banner913
banner932
banner1032

Kıbrıs Tarihinde Büyük Bir Yeri Olan Dr.Tahsin Gözmen ve 'Bladan’dan Batum’a Kitabı

banner1020

banner1045
Kıbrıs Tarihinde Büyük Bir Yeri Olan Dr.Tahsin Gözmen ve 'Bladan’dan Batum’a Kitabı

banner971
İngiliz Sömürge döneminde Osmanlı tebaası olarak Mağusa Kazası’nın küçük bir köyü olan Bladan(Çınarlı)’da fakir bir çiftçinin oğlu olarak doğup büyümüş.hayat yolu onu yüksek eğitim aşkıyla İstanbul Askeri Tıp Fakültesine taşırken Osmanlı Devlet’nin çöküşünü, 1.Dünya Savaşını,Anadolu’da Yunan ve diğer ülkelerin işgali ile kısmen Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış bir Kıbrıslı Dr.Tahsin Gözmen. 1921’den itibaren Kıbrıs’ta en zor şartlar altında hekimlik yaparken Trahomla savaş mücadelesini kazanmış, Karma Beldiyeyi, toplumlararası gerilimleri, çatışmaları ve adanının bölünmesine varan gelişmeleri yakından ve aktif olarak yaşamış, Lefkoşa’nın ilk Türk Belediye Başkanı olmuş,politik ve sosyal alanlarda çok etkin olup, liderliği pasifize edilmeye çalışılmış bir aydınımız olan Dr.Gözmen’in yaşamı boyu tuttuğu notlara dayanarak 1966 senesinden kendi el yazısıyla kaleme aldığı anıları ve çeşitli olayları tarihleriyle aktaran ve birçok eski fotoğrafın yer aldığı bu kitap oğlu Soyer Gözmen tarafında toparlanıp bizlere sunuluyor.

Büyük boy 480 sayfalık bu eser son yıllarda okuduğum kitaplar arasından beni çok etkileyenlerden birisi. Dört bölümde oluşan kitapta; geçmişten günümüze Kıbrıs tarihi,sosyal yaşamını,tıp tarihini kısacası bu eserde Kıbrıs’ın 100 yıllık bir tarihini çok değerli bir aydının bir doktorun kaleminden dürüst bir biçimde okuyoruz.  Değerlerimizi anımsamak çok önemli ama onları genç kuşaklara ve topluma tanıtmak da ayrı bir borç. Mutlaka okunması gerek bir kitap. 21 Ağustos 2024 Çarşamba günü saat.18.00 “Merkez Lefkoşa”,Küçük Kaymaklı’da bu kitabın bir tanıtımı var. Ailesi tüm halkı bu tanıtma davet etmektedir.
 
Sayın Sevgül Uludağ’ın 23 Eylül 2020 tarihinde Yenidüzen Gazetesinde Dr.Tahsin Gökmen’le ilgili çok güzel bir yazısı vardı şimdi onu anımsayalım “Yıkık Bir Ev Ve Hatıralar Bladanlı (Platani-Çınarlı) Dr. Tahsin Gözmen’in yıkık tatil evinin fotoğraflarını çekmiş Tuncer Hüseyin Bağışkan ve sosyal medya sayfasında yayınlamış…
Dr. Tahsin Gözmen, annemin amcasının kızı Ulufer Hanım’la evliydi… Evleri Çağlayan mahallesindeydi… Yeni Kapı dedikleri Mağusa Kapısı yakınında, çok güzel bir evdi bu…
Dr. Tahsin Gözmen’le Ulufer ablanın iki evlatları vardı: Soyer Gözmen ve Dilek Gözmen…
Soyer Gözmen de babasının yolunda yürüdü ve hekim oldu – halen İsviçre’de yaşıyor… Kızı Dilek Kıbrıs’ta yaşıyor…
Dr. Tahsin Gözmen’in yıkık evini gidip Karpaz’da bulan Tuncer Hüseyin Bağışkan, şöyle yazmış:
“Bladanlı (Platani - Çınarlı) Dr. HASAN TAHSİN GÖZMEN. 1890 yılında Bladan'da doğdu. Mesarga'da Trahom Göz hastalığını yenen doktor olarak bilinmektedir. Lefkoşa'nın ilk Lefkoşa Türk Belediye başkanı ve Lefkoşa Türk Belediyesi kurucusu ve yöneticilerindendir. 1983 yılında Lefkoşa'da vefat etti... Biladan'ın en yüksek yeri olan Olmbos tepesinin güneydoğu bitişiğindeki Ay. İrini mevkiinde yıllardır kaderine terkedilmiş durumda metruk bir tatil evi bulunmaktadır.” (Bilgi kayanağı: Biladanlı Kemal Latif hoca)

Yeğenimiz Ertan İnce ise, bu evle ilgili olarak şöyle yazıyor:
“Dr .Tahsin Gözmen'in eşi, büyük dayımın kızı Ulufer ablamız idi.. Soyer ve Dilek evlatlarıydılar.. 1960 mıydı 1961 miydi tam hatırlamam… Yani ben 4-5 yaşlarında idim. İşte o zaman ilk ve son kez olmak üzere onlarla burada piknik yapmış ve ilk kez şinya çubuğunda yapılan parça kebabı da burda yemiştim… Soyer yeğenim bildiğim kadarıyla geçen yıl geldiğinde kardeşimle birlikte buraya gitti.. Ben de bir gün buraya gitmeyi çok isterim..
Her yaz, sık sık Mağusa'ya evimize gelirler, bizde kalırlar ve hemen yakınımızdaki, şimdi yeni liman olarak inşa edilen Delik plajına gider yıkanırdık… Aklımda kaldığı kadarıyla arabaları 50-60 model bir Jaguardı… Bazen Glapsides plajına da giderdik… Benim Salamis harabelerini de bir Mağusalı olarak ilk ziyaretim onlarla birlikte olmuştu..Tahsin dayımızı, Ulufer ablamızı bir kez daha rahmetle anarım… Yeğenlerim kızları Dileğe ve İsviçre’de diş doktorluğu görevini sürdüren Soyer Gözmen’e de sağlık ve huzur dolu bir hayat dilerim.”
Soyer Gözmen ise bu yıkık evle ilgili olarak şöyle yazıyor:
“Sevgili yeğenciklerim Ertan ve İlkay, sevgili arkadaş ve dostlarım
Madem merak konusu oldu size eski günleri anlatayım. Babama halamla birlikte bu çiftlik, babasından kaldı. O zamanlar altında garajı olan hanay bir ev vardı. Buralara hayat veren ve devamlı akan içimi çok güzel pınar suyu vardı. Su üstteki havuzu doldurur, oradan açık su arklarıyla evin yanından geçer, vadilerdeki meyve ağaçlarını sulamak için kullanılan alttaki büyük havuzu doldururdu. Çamların ıslığına su sesi eşlik eder, insanın içini huzur doldururdu. Vadide portakal, limon, mandalin grapefruit ağaçları, bunlar dışında alıç, iğde, çok sayıda harnıp ve zeytin, yeni dünya ağaçları vardı. Üst havuzun orada babamın çocukken dikmiş olduğu çamlar semalara yükselir, dededen kalma kerpiçten oda büyüklüğünde arı kovanının yıkıntısına gölge ederdi. Bunlar çam fıstığı (sünüber) verirdi. Ben çok küçükken elektrik üreten bir yel değirmeni cesedi vardı. Babam buralarda kaldığı zamanlar sabah havuz kenarına pusuya yatıp fazla dolaşmadan keklik avlardı. Bir atışta 5 keklik (ve bir yılan) vurmuş olduğunu keyifle anlatırdı. İngilizler izin alıp askerlerine pınardan su tankeri ile su alırdı. 1955’ten sonra Bladan’ın kuzeyinde bir yerlerde üstlenmiş EOKA’cılar, tankerin geçtiği dar bir yerde bomba patlatarak tankerin uçuruma yuvarlanmasına ve iki askerin ölmesine yol açınca babamla annem artık burada gecelemez oldular. Arabayla gidilebilen zamanlarda camların arasından alt havuzun yanındaki burundan biraz sonra yolun sonunda tepede gibi duran ev haşmetli görünürdü. Çocukken gavcardan yaptığımız kayıkları arklarda ve havuzda yüzdürür, camların altında mecburi öğle uyukusu saatinde Dilek’le babam uyuyunca nasıl kaçacağımızın planını yaparken uyuyakalırdık. Lalelerin, gelinciklerin içinde yatar, mart kurtları arardık.
Sabah 4’te kalkar çok erken köye varırdık. Babam köylülerimizin rahatsızlıklarını dinler, ilaç numunelerini meccanen dağıtır, beni hekimliğe özendirirdi. Artık araba çıkamaz olan yollarda Paşa dayının organize ettiği iki eşecikle kah beylik çifteyle avlanır, kah sohbet eder, çiftliğin yolunu tutardık. Hem 1. Dünya Savaşı’nda, hem Kurtuluş savaşında at üstünde hekimlik yapmış babamın eşeği ip gibi giderken, benim şehirli olduğumu çabuk farkeden eşecik yirolar atar, durur ot yer, beni zeytin dallarının içine sokar, eşek değişmemiz de işe yaramazdı. Havuzun suyunu toprak arklar açarak ağaçlara sevk eder, öğleyin ton balığı konservesi yer, akşama doğru köy suyunu getirdiğimiz şişelere doldurup Lefkoşa’ya götürmeyi ihmal etmezdik.
Her zaman bana huzur veren bu anıları sizlerle paylaşmak beni çok mutlu etti. Sevgilerimle…”
 
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.