Lefkara nakışı da TC’ye teslim…
“KKTC’nin Ankara Büyükelçisi” tepeden tırnağa kadar siyahlara bürünmüş, başörtülü bir kadına plaket sunuyor, ona teşekkür ediyor…
Ne yapmış bu kadın?
Kendi ifadesine göre; “Kuzey Kıbrıs’ın kültürü olan Lefkara nakışını tanıtıyormuş…”
Fotoğrafa dikkatlice baktım. Bizim köyün kadınları “başörtülü” değil…
Donup kaldım tabii…
İlgili şahsın kimliği, çabası, yaptığı “pazarlama” elbette tamamen kendisini ilgilendirir. Ne giyimine, ne uğraşına bir diyeceğim olamaz…
Ama işin içinde “Lefkara” olunca durumu bir araştırayım dedim.
Bir de ne göreyim?
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı bu kadına bir “Sanatçı Tanıtım Kartı” vermiş…
Kartın üzerinde şöyle yazıyor:
“İcra dalı: Lefkara İşi”
Meğer bu şahıs; Türkiye’de halk eğitim merkezlerinde, belediyelerde, bazı derneklerde “Lefkara Nakışı Öğretici Nakış Ustası” olarak çalışıyormuş…
Türkiye’nin bir bakanlığı, kendi ülkesine ait olmayan, üstelik tamamen bir “uzmanlık” işi olan “Lefkara Nakışı” konusunda bir vatandaşına “Lefkara Artist” diye kart veriyor.
Sonra da bu şahıs, Türkiye adına Macaristan’da Kültür Festivali’ne katılıyor…
Neyle mi?
Atalarımın nesilden nesile aktardığı Lefkara Nakışı ile…
Sayfasında yayımladığı fotoğraflara baktım…
Elinde bir “kasnak” Macar kızlara Lefkara nakışını anlatıyor…
Bir “Aman Tanrım” daha çektim…
Bizim köyün “Lefkara nakışı” yüzyıllardan beridir, özel “yastıcık”lar üzerinde işleniyor…
Öte yandan; Kocaeli’nde, TÜMGES adında bir dernek de, “Lefkare Nakış Atölyesi” açmış…
İnsanlara, kurslarda bizim UNESCO kayıtlı nakışımız öğretiliyormuş…
Dernek, kafasına göre bizim köyün adını da değiştirmiş…
Lefkara yerine Lefkare diyor…
Bu olayın elbette hem kültürel hem de sosyal boyutları ve etkileri var…
Sahip çıkmadığımız bir “kültürel değerimiz” elimizden kayıp gidiyor…
Üstelik bu değer, kılık değiştiriyor…
Özünden, orijinalitesinden koparılıyor…
Herşeyden önce; Lefkara nakışının “standartları” var. Kullanılan tüm motiflerin, tüm desenlerin isimleri kayıt altındadır.
UNESCO, 2009 yılında Lefkara nakışını “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi”ne kaydetmiştir.
Orada, hangi kriterlerin gözetildiği madde madde belirtilmektedir.
Öyle her kafasına esen; “Ben Lefkara Nakışı Ustasıyım” diyemez…
TC’nin Kültür Bakanlığı bu konuda Kıbrıs’taki “alt yönetim”e yardımcı olmak isterse, burada; yerinde ve kaynağında katkı koyabilir…
Ancak; bir “araklama” anlayışıyla hareket edilirse, ortaya “absürd” bir durum çıkacak ve “Sahte Lefkara Nakışı” hiçbir işe yaramayacaktır.
Yıllardan beridir, bu ülkede “Lefkara nakışı”nın “Antep işi” olduğunu iddia eden, bağnaz milliyetçi çevreler vardır.
Hiçbir araştırmaya ve belgeye dayanmayan, hoyrat bir “Herşeyi Türkleştirme” anlayışıdır bu gayretler…
Oysa; Lefkara yerinde durmaktadır… Rumlar, bu işin 14. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişi olduğunu kanıtlamışlar ve işin “patentini” çoktan almışlardır…
Bu “kültürel değer” Kıbrıs’ın kuzeyine Lefkaralı kadınlar tarafından taşınmıştır ve 1974’ten beridir, başıboş bir biçimde oradan oraya savrulmaktadır.
1970’lerin başında Bozkurt gazetesinde “Lefkaralı kadınlar çalışıyor, Rum tüccarlar para kazanıyor” başlığıyla haber yapmıştım, ancak kimsenin umurunda olmamıştı…
Aradan 54 yıl geçtikten sonra, durum daha da kötüleşmiştir…
Lefkara’dan gelip Çayırova’ya yerleşen kadınlarımız bir bir bu dünyadan göç ederken, bu harika uğraş da yeni nesillere aktarılamamıştır.
Bugün, hiçbir “devlet” desteği olmadan Çayırova’da çırpınan üç-beş kadın dışında “Lefkara nakışı”nı kitlelere taşıyan bir organize çaba mevcut değildir.
1986 yılında; Turizm ve Kültür Bakanlığı’nda üst düzey bürokrat olarak görev yaparken, köyüm Lefkara’ya ilişkin “düş”ümü projeye dönüştürme fırsatı yakalamıştım…
Çayırova’da, atıl bir okul binasını “Lefkara Müzesi” yapacaktık…
Tam bir “Lefkara nakışı atölyesi” hayal etmiştim…
Devlet; bu “el sanatı”nı koruma altına alarak, birkaç istihdamla, çevrenin ekonomik yapısını baştan aşağıya değiştirecekti.
Lefkara köyü, bu nakış sayesinde zenginleşmiş, köy kadınları ekonomik özgürlüğün tadına varmıştı.
Bütün çalışmaları kısa sürede tamamlamış, gazetelere ihale ilanları vermiştik.
Özal’ın “ekonomik paket” dayatması üzerine hükümet bozulunca proje rafa kaldırıldı…
Tam 14 yıl sonra Mustafa Akıncı Turizm Bakanı olunca, “Lefkara Evi” açıldı. Ancak sonrasında göreve gelen hiçbir hükümet bir adım atmadı…
Oysa; Turizm Bakanlığı’nın maddi olanakları çok gelişmişti. Lefkara nakışına yatırım yapmak, şimdi TC Turizm Bakanlığı’nın yaptığını, yıllar önce yapmak mümkündü.
Bir “Lefkara Nakışı Enstitüsü” bile kurulabilirdi.
Birçok Lefkaralı kadın nakış ustası yaşamdaydı…
Onların katkılarıyla “Öğretici Ustalar” yetiştirilmesi mümkündü.
Bunların hiçbirisi yapılmadı…
Benim hayalim; olan “Lefkara Müzesi”ni Rum köylülerim daha sonraki yıllarda başardılar…
Biz uzaktan baktık…
Lefkaralıların 1974’te yerleştirildiği Çayırova; Karpaz’ın girişinde, ana yol üzerinde yer alan bir köy…
Turistlerin Karpaz’a giderken geçtiği bu güzergâhta, böyle bir “müze”nin, nakış satış reyonu ile birlikte yer alması büyük avantajdı.
Özellikle kapıların açıldığı 2003 yılından itibaren bölgeye Rumların da yoğun ilgisi vardı.
Çayırova; birçok ülkede gördüğümüz bir “otantik köy”e dönüştürülebilirdi.
Ne yazıktır ki; hiçbirisi olmadı. Bunu da TC’ye teslim ettik.
“Tükeniş” sendromunu bu topluma yaşatanlara lanet olsun.