KAPALI MARAŞ VE BİLİNMEYEN GERÇEKLER
Vakıflar İdaresi’nin arka kapağında şöyle bir ifade vardır:
“Bir Vakıf malını vakıf olmaktan çıkarmak, insanlık suçudur. Dünyanın her yerinde vakıf demek, ırk, din, dil, milliyet ayırımı yapmadan insanlığın hizmetine verilmiş mal demektir. Bir malı vakıf olmaktan çıkarmak, yani insanlığın hizmetinden çıkarmak ve kişileri zengin etmek için vermek, insanlığın aleyhine işlenmiş bir suçtur.”
Bu ifadeler, tam olarak vakfın ve vakıf mallarının ne olduğunu anlatır.
İçerisinde malın kullanımı ile ilgili bir tanımlama vardır.
“Mal sahibi değişmiyor, sadece kiracılar değişiyor.”
Bu ifade normal bir olayı anlatır gibi görünse de bu, Vakıflar İdaresi’nin belgelediği bir başka husustur. Maraş’ta bulunan ve İngiliz zamanından kayıtlara geçen Abdullah Vakfı ile ilgili belgeler hayli ilginçtir.
Özellikle İngilizlerin şahane yazıları ile kayda getirilmiş belgeler...
Mal sahipliğinin değişmezliği sabit dururken, bu vakıfla ilgili 1934 yılından beri el değiştiren Rumların isimleri var. Tapu kayıtlarına “holder” yani muhafaza eden veya kullanan anlamındaki kayıt defterlerinde Annezou Elia yazıyor. Tabii ki bu kiracılar devamlı değişti ama mal hep Abdullah Paşa Vakfında kaldı. İngiliz ve Rumların çabaları, bu malı bir Ruma sahiplendirmekti ama olmadı.
Aynı vakfın bir başka arazisi, 300 yıldan beri bu vakıf adına kayıtlı olmasına karşın, 1936 yılında bir Ruma kiralandığında ve daha sonra İngiliz Tapu kayıtlarına bakıldığında, bu malın İngilizler tarafından Tapu kayıtlarından silindiği görülür. Bu arazi, TOYOTA firmasına kiralanmıştı. Belli ki araziye çöreklenmek istemişlerdir.
Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğu tarih boyunca bütün kolonilerinde yemedikleri halt kalmamıştı tarih boyunca.
Kıbrıs Anlaşmalarında imzası bulunan İngiltere, hala daha Rum yanlısı bir tutum izliyor. Lordlar kamarasında Türk tezini savunan İngiliz asilzadeleri tenzih ederim bu sözlerimden ötürü. Lakin genel anlamda İngiltere bu kavgada Rumların yanında oldu. Yani bu tapu kayıtlarındaki silinmeler sürpriz değil.
Yine o belgesele dönecek olursak...
Vakıftaki orijinal tapu haritalarının nasıl parsellendiği, kıyaslamalı olarak veriliyor. Maraş’ta 1913’ten 1929 yılına kadar kullanılan Türk mezarlığı, yine Abdullah Paşa malları ile birleştirilerek Rum kullanıcılar adına geçirilmiştir.
Her millette olduğu gibi nesiller değiştikçe ve ailelerden hayatta kalan olmayınca, dolan eski mezarlıklar, zaman içinde kentsel değişimle başka amaç için kullanılmaya başlar. Bu mezarlık da öyle olsa gerek. Adeta İngiliz, “Kimin ruhu sezecek Türk mezarlığını Rumlara koçanladığımızı” dercesine Türk mezarlığını Rumlara peşkeç çekmiştir.
Malum bizim Girne Kapısındaki eski Türk mezarlığı da zaman içinde başka amaca dönüşmüştür. Üzerine okullar, elçilik binaları ve bazı işletmeler yapıldı. Onlar yapıldı ama mal yine Evkafta kaldı.
Kıbrıs Anlaşmalarında gasp edilen Vakıf malları için İngiltere, tam karşılığı olmayan 1.5 milyon sterlini ödemiştir. Gaspın bir suç olduğunun göstergesidir tazminat.
Tersefan Çiftliği ile ilgili davada Rum mahkemeleri de teyit etmiştir. Tersefanlılar bu çiftliği “zaman aşımına bağlayarak” mahkemede dava açmış ve Rum yargıçlar, Vakıf Malları için zamanaşımının sözkonusu olmadığı kararını vermiştir ki, o dava bütün Vakıf mallarında emsal teşkil etmiştir.
Osmanlı dönemşnde toplumun ihtiyaçları düşünülerek, Kıbrıs’ta tam 2200+Vakıf kurulmuştur. Vakıf gelirleri, Vakfın ilkeleri doğrultusunda ihtiyaçlı ve yatırımcı insanlara harcanmıştır. O ilkelerdir ki şu anda, daha dinamik ve daha güçlü bir Vakıf ortaya çıkmıştır. Artık o cehalet dönemi bitmiş, çağdaş bir anlayışla yönetilen Vakıf vardır.
Vakfın işlevselliğini göstermek adına bazı vakıf isimlerini vermek istiyorum.
-Hayvan ve Tohum Islah Eden Vakıf;
-Yetim ve Öksüz Çocukları Barındıran Vakıf;
-Tarım Alanlarını Islah Eden Vakıf;
-Müslüm ve Gayrimüslime Mezar Yaptıran Vakıf;
-Hamam ve Çamaşırhane Yaptıran Vakıf;
-Kadın Sığınma Evi Vakfı;
-Çevre ve Ormanı Koruyan Vakıf...
Ve daha bir sürü vakıf...
Farkındaysanız yıllar önce bazı öngörülerle kurulan vakıflar, şimdiki asrın olmazsa olmazlarıdır.
Şiddet gören kadınlar, çok eskilerde de vardı. O nedenle sığınma evleri kuruldu.
Çevre ve yeşil anlayışı da öyle...
Hatta sadece müslümanlara değil, gayrimüslümlere de mezar yapımı var. Yani insan olmak. Din, dil, milliyet ve sınıf farkı gözetmeksizin Vakfın hizmet etmesi.
Velhasıl Vakıflar aynı anlayışla yoluna devam ediyor ve ata yadigarı malları kontrola alıyor. Bu da bizim hasletlerimizden olsa gerek...