Kalk Doktorum da gör

<p class="MsoNormal"><span>Zaman ne çabuk geçiyor. Aramızdan ayrılalı onlarca yıl oldu Doktorum.</span></p> <p class="MsoNormal"><span>Büyük lider, dava adamı, doktor. Halkını seven, vatanı ve halkı için İngilize, Ruma kafa tutan,...

Abone Ol

Zaman ne çabuk geçiyor. Aramızdan ayrılalı onlarca yıl oldu Doktorum.

Büyük lider, dava adamı, doktor. Halkını seven, vatanı ve halkı için İngilize, Ruma kafa tutan, her türlü haksızlığa, Bizans oyunlarına, en güvendiklerinin ihanetine karşı direnen. Onunla da kalmayıp, Ankaranın ince bir oyunu ile kenara itilen, Küçük soyadlı, büyük adam,  büyük  insan Dr. Fazıl Mehmet Küçük, nasıl da ecele boyun eydin.....

Yattığın yerden kalk da gör vatanının, halkının ne hallere düşürüldüğünü.

Sen kalkıp gelemiyor, göremiyorsun, ama halkın, gençlerin sana geliyor. Şikayete geliyor, yardım diliyor.

Çıkar uğruna ne utanmazlıklar yaşanıyor, kimler koltuklara yan gelmiş, halkı unutmuş, ekmeğine, boğazına sarılmış, ceplerine el atmış...

Ekonomi şimdi olduğu kadar iyi olmadı diye  halkı aldatmaya, uyutmaya çalışanlarda hiç utanma kalmadı doktorum  diyorlar.

Memur, emekli, üretici, sanayici, yatırımcı, turizimci, iş adamı, esnaf, öğretmen, öğrenci, genç , ihtiyar herkes kan ağlıyor. Ama, mutlu bir azınlık onlarla dalga geçiyor. Bu çilekeş halkı aptal yerine koyuyor.

Yoluna baş koyduğun davadan ziyade koltukları, çıkarları ve cepleri uğruna her türlü hokkabazlığa,  aldatmacaya baş koyanların  davranışları eminim yattığın yerde kemiklerini sızlatıyor. Sağlığında da seni sızlatan çokları olmuştu.

Haksızlıklara, oynanan gizli amaçlı oyunlara karşı gelmeye çalışmıştın. Hiç unutmam Halkın Sesinde ve Mandrez tepesinde Şeytanın  dükkanında  bize anlattıklarını. Hatta anılarını yazmaya başlamıştık da, birdenbire vazgeçip beni dışlayıp, dünürün Esad Hilmi beyi odana alıp birşeyler yazdıklarınızı unutmadım. Ama, hala daha, hatıralarını, mücadelelerini, gerçek tarihimizi ortaya seren ne bir kitap görebildim ne de hatıralar dizisi.

“O Denktaşı hiç affetmeyeceğim. Benimle çalışma nosyonunu yitirmiş ha. Beni Büyükelçi ile kenara itmeyi uygun görmüşler. Köylere çıkmayı düşünüyorum, halkıma, köylüme anlatacağım. Halkım beni sever.  Her kuşun eti yenmez. Benim etim hiç yenmez” dediğinde kendisine sormuştum, “Ankara ne diyor, Denktaşı mı sizi mi destekleyecek, ona göre köylere çıkalım”

Cevabı kulaklarımda hala çınlıyor. “Ankara sıçtı ağzıma, beni elçiliğe çağırdı, .......”   ve  minisine (minnacık arabasına) atlayıp tek başına TC Büyükelçiliğine gidişini hatırlarım. Döndüğünde çok öfkeli ve üzgündü....

O halde, köylere çıkması sonuçsuz kalacağını anlatmıştık ona birkaç güvendiği  yakını olarak.

Ve Dr. Küçük aday bile olmadan  matbaasına, köşesine çekildi.

Sıkıntılı idi, kahveci Kuşo ile , baskıcı İsmet arap ile şakalaşarak deşarj oluyordu. Sigarasını üstüne ulayarak içerdi o zehiri. Ve eee...... O melun hastalığa yakalandığını öğrendiğinde beni Dr. Kaya Bekiroğluna gönderdi. X-Ray filimlerini alıp getirdiğimde, cama dayadı ve baktı, baktı, baktı....  Nasıl abi dedim, “boktan bok” dedi.

Çok gitmedi hastalığı nüksetti. Hiç yanından ayrılmadım.her yere onu götürdüm. KKTC ilanını da gördü. Büyük mitinge de götürdüm. Gördü ve ağladı. “Bu en hasta günümde yeniden dünyaya doğmuş gibiyim” sözlerini hala işitir gibiyim.

Yataklara düşünceye kadar  halkı ile, onun güvenliği ve geleceği ile ilgilendi. Sendikaları, sendikacıları hiç sevmedi. Matbaasına sendikacı işci sokmadı. Özellikle o sıkıntılı günlerdeki , kendisinin bile 30 liraya talim ettiğinde, sendikacıların bazı isteklerini çok buldu. Sonunda çok bitkin ve güçsüz düştü. Londrya gönderdik. Sonucun ne olacağını Ahmet Akar ile bildiğimiz halde çok dua ettik, olumlu haber bekledik. Fakat, acı haber geldi. Yıkıldık. Bütün Halkın Sesi çalışanları ağladık. Haber duyulunca bütün millet yasa gömüldü. Cenazeyi uçakalanında alıp çok sevdiği matbaasına getirdiğimizde halk döküldü, son selam ve saygılarını sunmak üzere sıraya girdi. Yabancı diplomatlar bile geldi. Ona yaraşır şekilde toprağa verdik.

Londrada son sözleri, “beni doğuğum yere gönderin, orada halkımın içinde can vereyim” olmuş.

Yattığın yer pürnur ,mekanın Cennet olsun doktorum.

Bak, yine sevdiğin halkın sana geliyor. Seni unutmadı, unutmayacak, unutamayacak.

Adın KÜÇÜK dü ama sen BÜYÜK bir adam, büyük bir insandın. Ne mutlu sana ki hala çizdiğin yolda yürüyenler var.

“Be çocuklar bu gazete sizin, ben ölsem de onu asla öldürmeyiniz, yaşatmaya bakınız. Bu gazete benim hayatım, davamızın sembolüdür unutmayınız. Toplumun yararına çalışınız, davamızı sonuna kadar savununuz”  sözlerin yerine getirilmektedir. Sağolsun biricik oğlun Mehmet, Eşin Süheyla hanımefendi, kızın Pembe hanım ve damadın Peker bey ve geride bıraktığın halkın seni yaşamakta, yaşatmakta, gazeten Halkın Sesine de sahip çıkmaktadırlar.

 

Rahat uyu doktorum. Öksüz bıraktığın bu cefakar halk şimdi seni her zamankinden çok arıyor. Sen de biliyorsun ama gelemiyorsun. Bari yattığın yerden zaman zaman ses ver, ne olur......