Parti toplantısında Başbakan, ağzından köpükler saçarak bağırıyor…
-Karen Fog çocuğu…
Tam sekiz kez bu ifadeyi, üstüne basa basa tekrarlıyor…
Karşısındaki partili kitle ne dediğini anlamasa da Ersin Bey’e gaz vermek için alkışlıyor…
Belli ki Ersin Tatar, gazeteci Metin Münir’in “T24” haber sitesinde yazdıklarına çok öfkelendi…
Şimdi soru şudur:
-Bir gazeteci bir siyasetçiyi eleştirdiğinde, cevabını parti mitinglerinde, kendisine hakaret edilerek, hatta hedef gösterilerek mi alacak?
Türkiye’de böyle bir tutucu, saldırgan “siyaset anlayışı” var ve “basın özgürlüğü”nün önünde en ciddi engellerden biri olarak ülkeye zarar veriyor…
Şimdi, Başbakan tehlikeli biçimde bu “abi” tavrını buraya ithal etti, kendi insanını partililerin önünde küçük düşürmeye, aşağılamaya, hatta yuhalatmaya yelteniyor…
Sözünü ettiğimiz kişi; KKTC’nin Cumhurbaşkanı adayıdır ama “öfkeli ve bağnaz partili” tavırlarını kontrol altına alamıyor…
İnsanlarla kurduğu “tatlı” ilişkisinin kalitesini artırmayı denemiyor…
Sanıyor ki; mahalle mahalle gezip UBP’lilerin halini hatırını sorunca, el sıkıp arka sıvazlayınca, kafa kafaya tokuşturunca oylar seller gibi akacak ve kendisi de Cumhurbaşkanı olacak…
Herşeyden önce Ersin Tatar, bugüne kadar hiçbir ankette tüm UBP’lilerin oylarını bile sağlayabilmiş değil…
Parti oyu ile kendi oyu arasında en az 10 puanlık fark var…
Bu da gösteriyor ki kendi partisinin bile tam olarak desteğini sağlayamadı…
Oysa; Cumhurbaşkanı Akıncı, her zaman kendisini destekleyen poarti ya da partilerin toplamından çok fazla oy sağladı…
Herhalde, Ersin Tatar’ın UBP’ye bu kadar sıkıca sarılması, “Bütün halkı kucaklayan bir aday” olmaktan ziyade, her cümlesinde UBP’li olmaktan, UBP adayı olmaktan “şövence” söz etmesi bundandır…
Acaba Kıbrıslı Türkler, “sicili” kırık notlarla, kirlenmelerle dolu bir partiye bağnazlık ölçüsünde bağlı bir siyasetçiyi, tarafsız Cumhurbaşkanı olarak görmek ister mi?
Hiç sanmıyorum ve anketler de bunu zaten gösteriyor…
Tabii Başbakanımız, Metin Münir’e “O. çocuğu” der gibi, “Karen Fogg çocuğu” diyor ve rahatlıyor ama, Metin Münir’in iddialarına da zerre kadar açıklık getirmiyor…
Gerçekten; aday olmayacağı ve Özersay’ın bağımsız aday çıkması halinde kendisini destekleyeceği konusunda TC’li yetkililerin önünde söz verdi mi?
Özersay’a madik attı mı?
Söz verdiği halde sonradan cırladı mı?
Bunları yanıtlamadı bizim Başbakan…
Oysa; bu “pazarlıkların” TC’li yetkililer önünde yapılmış olması; Ersin Bey’in de, Özersay’ın da Kıbrıslı Türklerin bir tek oyunu bile hak etmediklerini gösterir…
Demek ki; bizim sağ siyaset; 30 yıl önce ne idiyse, hâlâ oracıkta duruyor…
Belli ki bir arpa boyu yol alamadık…
Gelelim Karen Fogg meselesine…
Karen Fogg, 1998-2002 yılları arasında Avrupa Birliği’nin Ankara’daki Büyükelçisi idi…
Kıbrıs sorununun çözülmesini ve Türkiye’nin AB’ye üye olmasını apaçık biçimde destekleyen, sivri dilli bir diplomattı…
Türkiye’de sivil toplum örgütleri ile, gazetecilerle çok sıcak ilişkiler kurmuştu.
Tabii; bu durum AB’ye karşı bazı “derin” odakları harekete geçirdi. Karen Fogg’un “e-mail”leri yasadışı yollardan ele geçirildi ve bu maillerdeki görüşleri nedeniyle aleyhinde ciddi bir saldırı kampanyası başlatıldı.
Ecevit Hükümeti olaya derhal el koydu. Maillerin açıklanmasını yasakladı. Bu işin başını çeken ve Karen Fogg’un maillerini kitap halinde yayımlayan Doğu Perinçek aleyhine 3.5 yıl hapis istemiyle dava açıldı.
Türkiye bu “diplomatik ayıp”la baş etmeye çalışırken, “mail”ler ansızın Kıbrıs’ta Volkan ve Kıbrıslı gazetelerinde yayımlanmaya başladı.
Bu işin başını; Doğan Harman, Sabahattin İsmail ve Fuat Veziroğlu çekiyordu.
Bu mailler arasında, gazeteci Metin Münir’in Karen Fogg’a gönderdiği bir mesaj vardı.
O günlerde ben ve Hasan Hastürer Selanik’te yapılacak bir “medya toplantısı”na davet almış ancak Yunanistan bize “giriş vizesi” vermemişti. Metin Münir, Karen Fogg’a bu durumu bildiriyor ve Atina’nın tutumunu eleştiriyordu. Bizden söz ederken de “Your Hasans” ifadesini kullanmıştı. Çünkü Karen Fogg’la İstanbul’da biraraya gelmiş ve tanışmıştık.
Fuat Veziroğlu bu hoş ifadeyi aldı, fıcırını çıkardı…
Manüpülasyon derslerinde okutulacak bir kurnazlıkla ifadeyi ters çevirerek “Karen Fogg Hasanlar’a (My Hasans) diyor” demeye başladı.
Günlerce bu konu gazetelerde, televizyonlarda “çözüm karşıtı” lobinin sloganı oldu.
Konu yaygınlaştı ve AB’ye destek verenlere, çözümü savunanlara “Karen’in çocukları” demeye başladılar.
Kıbrıs’ta çözümü savunanlar; korkunç suçlamalar karşısında kaldılar. Hatta AB’den para aldıkları iddiaları ortaya atıldı. Ben, Hasan Hastürer ve Sevgül Uludağ bu suçlamalardan payımıza düşeni bol bol aldık.
İşte bu olaydan, tam 18 yıl sonra, AB içine girmeyi savunan bir Başbakan, AB’nin saygın bir diplomatının “adını” ağzına alarak, kendi ülkesinin bir gazetecisine saldırıyor…
Acaba böyle yapınca, kendisinin ve yardımcısının Ankara’da bize yaşattıkları “ayıp” gözlerden kaçırılabilecek mi?
Bunu da Nisan’da anlayacağız…