Maraş; böğrümüze saplanan bir Osmanlı kasaturası gibi…

Abone Ol

Tam 47 yıldır, orada mışıl mışıl uyuyordu…
Mağusalılar, yarım asırdır kucak kucağa bu “hayalet” ile yatıp kalkarken, oranın keyfini askeri yurtlarda kalan asker çocukları ile 10 kuruşa lahmacun yiyen tatilci subay aileleri sürüyordu…
Denktaş, 19 Mayıs 1979’da, BM gözetiminde Rum tarafı ile (Spiros Kiprianu) bir anlaşma imzaladı…
Türk tarafı, şunları kabul etmişti:
  1. Maraş’ın, BM gözetiminde yeniden yerleşime açılması hususunda anlaşmaya varılmasına (görüşmelerde) öncelik verilecek…
  2. Maraş konusunda varılacak anlaşma, Kıbrıs sorununun diğer boyutlarıyla ilgili görüşmelerin sonucu beklenmeden uygulamaya konacak.
Ne yazıktır ki, Kıbrıs sorununun hiçbir safhasında bu mümkün olmadı… Ama Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, “tek taraflı” olarak Maraş’ı açmaya da hiçbir zaman yeltenmedi…
Süreç boyunca ufak tefek “tırtıl” operasyonları oldu… Ama BM’nin anında müdahalesi ile “apar topar” bu gizlice iskân denemelerinden vazgeçildi…
Belli ki bu süreç boyunca, Türkiye’yi yönetenler, farklı partiler dahi olsa; uluslararası tepkilere ve BM önünde atılan imzalara saygı gösteriyorlardı…
“Eyyyy AB… Eyyyy BM…” demiyorlardı…
“Tek taraflı” adım atmamaya, dünyayı karşılarına almamaya özen gösteriyorlardı…
Temmuz 2017’de; Crans Montana’da Kıbrıs görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlanınca,18 Temmuz günü TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Kıbrıs’a geldi. KKTC Cumhurbaşkanlığı’nda tüm partilerin katıldığı bir toplantı düzenlendi…
CB Mustafa Akıncı, Maraş konusunu gündeme getirdi. Akıncı’nın yıllardan beri savunduğu bir “tez” vardı. Ercan Havaalanı ile Mağusa limanına karşılık Maraş, BM gözetiminde açılabilirdi… Bunu yüzde 61 oy alarak seçildiği seçimlerdeki manifestosunda da savunmuştu.
Çavuşoğlu konuyu tartıştırmadı. “Buna ileride birlikte bakarız” denildi…
Belli ki kafasında başka tilkilikler vardı…
Arkasından Kudret Özersay, “Dörtlü koalisyon”u bozdu… 8 gün sonra da, UBP ile HP koalisyon kurdular…
HP Başkanı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay o günlerde Çavuşoğlu’nun “gözdesi”ydi… Onu öne çıkaran propaganda çalışmaları yapıyor ve iç siyasette bu “acemi” çabalar kulislerde alay konusu oluyordu…
İlginçtir; UBP-HP koalisyon hükümetinin “Hükümet Programı”nda Maraş sözcüğü hiç geçmezken, hükümet daha bir ayını doldurmadan 18 Haziran 2019 günü, Kudret Özersay, Bakanlar Kurulu toplantısı esnasında dışarıya çıkarak “Maraş” açıklaması yaptı…
Belli ki Ankara ve Çavuşoğlu, Maraş üzerinden Özersay’ı Akıncı’nın karşısına dikmeye hazırlanıyordu…
Bu konuda Türkiye Barolar Birliği’ne de bir görev verilmişti… Önce Eylül 19’da Ankara’da “Kıbrıs’ta Son Söz” diye uyduruk bir toplantı düzenlediler. Arkasından 15 Şubat 2020’de
Kapalı Maraş’ın sivil yerleşime açılması konusunun masaya yatırıldığı “Hukuki, Siyasi ve Ekonomik Yönleri ile Kapalı Maraş Açılımı” başlıklı bir toplantı yaptılar. Türkiye’de ne kadar dinozor, yandaş, şahin diplomat, gazeteci, siyasetçi varsa hepsini davet ederek tatil yaptırdılar…
Ama ülkenin Cumhurbaşkanı olan Akıncı, bu toplantılara davet edilmedi…
Çavuşoğlu’nun Özersay’a; Maraş’ta “ezber bozacağız” projesini teslim etmesi Başbakan Tatar’ın hiç de hoşuna gitmiyordu…
Bu iki politikacı; her gün Maraş üzerinden birbirine zıt şeyler söyleyerek Çavuşoğlu’nun bu “içi boş” projesini tanıtmaya çalışıyorlardı…
Özersay başlangıçta “Biz sadece envanter çalışması yapacağız” derken, Tatar “Maraş, Las Vegas olacak” diyordu…
Başlangıçta her ikisi de “Maraş Vakıf malıdır” derken, daha sonra “Mülk sahiplerinin haklarına dokunulmayacak” demeye başladılar…
Tam da bu iki “ihtiraslı” politikacının popülist yarışı sürerken, birkaç Ankara ziyaretinden sonra, Erdoğan ikisine birden bir “sürpriz” hazırladı…
“Çekilin kenara” dedi 8 Ekim 2020’de Maraş’ın iplerini eline aldı. Tüm dünyaya “oralar artık benden sorulur” biçimindeki açıklamasını canlı yayında yaparken, Özersay’ın üzerine de bir çizik çekti…
Tatar “biat” konusunda gösterdiği performansla, Maraş’ın etrafındaki TC’li nüfusun oylarıyla (Sadece 3000 fark) Akıncı’yı devirmeyi başardı.
Erdoğan, şimdi Maraş’ta “ikinci adım”ı attı. Bunun da hem TC’deki iç politikada, hem de burada çok yakındaki genel seçimlerde işine yarayacağını planlıyor…
Ama bu kez; hem AB, hem Amerika, hem de BM çok farklı ve sert bir biçimde Ankara’nın Maraş’ta attığı adımları geri almasını talep ediyor…
Bizimkiler ise; BM’nin GK Başkanlık açıklamasını kınıyor, AB’ye saldırıyor, dünyaya meydan okuyor…
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesi hep birlikte Türkiye’yi suçlarken, bizim mahalle politikacıları “tanımıyoruz, kınıyoruz” diye nara atıyor…
Oysa; BMGK’nin seksenli ve doksanlı yıllarda aldığı 550 ve 789 sayılı kararları apaçık şöyle demektedir:
  1. Maraş, BM yönetimine devredilmelidir.
  2. Eski sahiplerinden başkası oraya yerleştirilemez.
Bu son “aldatmaca” yüzde 3.5 rezilliği ile Türkiye, BMGK kararlarını çiğneyen bir ülke durumuna düşürülmüştür.
Türk tarafı; bu “tek taraflı” girişimlerden vazgeçmeli, Rum tarafına yönelik akılcı önerilerle BM nezdinde diplomasi yürütmelidir…
Ancak bunu yapabilmek için de “iç politika” hesaplarından arınmış, Türkiye’yi dünyaya rezil etmeyecek bir “vizyon” gerekiyor…
Türkiye’yi hamasetle ve fetihçi zihniyetle yönetenlerin böyle bir “vizyon”a sahip olmadıklarını hepimiz biliyoruz…
Maraş yüzünden başımıza daha neler geleceği ise şimdilik meçhul…