“Laiklik” ve çağdaş bir örnek…

Abone Ol

Kısa adı AEJ olan “Avrupalı Gazeteciler Örgütü”nün genel kurulu nedeniyle yolumuz Arnavutluk’a düştü…

Daha ilk adımda, havaalanına iner inmez “Biz böyle bilmezdik” şaşkınlığı yaşadık…

Ne yalan söyleyeyim; fert başına düşen 5 bin dolar civarındaki milli geliri nedeniyle “fukara” bir devletçik hayal ediyordum…

Yıllar önce Kosova’ya girerken, Arnavutlar’ın yerine görev yapan, kuş uçurtmayan gümrükçü Avrupalı memurları anımsadım…

Şimdi ise başkent Tiran havaalanında, ortalıkta polis ya da gümrükçü görmeden ülkeye giriyorsunuz…

Herşey otomata bağlanmış…

Pasaportunu ters çevirip cam üzerine yerleştir ve yeşil yanınca geç…

Hepsi bu kadar…

Ülkedeki hızlı gelişmeyi, turizmin yarattığı “dönüşümü” göstermesi bakımından Tiran havaalanı önemli bir gösterge…

2005’lerde 500 bin yolcu ağırlarken, bu rakam bu günlerde 5 milyonu geçti. Hedefleri ise yakın zamanda 10 milyon yolcuya ulaşmak… Her geçen gün Arnavutluk’a uçan havayolu şirketleri çoğalıyor… Avrupa’nın en büyük havayolu olan “Ryanair” yakında bu ülkeye seferler başlatacağını açıkladı.

Kıbrıslılar ve Türkiyeliler, Arnavutları tarihten tanıyor…

Balkan ülkelerinin en küçüğü olan Arnavutluk, 500 yıldan daha uzun bir süre, Osmanlı egemenliği altında yaşadı. Ülkeyi gezerken, bunu hemen fark ediyorsunuz…

Osmanlılar, kendilerinden önceki uygarlıkların tarihi mirasına yaptıkları katkılarla, kendi mimarilerini yansıtan camilerle, mescitlerle her yanda karşınıza çıkıyor…

Arnavutluk’ta Müslümanlar çoğunlukta… Ancak bir “Müslüman devleti” olarak anılmayı pek istemediklerini hemen fark ediyorsunuz…

Tarihlerinde kendilerini dünyadaki tek “ateist devlet” ilan ettikleri bir dönem bile var…

Komünist rejim sürecinde; din, ulusun bağlılığını zayıflatan toplumsal bir tehdit olarak görüldü. Bu yüzden Müslümanlarla rejim arasında yıllar süren kavgalar yaşandı…

Yakın tarihlerinde “dinle” şiddet içeren bir hesaplaşmanın acı deneyimi nedeniyle olsa gerek, sokaktaki Arnavut, kendisini din üzerinden tanımlamayı zor kabul ediyor…

“Din”le olan ilişkisini “bireysel” bir dokunulmazlık alanı olarak görüyor…

Geleneksel bir kasaba kahvehanesinde, sıradan bir Arnavut’a “Sen Müslüman mısın?” diye sormak istedim… Adeta afalladı, biraz da rahatsız oldu…

“Müslüman, but no problem” dedi.

Müzedeki memurdan, üst düzey yöneticiye; belediye başkanından otobüs şoförüne kadar herkeste bu duygunun hakim olduğunu söyleyebilirim…

“Din” üzerinden tanımlanmayı apaçık biçimde reddediyorlar…

“Laik” devlet karakterini öne çıkarıyorlar…

Burada; Müslümanlar dışında, Ortodoslar, Katolikler, Yahudilerle birlikte 8 dinden toplumlar yaşıyor…

Arnavutlar, bu kadar dinin “harmoni” içinde var olduğu bir modern “uygarlık” olarak tanınmak ve bundan yararlanmak istiyorlar…

Berat kentinin, profösör olan genç belediye başkanı bunun önemli bir “avantaj” olduğunu ısrarla vurguluyor…

Kentlerin ana meydanlarında, ışıklarla donatılmış kocaman kiliselerle camilerin yan yana görüntüsünü bu “zenginliğin” kanıtı olarak gururla anıyor…

Arnavutlar; tarihte “din” bağnazlığından çekmediler yalnızca...

Faşist Musolini’nin işgalini gördüler…

Arkasından, Adolf Hitler’in işgalinde yaşadılar…

1944’ten 85 yılına kadar ise ülkeyi Komünist Enver Hoca, “demir yumtuk”la yönetti…

Bugün ise, Sosyalist Parti’nin yönettiği “çoğulcu” bir demokrasi olarak, bir NATO üyesi devlet olarak AB’nin kapısında üye olmak için bekliyor…

AB’nin “naz”ından, onları yıllardır bekletmesinden hiç de hoşnut değiller…

Tabii; birçok alanda reform eksikliği üzerinde duruluyor. Siyasette kirlenme en büyük sorun… Yolsuzluk ve rüşvetin üzerine gidildiği ve önemli yol alındığı izlenimini edindim…

Açılan davalar var… Tutuklanıp hapsedilen siyasetçiler var…

Ancak gerçek şu ki Arnavutluk, kısa zaman içinde Balkanlar’ın “turizm incisi” olmaya doğru hızla koşuyor…

3 milyon nüfuslu küçücük Arnavutluk, bu yıl Eylül ayında 1 milyon turist ağırladı.

44 bin kişinin yaşadığı Berat kentini bu yaz 800 bin turist ziyaret etmiş…

Her taraf otellerle dopdolu… Buna karşın müthiş bir “doğayı koruma” hassasiyeti var.

Dağlar, zeytin ormanlarıyla kaplı…

Kıyılarında beton yığınları yok… Deniz sahilleri yemyeşil ve kamuya açık geniş gezi alanlarıyla kaplı…

Her yanda yabancı yatırımlar dikkat çekiyor… Avrupa’nın tüm markaları orada…

Ülkedeki enflasyon ise yüzde 5 bile değil…

Müthiş bir arkeolojik koruma var… Tarihin derinliklerine, eski uygarlıklara yolculuk etmek isteyenler için bulunmaz zenginlikte antik siteler, kaleler, köprüler “turist”leri ağırlamak için adeta sabırsızlanıyor…

Her yanda Türkiye, Yunanistan ve İtalya etkisi gözle görülür biçimde kendini hissettiriyor… Türkiye TİKA ile buralarda Osmanlı eserlerine sahip çıkıyor… Camiler inşa ediyor…

Öyle anlaşılıyor ki Arnavutluk, demokratik politik stabiliteyi “dinsel tolerans” ile birleştirip “laikliğe” tutunarak zengin, kalkınmış bir Avrupa ülkesi olacak…

Dinden beslenen rejimlerin, giderek tutuculaşan Müslüman toplumların, kıyılarını betonla dolduran idarelerin Arnavutluk örneğinden alacakları yığınla dersler vardır…

Hem ekonomi, hem siyaset, hem dinsel aymazlık, hem de tarih bakımından…