Platformu oluşturan bazı örgütlerden temsilciler Büyükelçilik önünde toplandı. Burada Kıbrıs Türk Orta Eğitim Sendikası Başkanı Selma Eylem konuşma yaptı ardından ortak açıklamayı okudu.
Eylem konuşmasında Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu Başkanı Koral Aşam’ın Türkiye’ye girmesine izin verilmemesinin kabul edilemez bir politika olduğunu belirtti ve bu durumu kınadı.
Eylem, okul kitaplarındaki yapılan değişiklikleri de de eleştirerek, “Kıbrıs Türkler dönüştürülmeye çalışılmaktadır” iddiasında bulundu.
Selma Eylem, Kıbrıs Türkünün barış içerisinde, demokratik, bağımsız ve özgür yaşamak istediğini, kültür, din, dil ve sosyal yapısına yönelik politikalara karşı mücadele etmeye devam edeceklerini de belirtti.
Eylem tarafından okunan ortak açıklama şöyle:
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmalarında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü ve Anayasal nizamının korunması sorumluluğu, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye “garantörlük” adı altında verilmiştir.
Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların siyasi eşitliği ve uluslararası toplumsal statüleri, Kıbrıs Cumhuriyeti antlaşmalarında kayıt altına alınmış, adanın bölünmesi veya başka bir ülke ile birleşmesi garantörlerin de imzası ile kesinlikle yasaklanmıştır. 1974’te adamızın bölünmesinde on binlerce Kıbrıslının göçüne ve hayatını kaybetmesine neden olan trajik gelişmeler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasal düzenini ve toprak bütünlüğünü korumak gerekçesinin arkasına sığınılarak yapılmıştır.
Bugün garantör ülke Türkiye ve adamızın kuzeyine atadığı işbirlikçi yöneticiler, iki ayrı devlet talepleri ile Kıbrıs Türk Toplumunun uluslararası kazanılmış haklarını tartışma konusu haline getirdikleri gibi, altına imza koydukları uluslararası antlaşmaları da inkâr ederek suç işlemektedirler.
Özellikle son dönemlerde Türkiye yöneticileri, Kıbrıs Sorununu kendi iç siyasetlerinde malzeme yapmakta ve Kıbrıs’ta yaşayanları hiçe sayarak çıkarlarını ön plana koymaktadırlar. Kukla, işbirlikçi kuzey Kıbrıs yöneticilerini ön plana çıkararak, toplumsal kimliğimizi ortadan kaldırmak için eğitimden kültüre, dini inançlara kadar her alanda siyasi çıkarlarına uygun bir toplum yaratmak için, her türlü baskı ve empozeyi ortaya koymaktadırlar. Eğitimde gericileştirme, kültürümüze müdahale, Sünni İslam baskıları, ekonomik paketler altında yapılan dayatmalarla Kıbrıslı Türklerin fakirleştirilmesi ve göç yöntemleri ile toplumsal yok oluşa sürüklenmekteyiz. Adamızın kuzeyine sistematik nüfus taşıyıp, demografik yapıyı bozmak yetmezmiş gibi, keyfi vatandaşlık dağıtarak Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesi gasp edilmiştir.
Kan, gözyaşı ve göçmenliğin ne olduğunu yaşayarak öğrenmiş olan Kıbrıs Türk toplumu, son yaşanan Pile’ye yol yapılması olayını, ihtiyaçlı olan Pile köylülerine rahatlama getirmeden öte, provokasyon amacıyla önceden planlandığını açıkça görmüştür.
Kıbrıs sorunu çözüm planı her yönü ile görüşülüp bir sonuca bağlanması beklenirken masadan kaçan Kıbrıs Rum tarafını masaya oturtma yerine, görüşme masasından kaçan Türkiye yetkilileri ve Sn. Ersin Tatar, Pile yolu için diyalog geliştirme yerine “Şiro Diplomasisi” adı altında şiddet yolunu seçmişlerdir.
Yaşanan bu şiddet olayı sonrası, Türkiye yetkilileri ve buradaki kukla, işbirlikçi hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamalar bu provokasyonu kimlerin planladığını açıkça ortaya koymasına rağmen Birleşmiş Milletlerin Kıbrıslı Türkleri suçlu sandalyesine oturtması, siyasi yanlışların en büyüğüdür. Bilindiği üzere, uluslararası toplum kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’nin alt yönetimi olarak tanımlamakta ve ateşkes antlaşması ile sınırdaki faaliyetlerde Türkiye sorumlu tutulmaktadır.
Garantör ülke Türkiye’nin buradaki atama işbirlikçi yöneticilerle birlikte giriştiği bu provokasyon oyunlarını ve adamızın her iki tarafında yapılan provokasyonları şiddetle reddeder, barışın bir erdem olduğunu bir kez daha vurgularız.”