KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN TANINMASINA GİDEN YOLDA YENİ ADIMLAR ATILIRKEN

Abone Ol

 O günde Kıbrıs Sorunu önce Londra’ya taşınır. Olumlu bir sonuç alınamamasının ardından  konu BM Güvenlik Konseyi’ne taşınır. Güvenlik Konseyi’nin aldığı 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı ile Adaya binlerce  BM Barış Gücü Askeri adaya gelecek ancak şahitlikten öte bir görev yapmayacak, yapamayacak ve de Rum-Yunan silahlı saldırıları ada geneline yayılırken Kıbrıs Türk Halkı 103 köyden göç etmek durumunda kalacaktı.
O günde  adaya gelen 15 000’ne yakın Yunan Askerine karşı Kıbrıs Türk halkı 11 yıl boyunca; Lefkoşa’da, Mağusa’da, Limasol’da, Larnaka’da, Baf’ta , Lefke’de Erenköy’de Snt Hilarion’da diğer kent ve köylerde büyük mücadeleler verdi.
21 Nisan 1967’de Yunanistan’da gerçekleştirilen Askeri darbenin ardından iktidarı ele geçiren Yunan Cuntası desteğinde Kıbrıs’ta Rum Milli Muhafız Ordusu ve  Rum tedhiş örgütünün  ve de EOKA-B’nin 15 Temmuz 1974’te Makarios’a karşı düzenlediği darbe sonrası Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen Devletini ilan edecekti. 
Bu gelişmelere anavatanımız Türkiye’nin seyirci kalması asla mümkün değildi. Nitekim Anavatanımız Türkiye’nin düzenlediği 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu, Kıbrıs’a barış ve huzur geldi ve de 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi.
30 Temmuz-02 Ağustos 1975 tarihleri arasında Viyana’da BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim gözetiminde  Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf R. Denktaş ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides arasında gerçekleşen  görüşmelerin ardından imzalanan Nüfus Mübadele Antlaşması ile tamamen gönüllülük esası çerçevesinde  o günde sınırlı miktarda eşyaları ile 120 000 Rum Kuzey’den Güney’e, 65 000 Türk de Güney’den Kuzey’e geçerken adada resmen iki bölgelilik oluşurken Kıbrıs’a da barış ve huzur geldi.
O gündür, bu gündür , Kıbrıs’ta Rumlarla Türkler arasında silahlı bir çatışma olmadı. Dini, dili ve kültürü tamamen farklı iki ayrı halk yan yana huzur içinde yaşıyorlar. Bunun da en büyük nedeni  1959 Garanti Antlaşmalarıdır, bu çerçevede Türk Askerinin adadaki varlığıdır.
1968 yılından beri aralıklarla devam eden taraflar arasındaki Federasyon görüşme  sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından  15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.  Bu gelişmelerin ardından ayni gün Anavatanımız Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi sayın İnal Batu, Rauf R. Denktaş’ı ziyaret ederek  Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıdığını dile getirmişti.
Ne yazık ki o günde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanını Rum-Yunan ikilisinin kabullenememesinin ardından BM Güvenlik Konseyi 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararı ile  geçersiz saymış, KKTC’nin ilanının geri alınmasını ve de bütün devletlerden  Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamalarını istemiştir. Ne yazık ki BM Güvenlik Konseyi’nin bu kararı, Avrupa Ekonomik Topluluğu tarafından da aynen benimsenmiştir.
Yaşanan bu gelişmelere rağmen yine de ilerleyen günlerde  taraflar arasında Federasyon görüşmeleri yeniden başlayacaktı. Ancak yıllarca devam eden görüşme süreci Rum-Yunan ikilisinin Garanti Antlaşmalarının iptalinde ve de Türk Askerinin adadan çıkmasında ısrarlı olması nedeniyle Federasyon  görüşme süreci başarısızlıkla sonuçlanacaktı. Nitekim,  7 Temmuz 2017’de Rum-Yunan ikilisinin Crans Montana Konferansını sabahın erken saatlerinde 03.30’da terk etmelerinin ardından   o günde Crans Montana’da yapmış olduğu açıklamada KKTC Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi”  derken Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: “Federasyon Görüşme Süreci Bir Daha Başlamamak Üzere Sona Ermiştir” demişti.
27-29 Nisan 2021 tarihleri arasında  Cenevre’de gerçekleşen 5+BM  Konferansında KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar “Bağımsız ve egemen devletimiz  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden  kesinlikle vazgeçmeyiz”  diyerek KKTC’nin tanınması istemini  gündeme getirmiştir.
Gelinen noktada  ne yazık ki; dün olduğu gibi bugün de  Rum-Yunan ikilisinin olası bir siyasi çözümde hedefleri öncelikle  Garanti Antlaşmalarının ortadan kaldırılması ve Türk Askerinin adadan çıkmasını sağlamaktır, bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’nin tanınmasını engellemektir.   Rum liderliği; tüm Rum göçmenlerin malına, mülküne döneceği bir siyasi çözümü hedeflerken de “Tek Devlet, Tek Egemenlik, Tek Uluslararası Temsiliyet” diyor ve de  Kıbrıs Türk halkını  ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne  ‘azınlık’  hakları ile  yamalamayı hedeflemekte ve de ilerleyen yıllarda da  Kıbrıs Türk Halkını Girit misali yok etmektir.
Günümüzde  2022 yılının son röportajını  Kıbrıs Gazetesi’ne  veren KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar, hem iç meseleler, hem de dış meselelerle ilgili görüşlerini dile getirmişti. 1 Ocak 2023 tarihli Kıbrıs Gazetesinin manşet haberinde KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasının Kıbrıs sorununun sonuca bağlanmasına önemli katkı sağlayacağını”  vurguladı. KKTC’nin uluslararası alanda daha görünür olması, KKTC’nin statüsünün yükseltilmesinin  sadece bizim için, Türkiye için değil, tüm İslam Dünyası,  hatta Kıbrıs sorunun bir sonuca bağlanmasının herkes için önemli olduğunu vurgulayan sayın Ersin Tatar: “Herkes Artık Bilinen Kalıpların Dışına Çıkarak Kıbrıs Meselesine Bakmalıdır.” Dedi.
Güney Kıbrıs’ta 5 Şubat 2023’te yapılacak olan Başkanlık seçimlerini dikkatle takip ettiğini söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: Anketlere göre favori olan adaylardan Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis’in seçim bildirgesinde “Türkiye’nin garantörlüğü ve Kıbrıs Türk Halkı’nın  ayrı egemenliğine karşı olduğunu” net bir şekilde vurguladığına dikkat çekti.  Türkiye’nin  etkin ve fiili garantörlüğünün bizim için yaşamsal ve vazgeçilmez olduğunun altını  çizen sayın Ersin Tatar: “Niye Biz Onlara ‘Siz Egemen Değilsiniz’ demiyoruz da onlar bize “Siz Egemen Değilsiniz” diyorlar? Diye sordu.
Güney Kıbrıs’ta 5 Şubat 2023’te yapılacak seçimlere ilişkin düşüncelerini de dile getiren sayın Ersin Tatar: Güney Kıbrıs’taki seçim sürecini takip ediyoruz. Aralarında ciddi bir didişme, çekişme var. Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis anketlere göre favoridir.  Adayların söyledikleri ortadadır. Hristodulidis, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamı ile Kıbrıs Türk halkının ayrı egemenliğine karşı olduğunu net bir şekilde vurguluyor. Hristodulidis’in tam ifadeleri şöyle: “Benim amacım işgal askerlerinin, yabancı garantilerin ve müdahale haklarının olmadığı, vatanın topraklarının, halkının ve kurumlarının birliğini sağlayan iki kesimli, iki toplumlu Federal devlettir. İki varlığın egemen eşitliği, iki devlet ve Konfederasyon ya da diğer bölücü icatları, peşinen reddediyorum. Ne müzakere , ne de Kıbrıs sorununun çözümü için bunlar tercihimiz olmayacaktır” şeklindedir.
Konu ile ilgili olarak KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Peki ben soruyorum; var mı bizim can ve mal güvenliğimiz, özgürlüğümüz anlamına gelen Türkiye ile ilişkilerimizi koparma, Türkiye’nin  etkin ve fiili garantörlüğünden vazgeçme lüksümüz? Meclisimizin 2010 yılında oy birliği ile aldığı karara göre; “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devam etmesi bizim vazgeçilmezimizdir..”
..Niye biz egemenliğimizden vazgeçelim ki? Niye biz onlara “Siz Egemen Değilsiniz” demiyoruz da onlar bize “Siz Egemen Değilsiniz” diyorlar?. Çünkü niyetleri gün gele hegemonyalarını tüm adaya yaymak, Kıbrıs’ın   Ege’deki pek çok ada gibi kullanmaktadır.  Dolayısıyla ben Güney’deki seçim sonrasında tutumlarında bir değişiklik olabileceğine inanmıyorum. Rum tutumunda   değişiklik olması için   BM Güvenlik Konseyi’nin gerçekten  Kıbrıs’ta bir çözüm istemesi, var olan gerçekleri görmesi ve Rumlara “Siz ne iseniz Kıbrıs Türk halkı da odur.  Siz egemen iseniz, Kıbrıs Türkleri de egemendir. Siz devletseniz onlar da devlettir  demesi şarttır”  dedi.
Kapalı Maraş’ın tümüyle açılmasıyla ilgili olarak sayın Ersin Tatar: “Kapalı Maraş’ın açılması kararı bizim dünyaya  ve Rum tarafına verdiğimiz ‘Böyle Gelmiş Böyle Gitmeyecek’ mesajımızdır.  Siz dünyanın en güzel sahilini sonsuza kadar insanların yararlanmasına  kapalı tutamazsınız. Üstelik burası bizim egemenliğimiz altındadır. Hem egemen olacağız, hem de oraya hükmetmeyeceğiz. Bu siyaset yok artık. Kapalı Maraş’ın açılması egemenliğimizin ön plana çıkardığımız yeni siyasetimizin  bir anlamda temelidir.  Aşama aşama tüm kapalı Maraş açılacaktır. İlk önce pilot uygulama olarak bir bölge askeri bölge olmaktan çıkarılmış  ve sivil otoriteye devredilmiştir. Buradaki iade  başvuruları Taşınmaz Mal Komisyonumuz tarafından AİHM kararları göz önünde tutularak  değerlendirilmektedir” dedi.
Yine KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar; KKTC’nin uluslararası alanda daha görünür olması, statümüzün yükselmesi, sadece bizim için Türkiye için değil, tüm İslam Dünyası, Türk Dünyası hatta  Kıbrıs konusunun   bir sonuca bağlanması , Orta Doğu’nun , Doğu Akdeniz’in Türk-Yunan  ilişkilerinin, AB-Türkiye işbirliğinin, Türk-ABD bağlarının gelişmesini samimiyetle isteyen herkes için önemlidir. Herkes artık bilinen kalıpların, kutunun dışına çıkarak Kıbrıs meselesine bakmalıdır” dedi.  En büyük hayalim, isteğim  ülkemizin kalkınmış bir uruma gelmesi, insanımızın yaşam kalitesinin  yükselmesidir” diyen sayın Ersin Tatar: “Tüm insanlığa, milletimize, halkımıza barış , sağlık ve huzur dilerim” dedi.
Sonuç olarak;  Rum-Yunan ikilisi ne derse desin,  Kıbrıs Türk halkına düşen görev bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’nin tanınması yönünde adımlar atılırken  birlik ve beraberlik içinde hareket etmektir ve de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını sağlamaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..