KIBRIS TÜRK HALKININ 27-28 OCAK 1958 DİRENİŞİ VE ÖNEMİ (1)
..Başın Sağ Olsun Anavatanımız Türkiyem. Hayatlarını Kaybedenlere Allahtan Rahmet, Yaralananlara Acil Şifalar Dileriz.
Kıbrıs’ta İngiliz Yönetimi döneminde Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını gerçekleştirmek adına diğer bir değişle tarihin derinliklerinden gelen Megali-İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirmek için Rum Ortodoks Kilisesi; Yunanistan’dan Kıbrıs’a gönderilen öğretmenler ve provakatörler, Rum Milliyetçisi basını ve Konsoloslarını kullanırken özellikle II. Dünya Savaşı sonrası yetiştirilen Enosis ülküsünü bayrak yapan fanatik bir kuşak 1940’lı yılların 2. Yarısında bu yönde harekete geçiyordu.
Nitekim 15 Ocak 1950’de Rum Ortodoks Kilisesi’nin , Komünist AKEL Partisi desteğinde 2 hafta süreyle Ada genelinde Rum Ortodoks Kilisesinin düzenlediği Enosis Plebisitinde; 4 Şubat 1950’de İngiliz Yönetimine resmen yazılı olarak verilen sonuçlara göre 18 yaşından büyük oy kullanan 224700 Rum’un 215000’ni diğer bir değişle %96’sının ‘evet’ yönünde oy kullandıkları beyan ediliyordu.
Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Makarios II’nin 28.06.1950’de ölümünün ardından 18 Ekim 1950’de Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’u olarak seçilmesi sonrası yapmış olduğu konuşmasında Makarios III: “İsa’nın huzurunda yemin ediyorum ki, tek hedefim Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını sağlamaktır ve bu hedefe ulaşmak için yaşamım boyunca mücadele edeceğim” diyen Makarios III, ömrü boyunca “Kıbrıs Helen Adasıdır ve bu adada Türklere yer yoktur” demiştir.
Bu gelişmelerin ardından Enosis Plebisit sonuçlarını Rumların istekleri doğrultusunda Yunanistan; 1954’te BM’e taşıyarak “Kıbrıs Halkı (Kıbrıs’ta tek halk varmış gibi) self-determinasyon yolu ile Enosis istiyor” kadar ileri gidecekti!.. Ne yazık ki o günde Rum Esperini Gazetesi “Plebisit; Yunanistan’la birleşme ile eş anlamlı, yani Enosis’e denk sayılacak ve bunu 1906 yılında Girit için uygulanan yönteme uygun olarak, Kıbrıs Rum Temsilcilerinin (Milletvekillerinin) Yunan Parlamentosuna gönderilmesi izlenecektir” diye yazıyordu.
15 Ocak 1950’de Rum Ortodoks Kilisesinin gerçekleştirmiş olduğu Enosis Plebisit sonuçları Başpiskopos Makarios III’ün istekleri doğrultusunda 24 Eylül 1954’te ‘sözde’ Kıbrıs halkı self-determinasyon hakkını kullanarak Enosis yönündeki istekleri Yunanistan tarafından BM Genel Kuruluna taşınır. Ancak, anavatanımız Türkiye’nin İngiltere’nin desteğindeki girişimleriyle 14 Aralık 1954’te BM’de yapılan oturumda reddedilir.
O günde siyasi komisyonda söz alan Türkiye Cumhuriyeti Temsilcisi Selim Sarper, Yunanistan’ın Enosis doğrultusunda bir politika izlemesini eleştirdikten sonra bu adanın Türkiye için taşıdığı önemi dile getirmişti.
Geriye dönüp baktığımızda, Kıbrıs sorunu resmi olarak 1954 yılında anavatanımız Türkiye’nin gündeminde yer almaya başlamıştır. Bu tarihe kadar Anavatanımız Türkiye, Kıbrıs Adasını ele geçirmek isteyen Yunanistan karşısında sessiz bir politika izlemeyi uygun görmüştü!. Bu sessizliğin nedeni de ; Kıbrıs’ın İngiltere’ye ait olmasından ileri geliyordu.
Bu gelişmelerin ardından Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak diğer bir değişle Rum-Yunan Enosis’i gerçekleştirmek için EOKA tedhiş örgütü 1 Nisan 1955’te E. Albay Grivas’ın liderliğinde bombalarını patlatarak İngiliz Yönetimine ve de Kıbrıs Türk Halkına karşı faaliyete geçerken “Amacımız Enosis, şimdilerde ilk hedefimiz İngilizler daha sonra da Enosis’in doğal engeli olan Türklerdir” demişti.
Geriye dönüp baktığımızda o günlerde 29 Ağustos 1955’te İngiltere’nin girişimleriyle Londra’da Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Meseleleri konusu ile ilgili olarak Konferans düzenlenmiştir. Konu Londra Konferansında Yunanistan, self-determinasyon ve Enosis isteklerini yinelerken, İngiltere Dışişleri Bakanı Macmillan, İngiltere’nin NATO ve Bağdat Paktı içinde görevlerini yerine getirebilmesi için Kıbrıs’ın tümünün İngiltere’nin elinde kalması gerektiğini öne sürüyordu. Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu “Statükonun korunmaması halinde Kıbrıs’ın Türkiye’ye verilmesi gerektiğini savunarak bunun en doğru yol olacağını dile getiriyordu..
.. 24 Ağustos 1955’te de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes adanın statüsünde bir değişiklik olacaksa “Kıbrıs’ın Türkiye’ye verilmesini isteyerek Adanın iki halk arasında bölünmesine karşı olduğunu ifade ediyordu. Kaynak: T.C Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Dr. Mustafa Albayrak, Türkiye’nin Kıbrıs Politikaları (1950-1960)
Rum-Yunan ikilisinin Enosis tezlerine ve girişimlerine karşı 28 Aralık 1956’da T.C Başbakanı Adnan Menderes’in “Mevcut koşullarda Türk çıkarlarını koruyacak en iyi çözümün ‘Taksim’ olduğunu söylemesi, anavatanımız Türkiye’nin de Taksim’i dile getirmesi, Kıbrıs Türk halkının ilerisi için bir umuda kapılmasına neden olurken, Kıbrıs Türk Halkı Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır” sloganını “ Ya Taksim, Ya Ölüm” olarak değiştirecekti. Keza, 28 Ocak 1957 tarihinde bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada T.C Başbakanı Adnan Menderes, “Taksim”e taraftar olduklarının işaretini vermişti.
Anavatanımız Türkiye’nin ‘Taksim’ tezini benimseyerek önemli bir ödün vermesine karşın, Rumların yarattığı terör olayları durmayacak ve tam da tersine artacaktı. Kıbrıs sorununa ‘Taksim’ yoluyla bir çözüm bulunması konusunda gerek Türkiye, gerekse Kıbrıs Türk Halkı; Kıbrıs Türk’tür Partisi lideri Dr. Fazıl Küçük ile birlikte hareket etmişlerdir.
3 Mayıs 1957’de Bursa’da düzenlenen büyük bir mitingte yapmış olduğu konuşmasında T.C Başbakanı Adnan Menderes “Bizim yapabileceğimiz fedakarlığın son haddi, son merhalesi, Kıbrıs’ın Taksim’inden ibarettir” demiş ve de adada uygulanacak başka bir çözüm şekline karşı çıkacaklarını vurgulamıştır. Kaynak: T.C Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Dr. Mustafa Albayrak, Türkiye’nin Kıbrıs Politikaları (1950-1960) s. 13
Yunanistan’ın Kıbrıs konusunu 1954 yılında BM’nin gündemine getirmesi üzerine Anavatanımız Türkiye de bu soruna taraf olduğunu ortaya koymuştur. Bu tarihten sonra Türkiye’nin Kıbrıs konusunda izlediği politikalar üç aşamadan geçmiştir.
Anavatanımız Türkiye birinci aşamada; Kıbrıs’ın İngiltere tarafından Türkiye’den alındığını ileri sürerek, adanın bütünüyle Türkiye’ye verilmesi anlamına gelen ‘İlhak’ tezini savunmuştur. Ama kısa bir süre sonra bu politikanın başarılı olamayacağı anlaşılmıştır.
Türkiye’nin ikinci aşamada da; dönemin siyasi, ekonomik koşullarını zorlaması ve İngiltere’nin de baskıları sonucunda , 1957 yılından itibaren, Kıbrıs Adasının paylaşılmasına razı olmuş, yani “Taksim” tezini benimsemiştir. Ancak bu politika da, Yunanistan’ın uzlaşmaz tutumu yüzünden, gerçekleştirilememiştir.
Kıbrıs Türk Halkının bu gelişmelere seyirci kalması mümkün değildi. Nitekim o günlerde Kıbrıs Türk Halkı arasında KITEMB, Kara Çete, Volkan (Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak Niye) ve 9 Eylül Cephesi gibi kuruluşlar, direniş tohumlarıydı ama yeterli değillerdi..
EOKA’ya karşı hissedilen boşluğun doldurulması yanında mevcut mukavemet örgütlerini tek çatı altında toplayacak daha etkin bir teşkilata ihtiyaç vardı. Nitekim, 23 Kasım 1957 akşamı, Lefkoşa varoşlarında karma nüfuslu Eğlence köyünde, T.C Kıbrıs Konsolosluğu görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi’ye ait evde Rauf R. Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi Kıbrıs Türk halkının direnişine yeni bir ciddiyet kazandıracak olan sivil liderlik yönetiminde Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatını kurdular.
Bu gelişmelerin ardından hazırlanan kuruluş bildirilerinin Lefkoşa Türk Lisesinde görevli öğrencilerin teksir etmesi sonrası 26 Kasım 1957 akşamı konu bildiriler, TMT’ye alınan güvenilir Volkan’cıların yardımıyla tüm adaya dağıtılarak tüm direnişçileri destek olmaya ve teşkilatta yer almaya çağrıldı.
Konu, Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’le Rauf R. Denktaş’ın 02 Ocak 1958’de Anavatanımız Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu ziyaretlerinde Denktaş tarafından Zorlu’ya EOKA tedhiş örgütünün faaliyetleri ve hedeflerini dile getirdikten sonra biz de EOKA’ya karşı Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurduk , halk dağınıktı, onu toparladık ama teşkilata silah, cephane ve eğitici lazım. Biz bu işi kendi başımıza yürütemeyiz” diyen Rauf R. Denktaş, TMT’yi Türkiye’nin sorumluluğuna vermek istediklerini dile getirerek destek istemiştir.
Bu gelişmelerin ardından konu, Fatin Rüştü Zorlu tarafından Başbakan Adnan Menderes’e aktarılması ile birlikte konu Genel Kurmay Başkanlığının bilgisine getirilir. O günde Özel Harp Dairesi Başkanı olan General Daniş Karabelen, Daire personeli Bnb. İsmail Tansu’nun da olurunu aldıktan Nisan 1958’de Daniş Karabelen Paşa’ya T.C Genel Kurmay Başkanlığından beklenen talimat notu ulaştı. Bnb. İsmail Tansu eliyle hazırlanan KİP (Kıbrıs İstirdat Projesi) onaylanarak Ankara’daki karargahın ilk kadrosu belli oldu.
Bu gelişmelerin ardından 31 Temmuz 1958 akşamı Ankara’dan Lefkoşa’ya gelen THY uçağının çok önemli iki yolcusu vardı. İş Bankası Müfettişi Ali Conan ve Müfettiş Muavini Nejdet Beyazıt’tır. İş Bankası Müfettişi Ali Conan, Kıbrıs’a “TMT Lideri” olarak gönderilen ve heyecanla beklenen Yrb. Riza Vuruşkan’dan başkası değildi.
O günde Rauf R. Denktaş, TMT’nin kuruluşunu duyuran ilk bildirilerin dağıtıldığı günü dikkate alarak “TMT’nin asıl kuruluşu 26-27 Kasım 1967 gecesidir” derken, Kemal Tanrısevdi Eylence’de kendi evinde yapılan 15 Kasım 1957 tarihli ilk toplantıyı dikkate alarak TMT 15 Kasım 1957’de kuruldu” diyordu. Günümüzde ise ilk Bayraktarımız Yrb. Riza Vuruşkan’ın göreve başladığı 1 Ağustos 1958 TMT’nin kuruluş günü olarak kabul edilmektedir.
Geriye dönüp bakacak olursak; sayın Ahmet Tolgay’ın Eylül 1996’da yayınlamış olduğu “1958’in Belgesel Öyküsü Şahinler Yılı” adlı kitabında da dile getirdiği gibi 1958 yılı , gözünü budaktan sakınmayan, yiğit ve özverili bir kuşağın yaşamı ve geleceği dahil, her türlü varlığını ortaya koyarak tarihi ve toplumsal sorumlulukları omuzladığı bir yıl olacaktı..
27 Ocak 1958’de Bağdat Paktı Konseyi’nin Ankara’da yapacağı zirve toplantısı öncesinde Kıbrıs sorununa ilişkin diplomatik temaslar daha da sıklaşırken Kıbrıs’ta ve anavatanımız Türkiye’de hava hayli gerginleşiyordu. 1 Ocak 1958’de Kıbrıs Valisi Foot Londra’ya giderken Liderimiz Dr. Fazıl Küçük de Ankara’ya çağrılıyordu.
O günde basına yapmış olduğu açıklamasında Liderimiz Dr. Fazıl Küçük: “120 bin Kıbrıs Türk’ü adına, Ada’da Rumlarla birlikte yaşama imkanı kalmadığını, bir kere daha tekrarlıyorum. Biz, Türkiye’nin idaresi altında yaşamak istiyoruz. Bizim güvenliğimiz , bizim istikbalimiz Türk bayrağının gölgesindedir” diyordu. Kaynak: 5 Ocak 1958 tarihli Halkın Sesi Gazetesi . DEVAM EDECEK..