1877-1878 (93 Harbi) Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine 3 Mart 1878’de Ayestefanos Barış Antlaşması (Yeşilköy) imzalanmıştı. İlgili antlaşmanın oldukça ağır hükümler içermesi üzerine İngiltere’nin başını çektiği devletler Osmanlı ve Rus Devletlerine birer nota vererek söz konusu antlaşmanın yerine 13 Haziran 1878’de İngiltere, Avusturya-Macaristan, Fransa, Almanya, Rusya ve Osmanlı Devleti arasında Berlin Antlaşması imzalanmıştı.
Berlin Konferansında; Kıbrıs Adasının da yönetiminin geçici olarak İngiltere’ye bırakılmasına karar verilmişti. İngiltere, Doğu’daki Rus tehdidini öne sürerek Osmanlı Devletini kendisine bir askeri üs vermesi konusunda ikna etti. Yapılan Antlaşmaya göre Rusya Doğu’da işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’dan geri çekilirse; İngiltere de Kıbrıs Adasını boşaltacaktı. Böylece 1878 yılından itibaren Kıbrıs Adası İngiltere’ye kiralanmış oluyordu…
4 Haziran ve 1 Temmuz 1878 tarihlerinde Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında yapılan Antlaşmalarla Kıbrıs’ın idaresi geçici olarak İngiliz Yönetimine verildi.. Bu sayede, İngilizler sömürge yollarını kontrol altına almaya ve Akdeniz’de söz sahibi olmaya başladı.
O günden itibaren Ortadoğu’nun kontrolünü elinde bulunduran İngilizler, Ortadoğu’nun zengin petrol yataklarını da Kıbrıs’ın jeopolitik konumunu kullanarak eline geçiriyordu…
1914 yılına kadar adanın mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde olmak üzere Kıbrıs’ın idaresini elinde tutan İngiltere; 5 Kasım 1914’te ise Osmanlı Devleti ile zıt kutuplarda I. Dünya Savaşı’na girerken Kıbrıs Adasını ‘ilhak’ ettiğini duyuruyordu.. Neticede 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasında TBMM Hükümeti Ada’nın İngiltere’ye ait olduğunu kabul ediyordu..
II.Dünya Savaşı’ndan sonra Akdeniz’de güç dengeleri değişti. İlerleyen yıllarda İngiltere’nin yerini ABD almaya başladı. Nitekim, ekonomisini, enerji kaynakları ve silah endüstrisi üzerine kuran ABD, günümüzde Orta Doğu enerji kaynaklarını kontrol eder bir konumdadır.
Kıbrıs; konumu itibarı ile Balkanları, Kafkasları ve Ortadoğu’yu ve hatta Türk Boğazlarını kontrol eden bir özelliğe sahiptir. Ayrıca Kıbrıs, AB’ni ve sıcak denizlere inmeyi isteyen Rusya’yı da kontrol eden bir bölgedir ve dolayısıyla Kıbrıs keza ABD’nin müttefiki olan İsrail için de hayati bir önem taşımaktadır.
Bu nedenlerden dolayı günümüzde ABD, Kıbrıs’ın jeopolitik konumundan faydalanmak istemektedir. ABD, Kıbrıs’ta uzlaşma ve antlaşmaya karşıdır. Çünkü, Kıbrıs’ta uzlaşma ve antlaşma demek ABD için, AB’nin Ada’da söz sahibi olması demektir. Pek tabii ki, bu da İngiltere’nin ve ABD’nin Doğu Akdeniz’deki politikalarına ve menfaatlerine uygun değildir..
Ayrıca ABD; çıkarları doğrultusunda bölgede güçlü bir Türkiye istememekte, aksine her dediğini yapacak itaatkar bir Türkiye istemektedir..
Bu yüzden PKK terörizmi ve ‘sözde’ Ermeni soykırımı iddialarını bir koz gibi kullanmakta ve görünürde bunlara karşıymış havası estirirken, öte taraftan da bunlara destek vermektedir. ABD, bu sayede Türkiye’nin bölgede bir güç haline gelmesini engellemeye çalışmaktadır.
Kıbrıs’taki Türk varlığının hakları, anavatanımız Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir. Kıbrıs’ın Türkiye için jeopolitik önemi son derece büyüktür.. Kıbrıs, Anavatanımız Türkiye’nin Akdeniz’e güvenli bir şekilde inebilmesi için tek kaledir. Türkiye’nin zengin enerji kaynaklarına sahip olan Ortadoğu ve Hazar Havzası’nda ekonomik ve siyasal varlığını sürdürebilmesi için Kıbrıs’a kesinlikle ihtiyacı vardır.
1990 sonrası Orta Asya petrollerinin enerji hattının öneminin artması, Türkiye’nin Güney’inin güvenlik ve savunma sorununu da artırmıştır. Türkiye yakın bir gelecekte dünyanın enerji terminallerinden biri olacağından bölgenin ticari önemi de artacaktır..
Kıbrıs Adasının; bir Yunan Adası, deniz ve hava üslerinin kuşattığı bir yer haline gelmesi, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehdit edeceği gibi güvenlik sorunlarını da doğuracaktır..
Esasen gelinen noktada Ege’de denge Türkiye aleyhine bozulmuş olduğundan Akdeniz’de de Kıbrıs’ın Yunanistan’ın egemenlik alanı haline gelmesi durumunda Doğu Akdeniz bölgesinin en büyük, en güçlü ülkesi olan anavatanımız Türkiye, nefes alamaz bir duruma gelecektir..
Yunanistan’ın şantajına boyun eğerek; uluslararası antlaşmaları çiğneyerek, Güney Kıbrıs’ın “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak AB’ne tam üye yapılması ve 1964’te alınmaya başlayan BM kararları Kıbrıs’ta çözümsüzlüğe büyük etken olurken; garantör devlet İngiltere tarafsız kalacağına, “Kıbrıs Türk Halkının 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarına göre ; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ortaklığını kabul etmelisiniz, aksi halde 15 Kasım 1983’te kurulan KKTC’ni tanıyacağım” diyerek Rumları; adil ve kalıcı bir siyasi çözüm, uzlaşı ve antlaşma için masaya eşit şartlarda oturmalarını sağlayacağına , İngiltere kendi menfaatleri için Kıbrıs’ta belirsizliğin devamından yana olmuştur.. İngiltere; Kıbrıs’ta egemen üsleri bulunması dolayısıyla rahattır ve de Rumlarla iyi bir diyalog için olmayı tercih etmektedir.
24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumunda Kıbrıs Türk Halkı %64.91 ‘evet’ derken; Rumlar %75.83 oranında ‘hayır’ demişlerdi.. Ancak; Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüme giden yolda her dönemde olumsuz tutumunu devam ettiren ve Enosis hayali ile yaşayan Rum liderliği Annan Planı referandumunda da ‘hayır’ demesine rağmen bir hafta sonra 1 Mayıs 2004 itibarıyla AB üye olarak kabul edileceklerdi..
İngiltere en azından Annan planı referandumu sonrası ambargoların kaldırılmasına öncülük edebilir, KKTC’de yetişen ürünlerin pazarlanmasında olanak sağlanması yönünde çalışmalar yapabilir ve AB ülkeleri nezdinde gündeme getirilebilir ve bu konuda ön ayak olabilirdi, Kıbrıs Türk Halkının vazgeçilemez hakları Rum-Yunan ikilisine hatırlatılabilirdi.. Ama ne yazık ki,1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda garantör devletlerden biri olan İngiltere Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün devamını sağlamada dün olduğu gibi bugün de önemli bir rol oynamaya devam etmektedir.
Aslında Kıbrıs, deniz yolları bakımından Türkiye’nin Güney Limanlarını kontrol edebilecek konumdadır.. Özellikle İskenderun ve Süveyş’i kontrol ederken, Ortadoğu’ya da hakim olmak isteyen devletler için Kıbrıs anahtar bir rol üstlenmektedir. Bu yüzdendir ki; ada tarih boyunca Anadolu’yu ve Doğu Akdeniz’i kontrolünde bulunduran güçlerin egemenliğinde olmuştur. Kaynak: Soyalp Tamçelik, Jeopolitik Teoriler Açısından Kıbrıs’ın Önemi, s.21; http://pdxscholar.library.pdx.edu/
Sonuç olarak; bugün Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan ve de Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis rüyası Rumlar; hem BM üyesi hem de AB üyesi olarak ABD, AB ve diğer büyük güçlerden aldıkları destek nedeniyle Kıbrıs Türk Halkı ile yakın bir gelecekte adil ve kalıcı bir siyasi çözümden çok uzaktadırlar, bir antlaşma ve uzlaşmaya ihtiyaçları yoktur ve zamana oynamaktadırlar.
Bölgemiz ve özellikle Ortadoğu, tam olarak istikrara kavuşmadığı sürece bölgemizde sıcak çatışmalar olabilir.. Bu açıdan bakılırsa Kıbrıs’ın jeopolitik konumu ve önemi her an daha da artmaktadır..