Geçen pazar günü av mevsimi açıldı. Av mevsiminin açılması münasebetiyle Emniyet Genel Müdürlüğü bir çağrı yaptı. Bakınız yapılan çağrıya:
“Doğaya duyarlı şekilde davranalım.”
Polis genel Müdürlüğü bir de şu uyarıda bulundu.
“Güneşin batışı ile doğuşu arasında avlanmak suretiyle, baraj ve göletlere beş yüz metre ve daha az yaklaşmak suretiyle, meskun mahallere iki yüz elli metre ve daha az yaklaşmak suretiyle, yasanın öngördüğü avlanma araçları ve yöntemleri dışında avlanmak, üçten fazla ve/veya kendi üzerine kayıtlı olmayan köpeklerle ve av dışındaki bir hedefe ateş etmek yasaktır.” Ve daha da uyarılan noktalar var.
Polisin yaptığı uyarı, yerinde bir uyarıdır. Traktör ve ATV’lerde de silah bulundurmak yasakmış.
Esasında avla ilgisi olmayan insanlar bu kuralları ve uyarıları bilmezler.
Bir gerçek vardır ki adı üstünde “avlanmak”tır onun adı.
Polisin doğayı koruyarak avlanın demesi bayağı insanı düşündürüyor. Hangi avcı doğayı düşünür? Avcılar gruplar halinde belli arazilere giderler ve keklikleri ve tavşanları avlarlar.
Sanırım keklik ve tavşan avlamanın da bir limiti vardır, yasa gereği.
Geçmişte öyle avcılar gördük ki, bellerindeki palaskalarına yirmiye yakın keklik asmışlar ve bir de öğünç payı için hatıra fotoğrafı çekmişler.
Av sporu adeta bir hastalıktır. Av mevsimi gelmeden avcılar tüfeklerini elden geçirip yağlarlar ve silip temizlerler. Fişeklerini hazırlarlar. Hatta ava gidecekler kendi gruplarını oluştururlar. Sosyal açıdan güzel bir dayanışma örneği verir bütün avcılar.
Her yıl avın ilk gün ve ilk haftasında av bölgelerindeki av hayvanları tükenir. Tükenir derken avlamayı kastediyorum. Birinci haftadan sonra artık tek tük keklik ve tavşan avlanır veya hiç avlanmadan geri dönerler.
Atalardan gelen bir spordur avlanma. Avcılar avlanırlarken neyi düşünecekler? Trodos bölgesinde olsa belki de avcılar muflon bile avlayacaklar. Bizde muflon var mı? Sanırım Girne dağlarında arada bir muflonlar kendilerini gösterirler. Geyik ve geyik familyasında diğer hayvanlar bizde pek yoktur, muflondan başka.
Doğaya aykırılık nedir?
Doğaya aykırılık tilki, karga ve ne bileyim daha da akla gelmeyen keklik ve tavşan dışıda hayvanlardır.
En önemlisi nedir, bilir misiniz?
Ava gidenin avlanmaması. Hani bir söz vardır “ava giden avlanır” diye. Avcıların av hayvanlarına nişan alırken, çok dikkatli olmaları gerekir karşıdan bir başka avcıyı vurmamak için. Özellikle avlama heyecanı can alabilir. Her yıl bunlara tanık oluyoruz. Pazartesi haberlerinden öğreneceğiz, yaralanan oldu mu olmadı mı?
Av merakı dedim de, aklma rahmetlik bacanağım Orhan Özbalıkçı geldi. Orhan Allah rahmet eylesin her av mevsimi açıldığında, ava bir hafta kala duvarda asılı duran av tüfeğini indirir ve merakla tüfeğinin bakımını yapardı. Sabahın köründen yollara düşerdi Orhan bacanak. Onun bir de kalp kapakçıkları değiştiği için, her zaman onun av dönüşünü beklerdik. Giderken de kendisine hatırlatırdık.
“Av bölgesinde kendini fazla yorma. Terleme ve dikkatli avlan.”
Hiçbir zaman kondurmazdı. Gerçekten de normal sağlıklı insan gibi bir heyecen duyardı, av mevsiminde.
Av dönüşünde ne keklik, ne de tavşan vurabiliyordu. O da şans olsa gerek. Yani ailede birisi avcı olunca ve sağlığı da düşünce kaldırınca, dönüşünü dört gözle bekler yakınları. Az mı avcı dağlarda tepelelerde kalp krizi geçirdi. Tüm avcılarımızı Allah korusun.
Bazı avılar hiçbirşey vuramayınca, fazla keklik vuran arkadaşından iki keklik alıp beline asarlar. O da yiğitlikten olsa gerek. Veya bir tavşan.
Bizim Kıbrıs’ta avcılık ne ki...
Esas avcılığı Safari çıkışlarındaki avcıları göreceksiniz. Özellikle büyük memleketlerde safari turuna, pek çok kişi katılıp doğanın keyfini çıkartırlar. 1800’leri veya daha da eski zamanları anlatan saray filmlerinde safari turlarını görmek mümkün. Özellikle soyluların gruplar halinde araziye ve ormanlık alanlara girişleri muhteşem olur. Tabii ki safari turlarında av köpeklerinin görevleri de büyük olur. Onların avlanacak o kadar büyük arazi ve ormanları vardı ki, ne arasanız bulurdunuz. Geyik, muflon, hazal ve karaca gibi hayvanlar. Onun dışında pek çok sülünün de vurulduğuna tanık olursunuz.
Harekat sonrasında zaman zaman askeri bölgelerden geçer giderdik. Askeri bölgeye girmenin yasak olduğunu bilen avcılar bu bölgelere giremezler. Askeri bölgeye girmek yasaktır ama, asker de kendi bölgesinde avlanır. Güzlyurt’a nakil olduğumda bölgenin alay komutanı beni yemeğe davet etmişti. Yemekte tavşan ve keklik vardır. Askeri bölgelerden geçerken, tavşanlar önümüzde koşarlardı.
Bazı açıkgözlerin gece avlanmaları vardır traktörlerle. Özellikle önlerine çıkan tavşanların gözlerine verilen güçlü ışık, tavşanın zınk diye durmasını sağlar. Bir arkadaşım anlatıyordu. Gece avlanmak başka bir zevktir diye. Yani polisin de uyarısı bu yöndedir. Anlatmış olduğum zamanlar, henüs savaşın sona erdiği zamanlardı. Şimdi gidin de askeri bölgede sizi göreyim.
Velhasıl avcılık bir nevi hastalıktır. Önemli olan hem spor yapma, hem avlanma, hem de sağlıkla eve dönmedir. Haydi hayır gele avcılarımıza.
AV MEVSİMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Osman GÜVENİR