Konu edilen tavizler Kıbrıs Türk halkının sonu olacaktır

Abone Ol

Kasım 2016’da  gerçekleşsen Mont Pelerin Zirvesi’ndeki başarısızlığının  ardından 1 Aralık 2016 akşamı  Lefkoşa’da ara bölgede  BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’nin düzenlediği yemekte olanlar oldu. Taraflar   9-10-11 Ocak’ta yapılması planlanan Cenevre görüşmelerinin son gününde karşılıklı olarak ‘harita’ verilmesi konusunda mutabakata varırken , son ana kadar kendisine iyi niyetle yapılan  tüm ikazlara rağmen  sayın Akıncı sözünden geri dönmeyerek  bir ilki gerçekleştiriyordu.

2 Ocak 2017 tarihli Diyalog gazetesindeki köşesinde   “Kıbrıs’ta Tavizler Felaketimiz Olacak” başlıklı  yazısında Prof. Dr. Ata Atun’un da dediği gibi Anastasiadis , Cumhurbaşkanı sayın Akıncı ve ekibinin  sözüm ona  “Ne pahasına  olursa olsun çözüm yanlısı” olmasını tepe tepe  kendi çıkarları  için kullandığı kesin…

Ne yazık ki,  Kurucu Cumhurbaşkanımız Denktaş’tan günümüze kadar gelen süreçte Rum liderliğinin ağzına bile alamadığı konuları  sayın Akıncı ve görüşme ekibinin görevde olduğu  günlerde Anastasiadis  bir bir gündeme getirerek karşılığında da hiçbir taviz  ve/veya ödün vermeden tüm isteklerini kabul ettirerek bugünlere geldik…

31 Temmuz 2 Ağustos 1975 tarihleri arasında  Viyana’da BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim  gözetiminde  Denktaş ve Klerides arasında  yapılan görüşmelerin ardından 2 Ağustos 1975’te yapılan Nüfus Mübadele Anlaşmasıyla Eylül 1975’te  BM araçlarıyla Kuzeyden Güneye Rumların, Güneyden Kuzeye Türklerin  geçişleri ile ilgili olarak Lefkoşa uluslararası Hava alanında “Resmi Nüfus Mübadelesi” yapıldı. Karşılıklı olarak sahip olunan  konut ve işyerlerinin  kullanılması da  anlaşmaya dahil edilmişti.  Şimdilerde Rum adeta bu anlaşmaları inkar eder duruma geldi, olacak iş değil…

Gelinen aşamada AB normları ve 4 temel özgürlüğün uygulanmasıyla iki bölgelilik elden uçtu gitti. İyi de bu kadar zamandır BM Parametrelerinde iki bölgelilik yok muydu?  Bu ilkeler ne çabuk unutuldu!... Mülkiyete, Türk tapularının geçerli olması bir kenara itilerek ilk söz sahibinin  1974’teki tapu sahibine verilmesi, nüfus oranının 4 Rum ve 1 Türk olarak sabitlenmesi kabul edilecek bir gelişme olamaz. KKTC topraklarından büyük ölçüde  tavizler verilerek bu topraklara 100 bin Rum getirilmesinin ardından şimdilerde Anastasidis,  80 bin Rum’un  da kuzeydeki Türk bölgesine   getirilmesini hedefliyor...

Bu noktada şunu dile getirmekte yarar var!.. 25 Aralık 1963’te K. Kaymaklı’dan  göçmen durumuna düşen 5 bin kardeşimiz Lefkoşa’nın çeşitli bölgelerinde çadırlarda, Spor salonlarında , okullarda imkansızlıklar içinde yaşarken   Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş Temsilciler Meclisi Başkanı Klerides’e “İzin veriniz de bu göçmenler evlerine geri dönsünler, olumsuz şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar” dediği zaman Klerides  Denktaş’a: “K.Kaymaklı kan dökülerek alındı, verilemez” dememiş miydi? Şimdilerde   verilmemesi gereken vatan topraklarını Rumlara vermek için ‘Harita’ sunduk. Bu topraklar  kan dökülerek alındı  ve bir kez daha vatan yapıldı. Şehitlerimiz bunun hesabını bizden  sormayacaklar mı?

Günümüzde diğer bir önemli konu da garanti anlaşmalarının gündeme getirilerek tartışmaya açılmasına fırsat verilmesidir. “Garantiler tabu değildir” diye başlayan  süreçte  maalesef 12 Ocak 2017 itibarıyla da Cenevre Konferansının gündeminde yer aldı . Bugünlerde de konu görüşmeler teknik düzeyde devam ettirilmeye çalışılıyor..

Garanti Anlaşmaları devam ettikçe ve Ada’da Türk askeri bulunduğu sürece hedeflerine ulaşamayacaklarını çok iyi bilen  Rum-Yunan ikilisi AB üyesi bir devletin  garantör güçlere ihtiyacı yoktur derken ve 12 Ocak 2017’de yer alan  Cenevre Konferansı’nda da Rum tarafı olumlu bir adım atmazken  devamlı surette garanti anlaşmalarının  kaldırılmasını dile getirmesi yanında  günlerden beri diline doladığı saçma sapan Güvenlik önerilerini dile getirdi...  

Sonuç olarak Rumların bilinen Enosis kararları vardır. Olası bir referandumda  her iki tarafı ‘evet’ demesi durumunda  yeni bir devletin kurulmasının hemen ardında  4 temel özgürlüğün ve AB normlarının uygulanmasıyla birlikte  Kıbrıs Türk halkının bu adadaki yok olma süreci hemen başlayacaktır.

Görüşme masasında 20 aydan beri  AB ilkelerinden bahsediliyor, insan haklarından bahsediliyor. Ancak  Müzakerelerin daha ilk günlerinden beri  her iki liderin üzerinde uzlaşmaya vardığı  Güven Artırıcı  Önlemlerin  hangisi hayata geçirilebildi?  Rum tarafında bir tek Türkçe şarkıya bile tahammül edemeyen zihniyet varken ; okullarında ve askeri kamplarında çocuklarına  Türk düşmanlığı aşılayan  bu inanlarla mı bir arada yaşamayı düşünüyoruz , hiç anlamış değilim…

Şu bir gerçek ki Rum Megali İdea hayallerinden vazgeçmiş değillerdir. Akel’in Mart 1966 tarihinde 11’nci kurultayında aldığı  Enosis kararı  yanında ,Rum Meclisinin   Haziran 1967’de   AKEL’in desteğinde oy birliği ile alınan  Enosis kararları halen yürürlüktedir. Günümüzde Rum liderliğinin hedefi tam bağımsızlık diyerek Türk askerinin adadan çıkarılmasını ve  KKTC’nin  yıkılmasını sağlayarak adadaki  “toprak bütünlüğünü” sağlamak  ve 2’nci  aşamada ise self-determinasyon yolu ile Megali İdea hayalleri doğrultusundaki   Enosis hedeflerini  gerçekleştirmektir…

Çok iyi bilinmelidir ki; Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi  Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığı için  hayati bir önem arz etmektedir