Kıbrıs’ı bir “korku cehennemi”ne mi dönüştürmek istiyorsunuz?
Öyle anlaşılıyor ki, geçen Eylül ayında, AKP ve Erdoğan’a yönelik kim bir “tweet” atmışsa, kim KKTC seçimlerinde AKP’nin adayını eleştirmişse, “kara liste”ye alınmıştır…
Buradaki TC Büyükelçiliği belli ki bilerek ve isteyerek “yasak” koyduğu Kıbrıslı Türklerin isimlerini açıklamıyor…
KKTC makamları da kendi yurttaşının oralara kadar giderek limanlarda aşağılanmasına, odalara hapsedilmesine, saatlerce alıkonmasına razı oluyor…
Türkiye’deki rejim, belli ki bu fütursuz insan hakları ihlalleri ile Kıbrıslı Türk aydınını, gazetecisini, yazarını Türkiye’ye sokmayarak kendi rejimine kim ayak uydurmamışsa, onlardan “intikam” almak istiyor…
Ne yazıktır ki daha şimdiden buralarda bir “korku bulutu” estirmeyi başardı…
İnsanlar Ali’nin yazdıklarının altına “geçmiş olsun” diyor da, başka bir şey diyemiyor…
Oysa yaşanan olaylar, yalnız başına bir “geçmiş olsun”u hak edecek kadar “bireysel” değildir…
Geçmişiyle, olası etkileriyle “toplumsal” bir ağırlığı vardır ve hem Türkiye’de, hem Kıbrıs’ta insan dokusunda derin “tortu”lar bırakmaya adaydır…
Tabii bu iki değerli insan “TC’den kovulan” ne ilk ne de son Kıbrıslı olacak…
Ancak; bu iki kişiye konan “giriş yasağı”, Türkiye’de yürürlükte olan “rejim”in gerçek “yüzünü” göstermesi bakımından farklı ve derin özellikler taşıyor…
Ali Bizden, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın 4.5 yıldan beridir “İletişim Danışmanı” idi…
Yani; Türkiye’nin tanıdığı bir “devlet”in Cumhurbaşkanlığı’nda medya işlerini koordine eden bir üst düzey devlet görevlisiydi…
Ali Bizden’in, “Genel güvenlik açısından tehlike arz etmekte olan yabancı kişiler”den sayılması “kardeş devlet”e zerre kadar saygı duyulmadığını gösteriyor…
Sabah akşam “egemenlik” naraları atan “anavatan” yağcısı siyasetçiler burada bir “devlet”in varlığından söz ediyorsa, bu yurttaşlarının bu “muamele”yle karşılanması karşısında “boynu bükük” duramaz…
Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapı, gerçek bir “devlet” olsaydı, bu kişiler havaalanında alıkonduğunda, hemen orada olurdu…
Olmadı… KKTC İstanbul Başkonsolosu’na gece saat 02.00’de ulaşan Ali Bizden’in akrabaları, “Evet, olayı biliyoruz, İstanbul Valiliği bize bildirdi” dedi ve uykusuna devam etti…
Ertesi gün de KKTC Dışişleri Bakanlığı saçma sapan bir açıklama yaparak topluma “naapabiliriz ki” mesajı gönderdi…
TC’ndeki “rejim”in bu “tasarrufu”nu doğru okumamız gerekiyor. “Giriş yasağı”nın konduğu günlere bir bakalım…
Eylül 2020…
18 Ekim KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sayılı günler var…
CB Mustafa Akıncı’nın Özel Kalem Müdürü Cenk Gürçağ, Girne’de Merit Park Otel’de bir yemeğe davet ediliyor…
Deniz kenarındaki restauranta başka hiçbir müşteri alınmıyor…
Masada kimler mi var?
MİT Dış Operasyonlar Başkanı…
MİT Yunanistan ve Kıbrıs Bölüm Başkanı…
Çıkmışlar ta Ankara’dan buralara gelmişler… Söyledikleri şu: “Düşman kapıya dayandı. Bizim burada Türkiye’yi seven, Türkiye’ye ihanet etmeyecek, Türkiye ile işbirliği yapacak kişilerin başta olmasına ihtiyacımız var. Biz Akıncı’yı orada istemiyoruz. Zaten kazanamayacak. Kazanamaması sağlanacaktır. Kazansa da hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır.”
Başka? “Akıncı’nın zehirli bir dili var…”
Başka? “Siz vatansever olabilirsiniz ama vatan hainleriyle çalışıyorsunuz”
Ve başlamışlar “vatan hainleri”ni isim isim saymaya…
Demişler ki: “Bunlar Rum tarafına yakın, istihbarata çalışan kişiler. Hepsi yargılanacak. Ona yakın olan herkesin aldığı nefese kadar haberimiz vardır. Mustafa Akıncı’ya iletmeni hassaten rica ederiz. Adaylıktan çekilmesi başta kendisi için, ailesi için ve yakın çalışanları için en hayırlı olacaktır. Söyle bu akşam Facebook’tan yazsın. Biz en yukarıdan geliyoruz. Hiç kimse ve hiçbir şey Türkiye’nin bekasından önemli değildir.”
İşte bu “vatan hainleri”nden biri de Ali Bizden’miş…
Akıncı’nın “zehirli dili” onun eseriymiş… MİT’çilerin o gün söyledikleri, şimdi tek tek yürürlüğe konuyor…
Anımsayacaksınız… AKP’nin Kıbrıs’ta çalışan “algı ekibi” de zaten geçen Eylül’de kocaman bir “poster” yayımlamış ve Ali Bizden’i de “Akıncı çetesi”nin tam göbeğine yerleştirmişti…
Akıncı’nın etrafındaki herkes fişlenmiş, hedef gösterilmişti…
Şimdi görüyoruz ki uygulamaya Ali Bizden’den başlanmış bulunuyor…
Ancak değerli bir araştırmacı yazar olan Dr. Ahmet Cavit An, “Akıncı’nın ekibinde” değildi…
Demek ki, Eylül 20 kara listesinde “her cepheden” her düşünceden isimler olabilir…
O kadar ki Akıncı’ya oy veren yüzde 48 Kıbrıslı Türk büyük bir “tehdit altına” alınmış bulunuyor…
Kimse, TC’ye girerken neyle karşılaşacağından emin değil…
KKTC makamları ise Türkiye’den “Black list” talep edecek “takada” sahip değil…
Onlar da KKTC’nin bir “korku cehennemi”ne dönüşmesine sinerek onay veriyorlar…
TC’deki intikamcı rejim, yarattıkları bu “korkunç” ortamın, “Türkiyeli-Kıbrıslı Türk” ilişkilerine, buradaki insanların duygu dünyalarına yapacağı tahribatı asla önemsemiyor, hesaba katmıyor…
İnsanların bu toprakları terk etmesinden, Türkiye ile bağlarını kesmesinden adeta keyif alıyor…
Hani; Türkiye “anavatan”dı… Ana; yavrusuna bu kadar “düşman”lık yapabilir mi?