Kapının başkası

Abone Ol

         “…Aslen Amerikalı olan yazarın bu ifadesi, Yunanlıyı ne de güzel tarif etmektedir. Meydanı boş bulduğu vakit kendini bir şey zanneden, başı sıkıştığı zaman kaçacak yer arayan Yunanlı, korkunun meydana getirdiği ruh hali içinde akla hayale gelmeyen barbarlık örneklerine yenilerini eklemekte, yakıp yıkarak kaçmaktadır. Tarih bunun ispatıdır.” 1973

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

          Amerika’nın Avrupa Birliği ülkeleri ile yaşadığı sürtüşmeyi tatlıya bağlamak için görüşmeler devam ediyor. Yaşananları bir bardak suda fırtına koparmak olarak tanımlamak olasıdır. Bölgemize geldiğimiz zaman yaşadıklarımızı tanımlamakta zorlandığımızı paylaşmak istiyoruz. Yaşanmakta olan bunca çatışmadan murat edilen nedir bilen varsa beri gelsin. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün verilerine göre en fazla silahın bölgemizdeki ülkelere satıldığını gösteriyor. Satıcı ülkelerin başında ise Amerika ve Rusya’nın geldiği yayınlanan raporda belirtiliyor. Adı geçen ülkelerin önde gidenlerinin neden bu bölgede çok dolaştıkları kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Bu ülkelerin çabaları ile bölgenin barışa doğru evrilmesini beklememek gerekiyor.

Buna koşut mendil büyüklüğündeki ülkenin de silahlanmaya büyük paralar ayırdığı biliniyor. Kilisenin silah alımı konusunun en büyük destekçisi olduğunu belirtmeyi bile gereksiz buluyoruz. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları üzerinde söz sahibi olabilmek için donanma kurma çalışmalarına başladıkları belirtiliyor. Kurmayı düşündükleri bu donanmayı açık denizlerde görev yapan Türk Deniz Kuvvetlerine karşı kullanacaklarsa boş yere çabalıyorlar.  Bu arada Türk Deniz unsurlarının bölgede görev yapıyor olmasını da egemenliklerine saldırı olarak tanımlıyorlar.

Bütün Rum siyasi partilerinin iplerini elinde tutan ve din dışında her işle uğraşan 2. Hırisostomos geçtiğimiz günlerde Bay Nikos Anastasiyadis ile yaptığı görüşme sonrasında “müzakere edecek güce sahip olması için Bay Anastasiyadis’in yanında olduğunu” söylüyordu. Para konusunu da hiç düşünmemesini de belirtiyordu.

Son yaşanan ve masadan sen kalktın ben kalktım tartışmasının temel nedeni de kendiliğinden ortalıklara çıkmış oluyor. Yaşananlardan sonra Bay Nikos Anastasiyadis, dışarı çıkma olayını sigara içmeye bağlaması özrü suçundan büyük söylemini çağrıştırıyor. Buna koşut 1950 yılında alınan Enosis kararının anılması olayını da ırkçı Elam örgütüne fatura etmeleri ihalenin baştan danışıklı dövüş olarak hazırlandığını gösteriyor. Anılan örgüt “Tarihimizle ilgili ne okuyacağımızı bize Türkler mi dikte ettirecek” açıklaması sonrasında asıl suçlunun kim olduğunun da göstergesi oluyor.

Müzakerelerin askıya alınmasından sonra Rum basını saldırılarının dozunu da arttırdı. Simerini gazetesi “Kıbrıs müzakereleri çöküşe doğru gidiyor. Garantilerde ısrar edilmesi çözüm sürecine mezar taşı dikiyor” diye yazıyordu. Buna koşut koro halinde saldırarak Mustafa Akıncı’nın masaya dönmesi gerektiğinin türküsünü çığırıyorlar. Yazılanlardan fazlası ile etkilendiği anlaşılan Bay Espen Barth Eide, “iki senelik ilerlemeden sonra anlamsız bir olaydan diyalogun kesilmesini kabul etmiyorum. Türk tarafının masaya dönmesi, mazeretleri bir kenara bırakması için sesleniyorum” açıklaması açıktan taraf olduğunun da göstergesidir.

Bay Eide, bu söylemini Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu referandum süreci ile ilişkilendiriyorsa zamanını boşuna harcıyor demektir. Eğer öyle düşünüyorlarsa ki satır aralarında bu düşünceleri sırıtıyor. Anadolu’nun bilge insanlarının bu gibi durumlarda “Hadi başka kapıya” dediklerini küpelerine kulak yapsınlar…

Bu noktaya taşınmış olan müzakere sürecini Ben çözerim yaklaşımı ile çözülemeyeceğinin görülmesi gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…