunda imzalanmış olan, iki toplumlu, iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı federal Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasını da engellediler.

Makarios-Denktaş, Kipriyanu-Denktaş, 77-79 doruk anlaşmalarına ek olarak 11 Şubat 2014 Eroğlu-Anastasiades anlaşmasını da uygulamaya yanaşmıyorlar.

Taraflar, mevcut statüko devam edemez diyorlar. Bu ne demektir?  Kıbrıs ikiye bölünmüş, iki devlet, iki yönetim olarak sürdürülemez.

O halde,  Kıbrıs Cumhuriyeti,  ne de KKTC , legal, legitimate, yasal, uluslararası hukuka göre bir varlık sayılamaz.Ya ne sayılır ?, “de facto” ve “fait-accompli”, yani gayri yasal ve oldu bitti bir durumdur.

Dünya devletleri, BM, AB, Amerika, Rusya...vs. bunu bilmiyor mu? Bilmemesi imkansız. Pek ala, bunu bile bile , sorunlu “üçe bölünmüş Kıbrısı” nasıl oluyor da AB tam üye kabul ediyor ? Nasıl oluyor da , oldu-bitti ile , silah zoru ile Rumlar tarafından, 1963 de elegeçirilen Kıbrıs Cumhuriyetini  yasal, tam bir üye olarak kabulü sürdürüyor ?

Kıbrıs sorunu, kasıtlı olarak, iki halk arası bir sorun olmaktan çıkartılmış ve dış  çıkarlar ile müdahaleler sonucu uluslararası bir sorun haline getirilmiştir.

O nedenle, Kıbrısta ne Anastasiades ne de Akıncı çözüm, barış, anlaşma üretemez. Türkiye, Yunanistan, İngiltere dışında, şu anda İsrail de, Amerika da, Rusya da, Mısır ve hatta Çin bile Kıbrıstan ne koparabilirler hesapları yapıyorlar. Kıbrısın doğal gazı, Türkiyenin su projesi, Kıbrısın stratejik Orta Doğudaki konumu, batmayan uçak gemisi değerlendirmesi söz konusu olduğu süre, Kıbrısta büyük çıkar kavgaları da sürecek ve statüko kime yararsa o karlı çıkacak. Değişmesi gerektiği anda da Kıbrısa başka bir hüviyet verilecek. İsmi önemli değil. İster federal, ister konfederal, ister üniter, ne bileyim daha ne ismi konacak.

Bu da , şimdilerde ve yakın gelecekte görülmüyor. Hele hele, Orta Doğu kaynarken, ateş çemberi her yanı sararken.. Zavallı Kıbrıs halkları da belirsizlik içinde umutla varsın uğraşsınlar.

Sonuç itibarıyle, Kıbrısa ne Birinci ne de İkinci Türk barış harekatları, kalıcı bir çözüm, adil, işlerlikli bir anlaşma, güven ve refah getirmemiştir.

Onca kan, can, şehit, sıkıntılar, fedakarlıklar boşuna mı yazılmıştır tarihe???

Her ne çözüm bulunursa bulunsun, bunların önemi dikkate alınmadan , karşılıklı haklara, saygıya, iyi niyete  değer vermeden ,  işlerlik kazanmayacak ve uzun ömürlü olmayacaktır.

 

Benim, naçizane görüşüm budur.