Lefkoşa’yı kirleten;ana cadde kenarlarındaki o kocaman dizi dizipanolar ya…
Geçen gün aniden fark ettim, adamın biri, çamaşır makinesinin başında, yanında dopdolu bir kirli sepetiyle gülerek poz veriyor…
Yavaşladım; ama arkamdaki araç, kornaya öylesine bir bastı ki, az daha kirli çamaşırlar başıma düşecekti…
Çamaşır makinesi reklamı sandım önce… Sonra baktım ki, başka başka sakallı, eşofmanlı genç adamlar çamaşırcı pozu veriyor…
Sağolsun, “sosyal medya” imdadıma yetişti… Meğer “artık zaman değişti” kampanyası imiş…
Belli ki; panodaki kirli sakallı,hafif sırıtan genç adamlar, artık evin çamaşırlarını yıkamaya karar verdiler…
Herhalde bir kadın örgütünün, AB destekli fonlarla yürüttüğü “kadına özgürlük” kampanyasıdır, diye düşünmekten kendimi alamadım…
Gerçi bizim dörtlü koalisyonun da “reform” iddiaları var ama; işe çamaşırdan başlayacaklarını doğrusu akıl edemedim…
“Artık evdeki çamaşırları kadınlar değil erkekler yıkasın…”
“Kadına yönelilkşiddet”in ve “ev içi şiddetin” her Tanrı’nın günü polis bültenlerine ve mahkeme haberlerine yansıdığı küçücük bir toplumda, böylesi “rol” değişikliği “reform” değil, adeta “devrim” niteliğinde olmalı…
Panolardaki erkekler bana hiç de sempatik gelmese de, yaptıkları işi önemsiyorum… Kim bilir bu adamların eşleri ne kadar mutlu olacak bu “rol” değişiminden…
Ya da belki de evdeki çamaşırları hep bu adamlar yıkamaktadır da bu nedenle “poster” artisti olmayı kabul etmişlerdir…
Sonuçta; “artık zaman değişti” diyen bu reklam yüzleri, bizi de çamaşırları yıkamaya davet etmektedirler ki, işte bu noktada, bu toplumda ne kadar başarılı olacakları konusunda şüphelerim var…
Ancak benim şüphelerim olsa da, bir yerden başlamak gerekiyordu ve belli ki “çamaşır yıkayan adam” bir reform paketinin sembolü olarak seçilmiştir…
Geçen yıl aynı panolarda “Cemaliyaba ben bilmem neyim” diye bağıran erkekler vardı. Belli ki bu yıl yeni bir “aşama”ya geçtik, yeni figürler ve yeni sloganlar üreten yeni yaratıcılıklar sergiliyoruz…
Bilmiyorum; bu ülkede erkeklere çamaşır yıkattırmak, erkek egemen kültürümüzü yontmak, çok zor gibi gelmişti bana ama belki de “zaman değişti de ben farkında değilim” diye düşünmeye başladım…
Bu yüzdendir ki, bu dörtlü hükümetin “toy”luklarını çoğu zaman “anlayışla” karşılamaya çalışıyor ve “acemilik”lerini de yargılamayı hocalara yapılmış bir “haksızlık” gibi görüyordum…
Nereye kadar?
“Özel hayatın gizliliğinin” bu kadar aleni biçimde deşifre edilmesine kadar…
Evin içinde çamaşırı kimin yıkadığına karışan bu “kampanya”yı daha iyi anlamak için, arabamdan indim, panoya yaklaştım, bir de ne göreyim?
Çamaşır makinesi de bahane, çamaşırcı erkek de bahane…
Kargacık burgacık yazılarla “Üçlü tarife” şahane…
Meğer neymiş? Çamaşırları gece saat 10.00’dan sonra yıkarsanız, elektrik daha ucuza gelecekmiş…
Bizim panolardaki adamların, vermek istediği mesaj bu…
Gerçekten bu “Kıb-Tek” çok yaratıcıymış… Adamlar “zam”mı bile bize; “feminist” kadınlarımızın ruhunu okşayarak yutturmaya çalıştılar…
Üstelik bu posterler için de 50 bin TL. dolayında para harcamışlar…
Tabii; bu kadarla kalsa, neyse de; “tüketim alışkanlıklarınızı değiştirin” diye çağrı da yapmazlar mı?
Demek ki dedim; Kıb-Tek, çok üretip çok para kazanacağına, sosyal sorumluluk geliştirip dar gelirlilere el uzatacağına “üstüne elzem olmayan” ev içi işlere karışmaya başladı…
Neymiş? Çamaşırları, akşamın ilk saatlerinde değil de ilerleyen saatlerde yıkayalım…
Kim yıkasın?
Kıb-Tek’e göre; evin adamı yıkasın…
Bu güzide çiftliğimizin “feminist” yaklaşımla açtığı bu kampanya, aslında “aile savaşları” çıkaracak bir potansiyele sahip…
Bu gece kim çamaşıra kalkacak? Sıra kimde?
“Kıb-Tek” gerçekten kendini aştı… “Misyon”unu abarttı… Bizim ev içi “statümüzü” değiştirmeye, kadını provoke etmeye yeltendi…
Keşke; bize “AKSA”dan elektriği kaça aldığını, bize kaça sattığını ve bu “kâr amaçlı tüccar” statüsünden ne zaman kurtulacağını söyleyebilse…
Keşke bize; DEVLET TEKELİ olmanın yarattığı “statüsü” ile ülkede üretilen elektriğin yarısını bile üretmeden nasıl da kendi kendisine “bu toplumun malıyız” diyebildiğini anlatabilse…
Keşke bize; “Kıb-tek özelleştirilemez” diye bar bar bağırırken; üretmeksizin, “aracılık”la, özelden aldığı elektriği bize kârı ile pazarlayan bu yapının“devlet malı” olmakla yurttaşa ne gibi bir faydası olduğunu anlatabilse…
Anlatamaz…
Anlatamadığı için de böyle alengirli, çetrefilli oyunlara başvuruyor…
Kendisi değişeceğine, bizi ve alışkanlıklarımızı değiştirmeye yelteniyor…
Üstelik bizi ikna etmek için de onbinlerce lira reklam parası harcıyor, PR adı altında “gazeteci”lerle 12 bin liraya aylık hizmet sözleşmeleri imzalıyor…
Tüm siyasal partileri korkutarak “uzanan elleri keseriz” diye efelenen sendikacılarla “statükokalesi”ni korumaya alıyor ve “zam”larını çamaşır makinelerinde yıkayarak bizimle dalga geçiyor…
Oysa; o çamaşır makinelerinde asıl yıkanması gereken Kıb-Tek’in ta kendisidir…