Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı geçici olarak İngiliz’ler bıraktığı 1878’den, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar geçen zamanda, Kıbrıs’ta var olmak için dünyada eşien az rastlanır bir mücadele örneği veren; evinden, topraklarından koparılan, yok edilmek istenen, defalarca göçmen olan Kıbrıs Türkü teşkilatçılıktan, kurduğu devlet çatısı altında 40’ıncı yılı geride bıraktı…
Lefkoşa’daki kutlama töreninde konuşan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Bugün 40 yaşına giren Cumhuriyet, Kıbrıs Türkü’nün boyun eğmediğinin ve eğmeyeceğinin kanıtıdır” ifadesi ile Kıbrıs Türkü’nün destansı varoluş mücadelesini selamladı.
Yılmaz, “Rum tarafı bir takım oyalama taktikleriyle zamana oynamaktadır. Bu çaba nafiledir. Türkiye Yüzyılı’nın başladığı bir dönemde, kimsenin oyalama taktikleriyle, altı boş propagandalarıyla kaybedecek vaktimiz yoktur” vurgusu ile Türkiye’nin Kıbrıs’ta iki devletli çözüme olan sarsılmaz desteğini yineledi. KKTC’nin kalkınması, sürdürülebilir bir ekonomik düzene sahip olabilmesi hedefiyle kararlılıkla çalıştıklarını projelerle aktaran Yılmaz, “Önümüzdeki dönem Türkiye Yüzyılı aynı zamanda KKTC yüzyılıdır. KKTC’nin dünyada hak ettiği yeri alması için her türlü çabayı sarf edeceğiz” dedi, Kıbrıs Türkü’nün müreffeh seviyeye ulaşması için hedefleri anlattı.
Bir selam…
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da konuşmasında, İngiltere, Avustralya ve diğer ülkelerde yaşayan ve yaşadıkları topraklara kök salan, vatanları le bağlarını koparmayan Kıbrıs Türkleri’ne de selam gönderdi. Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Kıbrıs dışında yaşayan Kıbrıs Türkleri’ne selamı, geçmişteki “muhacir” Kıbrıs Türkleri’ni aklıma getirdi.
Kısaca hatırlarsak;
Kıbrıs, Osmanlı devleti tarafından 1878’de geçici olarak İngiliz idaresine bırakılınca, Girit örneğinde olduğu gibi, Kıbrıs Türk nüfusu sistematik olarak yok edilmeye, Ada Rumlaştırılmaya çalışılmıştı.
Birinci Dünya savaşı sırasında, 1914’te Kıbrıs’ı ilhak eden İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki egemenliğinin, 1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye tarafından resmen tanınmasının ardından, antlaşmanın bazı maddeleri ve yaşanan çeşitli sıkıntılar nedeniyle, Kıbrıs Türkleri’nin 1938’e kadar süren Türkiye’ye göçü yaşanmıştı. Ayrıca, Ada’yı Yunanistan’a bağlama hayaliyle yanıp tutuşan Makarios’un yavaş yavaş eritme politikasının sonucu olarak, Avustralya’ya, İngiltere’ye, uzak diyarlara göç etmek zorunda kalan Kıbrıs Türkleri de olmuştu.
Lozan Antlaşması sonrası Türkiye’nin farklı bölgelerine göç eden Kıbrıs Türkleri’ne “Muhacir kâğıdı” verildi.
Kıbrıs’ta tüccar olan ve ailesi ile Ankara’ya göç eden Hasan Hilmi isimli Kıbrıs Türkü’nün 29 Ağustos 1935 tarihli “muhacir kâğıdı” belgesi elime geçti.
Belgeyi incelediğimde, “nereden geldiği, eski tabiatı, aile durumu, ırkı, dini, mesleği” gibi unsurlar belirtiliyor.
Merak ediyorum; ticaretle uğraşan, varlıklı olduğu anlaşılan bu insanların çocukları veya torunları Kıbrıs’a yeniden dönmüş müdür?
Bu şekilde gidenlerden ne kadarı geri dönmüştür?
Bazıları mallarını satarak Kıbrıs’tan gitmiştir ancak, mal devri yapmadan gidenlerin geride bıraktıkları malların akıbeti ne olmuştur?
Üzerinden 80-100 yıllık süre geçmiş…
Bu durumdaki “muhacir” Kıbrıs Türkleri’nin çocukları veya torunlarından bu yönde bir hak arayışı yapan olmuş mudur?
Kıbrıs’ta İngiliz sömürge döneminde Anadolu’ya göç eden, Hasan Hilmi isimli Kıbrıs Türkü’ne, 29 Ağustos 1935’de verilen “muhacir kâğıdı”.