Kıbrıs Türk halkı ve anavatanımız Türkiye 2004 Annan Planı döneminde arkadan vurulmasının ardından şimdilerde Cenevre Konferansı ile vurulmak istendi. Kıbrıs sorunu ile ilgili görüşmeler devam ederken garantör ülkeler olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Dışişleri Bakanları 12 Ocak 2017’de Cenevre Konferansında sürece dahil oldular ve belki de bir sonraki aşamada başbakanlar sürece dahil olacaklar ve/veya bir kez daha görüşmeler süreci bu seviyeye bile gelemeyecek!...
2000’li yılların ilk yarısında anavatanımız Türkiye AB üyeliğini garanti görür ve sürece destek verirken 24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumu günlerinde KKTC Kurucu Cumhurbaşkanımız rahmetli Rauf R. Denktaş ‘hayır’ kampanyası başlatıyordu
Aradan 13 yıl geçmesine rağmen verilen sözler ve vaatler yerine getirilmezken, uygulanan ambargolar ve izolasyonlar devam ederken referandumda ‘hayır’ diyen Rumlar ödüllendirilerek 1 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla AB’ne üye olarak kabul edildiler ve günümüzde AB Kıbrıs sorununu sahiplenmeye çalışıyor..
Annan Planı Referandumu döneminde 2000’li yılların ilk yarısında ABD, AB ve BM ve diğer güçler Kıbrıs Türk halkına ‘evet’ dedirtmek için Ankara’ya ve Kıbrıs Türk halkına baskılar uyguladılar. Kıbrıs Türk halkı olarak referandumda ‘evet’ oyu vermemize rağmen bir yararını görmedik, zararını gördük.
Neticede adını ‘Mr.No’ olarak koydukları Kurucu Cumhurbaşkanımız rahmetli Rauf R. Denktaş haklı çıktı. Gelinen aşmada o günlerde yaşananlar ve halen devamında yaşananlar Kıbrıs Türk halkına bir ders oldu!... Bu saatten sonra Kıbrıs Türk halkı ve anavatanımız Türkiye AB’ye , ABD’ye, BM’e ve de Rum Yunan-Yunan ikilisine hiçbir şekilde güvenmez ve güvenemez…
Günümüzde yer alan toplumlararası görüşmelerde Anastasiadis hedeflerime ulaştım diyorsa bir bildiği vardır!.. Anstasiadis, mevcut görüşmelerde AB normlarının ve 4 temel özgürlüğün uygulanmasını, nüfus oranının 45 Rum, 1 Türk olmasını, Mülkiyette ilk söz hakkının 1974’deki mal sahibinde olmasını taviz olarak kopardıktan ve iki bölgeliliği değil sulandırmayı tamamen ortadan kaldırmayı başardıktan, Cenevre görüşmelerinde 11 Ocak itibarıyla sayın Akıncı’dan ‘Harita’ alarak bir ilki başardı. Gelien aşmada Rum liderliği taviz olarak koparacağı KKTC topraklarına 100 bin ve de Kuzey’de kalacak topraklara da 60-80 bin Rum’un yerleştirilmesini hedefliyor….
1974’ten beri görüşmelerde sözü bile edilemeyen ‘harita’ konusunun gündeme gelmesiyle Rum liderliği hedeflediği haritayı aldı ama hala daha bu haritanın eksi var, ben Dipkarpaz’ı da istiyorum, Maronit köylerini de istiyorum, Geçitköy Barajını da istiyorum diyor. Adama bak!...
BM Genel Sekreterinin desteğini de arkasına alan Rum liderliği 12 Ocak 2017 itibarıyla garantör ülkelerin Dışişleri Bakanlarının da katılımıyla gerçekleşen 5’li Cenevre Konferansında Garanti Anlaşmalarını da masaya yatırmayı başardı. Rum-Yunan ikilisi anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye’miz için ne kadar önem arz ettiğini bilmezden gelerek kaldırılmasını istiyor, başaramazsa da sulandırılmasını hedefliyor. Kıbrıs Türk halkının güvenliği ile Garanti Anlaşmalarının farkını bilmezden gelerek konuşuyorlar ve bir Türk askerinin bile Kıbrıs’ta kalmasını istemiyorlar.Ancak Yunanaskerinin Kıbrıs’taki varlığından ve de 1998’den beri Baf’ta yer alan Yunan Askeri üssünden söz eden yok, İngiltere’nin mevcut üslerinin kaldırılmasından bahseden yok!.. Ancak hala daha Anastasiadis , Yunan askerlerinin Kıbrıs’ta olması yasaldır demeye devam ediyor.
Rum-Yunan ikilisi ve bazı çevreler çok iyi bilmelidir ki Garanti ve İttifak Anlaşmalarının hedefi sadece Kıbrıs Türk halkının güvenliği ile ilgili değildir. Kıbrıs’ın Anavatanımız Türkiye için stratejik bir önemi vardır ve garanti Anlaşmaları Türkiye’mizin Doğu Akdeniz’deki menfaatleri için de geçerlidir. Ancak, hala da aramızda bunu bilmezden ve görmezden gelenler vardır…
Ayrıca Rum-Yunan ikilisi Doğu Akdeniz’deki gaz ve petrol kaynaklarının da peşindedirler. Bu bakımdan Rum liderliği her fırsatta 3’lü anlaşmalar yapmaya devam ediyorlar. Güney Kıbrıs-Yunanistan-Mısır ve de Güney Kıbrıs-Yunanistan-Israil gibi…
Rum-Yunan ikilisi Garanti ve İttifak anlaşmalarının kaldırılmasını istiyor ve Cenevre Konferansı’nda çok ileri giderek Kıbrıs Türk halkının ve anavatanımız Türkiye’nin kabul etmesi söz konusu olmayacak olan “uluslar arası Polis Gücü”nün kurulmasını istiyor. Kıbrıs Türk halkı bunu nasıl kabul edebilir ki? Herşeyden önce yaşananlar vardır. 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla , 26 Mart 1964’ten beri Kıbrıs’ta görev yapan BM Barış Gücü 1963-1974 yılları arasında yer alan Rum silahlı saldırılarından hangisini önlemiştir ve/veya önlemeye çalışmıştır. BM Barış Gücü saldırılara şahitlik yapmaktan ve not tutmaktan başka ne iş yaptı ki? Sadece çarpışma sona erdikten sonra kaç yaralınız , kaç ölünüz var demekten başka bir iş yapmadılar. 11 yıl boyunca Kıbrıs Türk halkı 103 köyden göç ederken BM Barış Gücü askeri neredeydi?
Şimdilerde de Anastasiadis Cenevre Konferansında önerdiği “Uluslararası Polis Gücü’ne mi güveneceğiz? Yoksa AB’nin garantörlüğüne mi ? Kıbrıs Türk halkı anavatanımız Türkiye’den başka kimseye güvenemez. Dünya kamuoyu bilmelidir ki Türk askerinin Kıbrıs’tan çıkışı Kıbrıs’taki Türk varlığını da sonlandıracaktır. Girit’e, Rodos’a, 12 Adalara bakınız Türk kaldı mı? Türk varlığından söz edilebilir miyiz?