LİDERİMİZ DR. FAZIL KÜÇÜK VE HALKIN SESİ GAZETESİNİN 14 MART 1942’DE YAYIN HAYATINA GEÇİŞİ
14 Mart 2004 tarihli Halkın Sesi Gazetesinin 18. Sayfasında yer alan haberde “Bir Tarihin Doğuşu” başlıklı yazısında Liderimiz Dr. Fazıl Küçük: “Ortaköy’de İlkokul sıralarındayken duyduğum ve beynime çakılan , “Halkın Sesini İşiten Yok” sözleri beni , çıkaracağım gazetenin isminin Halkın Sesi olmasına teşvik etmiştir” diyordu..
..Yıl 1942 . Söz Gazetesi’nin sahibi Remzi Bey, 25 yıl verdiği mücadelenin yorgunluğu ile hasta düşmüştü. Bütün uğraşmalar sonuç vermedi. Türkiye’ye götürüldü, tedavisine devam edildiyse de maalesef hayata gözlerini kapamış, gazetesiz kalmıştık. Bir gazeteye büyük ihtiyaç duyulduğu günlerdi. Avrupa ateşler içinde yanıyordu. Radyoların verdiği haberlerden başka , yeni bir şey öğrenmek olanağı yoktu. Ada içinde olup bitenlerden Türk tarafı tamamen habersizdi. Karanlıklar içinde yüzüyorduk. İş bununla da kalmıyor, en ufak derdimiz dahil, hükümet işitemiyordu şikayetlerimizi..
..Savaş yıllarında yeni bir gazete çıkarmanın kolay olmayacağını takdir edenler, haklı olarak atılamıyordu ortaya. Zaten bizim tarafta elle çalışan, elle dizilen iki iptidai matbaadan başka bir şey yoktu. Bu sıralarda Türkiye Cumhuriyeti Konsolosu Recep Yazgan bana, bir yemekte neden ortaya atılmadığımı sormuştu. Düşünmemiş değildim, ama bir numaralı İngiliz aleyhtarı olarak tanınan bir kişiye izin vermeyeceklerini bildiğimden girişimde bulunmadığımı söylediğim zaman “Tecrübe Bir Şey Kaybettirmez” deyince ertesi gün dilekçeyi hazırlamış, müsteşarlığa müracaatımı yapmıştım..
..Günler geçiyor, “Ne Bir Ses , Ne De Bir Seda’. Bir hatırlatma mektubu daha yazdım. Yine cevap yok. Telefon açtım, randevu talebinde bulundum, Müsteşar Yardımcısı “Müsteşar hazretleri çok meşgul, bugünlerde vakit yok, biz sana ileride bildiririz” deyip telefonu kapattı. Teşebbüsümü öğrenen arkadaşlar beni her gün sıkıştırıyor, bir an evvel işe başlamamda ısrar edip duruyorlardı. Davet beklemeden müsteşarlığa uğradım. Özel Kalem Müdürü’nü gördüm. Acele olarak görüşmek istediğimi söyledim. Randevum olup olmadığını sordu. “Yoktur ama burada bekleyebilirim” dedim. “O halde biraz bekleyiniz” dedi..
..Bir paket sigarayı bitirdim, dakikalar değil, saatler geçiyor, haber yoktu. Sabahın saat 9’unda başlayan bekleyiş, saat 1’e yaklaşmasına rağmen son bulamıyordu. Daire saati sona ermiş, “Müsteşar hazretleri” odasından çıkarken karşısına dikilerek, kendimi tanıttım. “Evet dedi. gazete izni için geliyorsun, değil mi? Başımı ‘evet’ anlamında sallayınca , “Gel İçeri Bakalım” diyerek masasının önüne oturttu. “ Bak dedi. Bugün İngiltere çok büyük gaileler içinde çırpınıp duruyor. Sizin kim olduğunuzu biliyoruz!. Başımızda bin bir dert varken, bir de seninle uğraşamayız” diyerek yerinden kalkıp , odasından çıktı..
..Eve döndüğüm zaman büyük bir üzüntü içindeydim. Ümit kalmamıştı. Ertesi gün kliniğimin telefonu çalınca kulaklarıma inanamaz oldum. Bir ses “Hemen geliniz, müsteşar hazretleri sizi görecek”. Hastaları bir kenara bırakıp , yıldırım süratiyle dairesine koştum. Müsteşar bana, “Çok düşündüm. Kimliğini pekala biliyorum, dosyan epeyce kabarık. Diğer taraftan Türk toplumunu da gazetesiz bırakmak istemiyorum. Ama şartlarım var, nazik bir zamanda hükümeti boş yere meşgul etmeyeceksin, bizlere yardımcı olmasan bile, kamuoyunu alet olarak kullanmayacaksın, gidebilirsin” demişti.. Ayrıldım ve birkaç gün sonra da yazılı olarak Halkın Sesi’ni çıkarabileceğim bildiriliyordu. Kaynak: https://haberkibris.com/olumunun-35inci-yil-donumunde-ozgurluk-mucadelesi-lideri-fazil-kucuk-ozel-haber-dosyasi-2019-01-14.html
Niye Halkın Sesi?. Neden bu ismi bulmuştum?. Bir köy çocuğu idim. Lefkoşa’dan iki mil uzaklıktaki Ortaköy’de doğmuştum. O yıllarda en fakir köylerden biriydi. Toprağı verimsiz, ancak kış aylarının yağmurlu geçmesi çiftçinin karnını arpa unundan yapılmış kuru ekmekle doyurabiliyordu. İçme suyu, köy içindeki acı su kuyusundan sağlanırdı. Açık kuyu idi bu. Etrafı yapılmış değildi. Kovalar kuyuya indirilir, su çekilirdi. Yol asfalt olmayıp, arabaların geçebileceği genişlikte toprak, üzerinde çakıl taşlarıyla gelişi güzel örtülmüş bir yoldu..
..Köye sık sık uğrar, kahvehanesine oturur, konuşulanları dinler, birbirine yaptıkları şikayetleri ağızlarından duyardım. Ne bedbaht insanlardı bunlar. Gün geçtikçe daha iyi anlayabiliyordum. Ayakkabı olarak kullanılan kurumuş kuzu derilerinden yapılan iptidai çizmelerdi. Bacaklarında şalvar, sırtlarında, elle yünden örülmüş kazakları vardı. Bu insanlardı “Bizleri arayan soran kimse yok, halimizi kime anlatacağız, bilmiyoruz” diyenler. “Biz bu halkın parçası değil miyiz? Sesimiz işitilmiyor.”
..Çalışkan kimselerdi. İşçi olarak her gün kışın dondurucu soğuklarında yazın cehennem sıcaklarında yaya olarak Lefkoşa’ya gelip hayatlarını alın teri dökerek kazananlardı. İlkokul sıralarındayken duyduğum ve beynime çakılan “Halkın Sesini İşiten, Duyan Yok” sözleri beni çıkaracağım gazetenin isminin HALKIN SESİ olmasına teşvik etmişti.. Hazırlıklara başladım, kapanan SÖZ Gazetesi’nin harfleri, baskı makinesi hazır ve çalışabilir durumdaydı. İlk sayı 1942 yılında 14 Mart günü halkın huzuruna çıkıyordu..
..14 Mart 1942 tarihli “Sayın Halkımızın Yüksek Huzurunda” başlıklı yazıda şöyle deniliyordu: “Artık SÖZ yaşamıyor. Memleket dilsizdir. Biz Türk Cemaati dünyanın bu karışık ve karanlık günlerinde etrafımızda olup bitenlerden habersiz boşluk içindeyiz. İşte bu büyük noksanlığı düşünerek huzurunuza çıkıyoruz. Memleket bize kendine borçlu olduğumuz vazifeleri ödememizi emrediyor. Yine her şeyden önce biliyorum ki; bizi de merhum Remzi Okan gibi haksız hücumlar, iftiralarla kirletmeye çalışacak olanlar bulunacak; belki de daha ileri gidilerek tahmin edemeyeceğimiz isnadlar yapılacak fakat her ne olursa olsun , önümüzde katiyen engel teşkil etmeyecektir..
..Biz nazarlarımızı mazinin köhne fikirlerine değil; bugünün ve yarının yeniliklerine çevirmiş bulunuyoruz. Bozguncularla bize engel olmaya çalışacak olanlarla uğraşmaktan uslanmayacağız, korkmayacağız. Cemaati kemiren dertleri ortaya atıp onların tedavisiyle meşgul olmak istiyoruz. Çünkü acı da olsa itiraf etmeliyiz ki; biz iştimai sahada kıyas kabul etmez gerilikteyiz. Dünya milletlerinin yorulmadan , usanmadan kurdukları sayısız teşkilatlardan habersiz kaldık, yahut görmek istemedik. Onları saadete kavuşturan kalkınma gayretlerini takdirle değil, alay edercesine seyredip onları, taklit etmeyi kendimize bir şerefsizlik izzet-i nefisimizi rencide edecek bir keyfiyet addettik..
..Beraberce düşünelim, Onların bin bir teşkilatı, bizim hiçbir şeyimiz. Onlar birbirine kilit olmuş, el ele vermiş , yere düşeni kaldırmaya destek olmaya çalıştılar. Biz, sapasağlam ayakta dimdik yerinde duranı devirmeye çalışırız. Bütün bu nifak, anlaşmazlık ve sevimsizliktir ki; sosyal mevkiimizi sıfıra indirgemiştir. Gazetemizin en büyük gayelerinden birisi de, içtima-i sahadaki mevkimize hız vermek ve onu kendimize mal etmektir..
.. Sizlerden ricam, hüsniniyetimizden emin olmanız, manevi yardımlarınızı esirgememenizdir. Çünkü bu doğan gazeteyi yaşatmak, hepimize düşen bir memleket borcudur zannediyorum. Halkın Sesi kulaklarımıza gelirken bu ses ne başkalarının izzeti nefis ve şerefini rencide eder mahiyette yaygaralar ne de dalkavukluk, riya, mırıldanmaları değil; bu ses Türk’ün kendine has şerefli ve gururlu sedası olacaktır. Kaynak : Anlatan : Dr. Fazıl Küçük , Bir Tarihin Doğuşu 14 Mart 2004 tarihli Halkın Sesi Gazetesi, s.18
D. Fazıl Küçük, 14 Mart 1942’de yayınlamaya başladığı Halkın Sesi gazetesi Halkın Sesi ve Halkın Dili oldu. Liderimiz Dr. Fazıl Küçük, köşe yazılarında daha çok toplumsal konulara ağırlık verirken Kıbrıs Türk Halkının haklarını cesaretle savundu. Özellikle Evkaf (Vakıflar) İdaresi ile okulların yönetiminin Kıbrıslı Türklere devredilmesi için büyük mücadeleler verdi. Bunun dışında Kıbrıslı Rumların hegemonyasında olan Çiftçiler Birliği, İşçi Sendikaları, Esnaf ve Zanaatkarlar Birliği, Ticaret ve Sanayi Odaları ve benzerlerinin Türk kimliği altında toplanmalarını sağladı..
..14 Mart 2004 tarihli Halkın Sesi Gazetesi’nin 4. Sayfasında yer alan makalesinde sayın Osman Güvenir; annelerimiz, babalarımız, hem de hocalarımız bize “Gazete Okuyun” derlerdi. Bu “Gazete okuyun” kelimeciklerinin ardından “Halkın Sesi”ni okuyun oğlum. Çünkü o gazete bir tarihtir, bir tarihin öncüsüdür ve bir davanın mihmandarıdır” derlerdi…
..Gözlerinin nuru giden yaşlı ihtiyarların İlkokul çocuklarına okutarak, kahvehane köşelerine kümelenmiş köy insanlarını, Halkın Sesi’ni görüş ve ışığı doğrultusunda bilgilendirmesi bir gerçektir. Gazetenin kurucusu ulusal lider Dr. Fazıl Küçük’ün öngördüğü şey, Osmanlı’nın avuçlarının içinde kaçırıp İngiliz’in kucağına ittiği, sonra da gavurun çöreklendiği bu Kıbrısçığımızın ve adadaki Türk varlığının kurtarılışı ve özgürlük savaşımızın verilmesiydi..
..Dr. Küçük kendi gazetesini yayınlamaya başladığı andan itibaren, gerek imzalı, gerek imzasız, gerekse müstear adla ulusal davamız için yüzlerce yazı yazmış ve uyanışa ışık tutmuştur. Onun inandığı “Birlik ve Beraberlik” ilkesi, temelde Kıbrıs Türk’ünün uyanışı ile bağlantılıydı. Rumlar, EOKA terör örgütünü kurarak ENOSİS mücadelesini başlattığı andan itibaren HALKIN SESİ’NİN stratejisi de “ YA TAKSİM YA ÖLÜM” stratejisine dönüşmüştü..
..Ulusal kavramlar ve Atatürkçü düşünceler ve de ilkelerle bütünleşen bir gazete olarak kendini kanıtlamış ve bu günlere gelmiştir HALKIN SESİ.. Şimdi yepyeni bir çehre ile Kıbrıs Türkü’nün karşısında , fikirleri ile çok sesliliği ile ve ilkeli yayıncılığı ile dimdik ayakta ve halkın içinde bir HALKIN SESİ..
Yine, 14 Mart 2004 tarihli Halkın Sesi Gazetesindeki ‘GÖRÜŞ’ köşesinde’ 63 Yaşına Girerken’ başlıklı makalesinde değerli dostum sayın Akay Cemal: Bugün 63’ncü yayın yılına giriyoruz. Bir asıra doğru merdiven dayamış Halkın Sesi, Kıbrıs Türk Halkının gözü, kulağı ve dili olmaya devam ediyor. Hem de bağımsız ve tarafsız olarak. Hem de hiçbir siyasi partinin yayın organı olmayarak. Bir ekoldür Halkın Sesi, Bir nefes, bir sestir , Kıbrıs Türk Halkının mücadelesinde bir neferdir. Bu sesi kısmak, boğmak mümkün değildir..
..Halkın Sesi, bu adada Türklüğün ebediyen var olması, kök salması, boynu bükük olarak değil, fakat geleceğinden emin ve onurlu bir şekilde yaşamı yakalayabilmek uğruna vermiştir bu mücadeleyi. Dr. Fazıl Küçük, Halkın Sesi gazetesi kanalıyla Anavatan ve Türklük sevgisini her şeye karşın benimsetmiştir. Bu gazete, İngiliz Sömürge idaresine karşı başkaldırışın simgesi oluvermiş, her tür zorluklar ve elverişsiz koşullarda dahi boyun eğmemiş, daha sonraları Rum egemenliğine girmemek için bayrak açmıştır. Halkın Sesi gazetesinin bu yolda açtığı bayrak, yaktığı meşale yolumuzu aydınlatmakta , ilerisini işaret etmekteydi. Halkın Sesi Gazetesi halkın malıdır, bu davanın sesidir. Bugün Dr. Fazıl Küçük’le birlikte Halkın Sesi’nin günü. Bir başka gün bugün” diyordu..
Sonuç olarak; 14 Mart 1942 faaliyete geçen Halkın Sesi Gazetesi Kıbrıs Türk Halkının birlik ve beraberliğinin simgesi olmuştur. Liderimiz Dr. Fazıl Küçük ile HALKIN SESİ Gazetesi yapışık ikizlerdi.
15 Kasım 1983’te Rauf R. Denktaş bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan ederken dava arkadaşları Liderimiz Dr. Fazıl Küçük ve de Osman Örek yanı başında hep birlikte hasbelkader benim de aralarında olduğum halkımızı selamlarken Liderimiz Dr. Fazıl Küçük mutluluktan ağlıyordu..
Günümüzde 81. yaş gününü kutladığımız gazetemiz Halkın Sesi ebediyete kadar yaşayacaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..