Maraş yalnızca bir toprak konusu değildir

Abone Ol

O gün idrak edemediğim ‘’patronduk garson olduk’’ şakalarının altında Rum kesiminde bugüne kadar gelen kapanmamış toplumsal bir yara ve bir iç hesaplaşma yatıyordu.  ‘’74’ün faturası esas bize çıktı’’ cümlesi güneyde göçmen konumunda olanların Kıbrıs sorunundaki görüşlerine hâkim olan partiler üstü kümeyi oluşturan görüştür. Bu ruh hali Rum toplumu üzerinde hala daha maddi ve manevi bir yüktür.
Bu tespite ek olarak üniversitedeki yaşıtlarımızın göçmen olup olmasın bize olan söylemlerinde bugüne kadar pek de dile getirilmeyen bir husus daha vardı. 74 öncesinden başlayarak defalarca göçmen duruma düşmüş Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasında onların hanesinde kapı gibi duran sebep-sonuç ilişkisinin Kıbrıs Türkünde Rumlara karşı olan güvensizliğinden bihaber olmaları inanılması güç bir konuydu. Buradan hareketle 74’ten sonra Kuzeydeki mal ve mülklerine özellikle Türkiye’den gelenlerin ötesinde Kıbrıslı Türklerin de “çökmesi” onların nezdinde devleti günün birinde paylaşmak konusunda Kıbrıs Türküne duyulan güvensizliğin ve hayal kırıklığının kaynağı olduğunu söylediklerine de tanık olduk!       
Çözüm arayışında bu iki tespit onların kafalarının içini ve mevcut koşullarda müzakere etmenin çözümsüzlüğün devamı anlamına geleceğini tüm açıklığı ile ortaya koymakla beraber onları anlaşmaya zorlayacak olan zafiyet noktalarını da içermektedir.
Rum liderlerin, kaybedilen toprak ve mal mülkün bir kısmını geri alıp devleti paylaşmak noktasında karşılaşmak istemedikleri ikilem budur. Siyasi eşitlik karşılığında verilen tavizlerle devleti paylaşmayı içeren birçok anlaşmayla Rum siyaseti imtihan edildi ama özellikle kapalı Maraş konusu üzerine giderek çözümü zorlamayı bugüne kadar yapmadık. Ya da yapamadık.
Üniversite yıllarıyla sınırlı olsa da tanık olduğumuz Rum tarafındaki toplumsal yaranın hala daha var olması Maraş çıkışından sonra Rum siyasetine uzunca bir süredir görmeye alışkın olmadığımız bir hareketlenme getirdiğini de görüyoruz. Bu panik havası Maraş konusunun sahada karşılığı olması ve toplumsal algıda “batının” sert açıklamaların ötesine geçmeme ihtimalinden duyulan endişeden dolayıdır. Yine yaşıtlarımızın “74 Ağustos’unda çöpümüzü bile toplayacak durumda değildik, Yunanistan’da bile telefona çıkan olmadı” diye “devleti” nereden teslim aldıklarını ifade ettikleri tasvirin içinde “Batının” bıçak kemiğe dayandığında onları nasıl yalnız bıraktığı da gizlidir. Bu paranoya da hala daha geçerlidir. Bu ihtimal de Rum siyasetinin 3. zafiyet noktasıdır.
Doğru şekilde yönetilen Maraş açılımı Rum liderliğinin Crans Montana’da ortaya koyduğu sonrasında da devam ettirdiği siyasi tavra karşılık, 47 yıldır boş yere avundurulan Rum göçmenler aracılığıyla sahada da karşılığı olacağı için verilecek en yerinde cevaptır.
Maraş ile ilgili atılacak adımların arkasından mülk sahiplerine mallarını bizim idaremiz ya da bizim belirleyeceğimiz Maraş’a özgü farklı bir statü altında iadesi, ya da satış ile sonuçlanma veya kayıtsız kalındığı durumda mülk sahipleri için yeni bir belirsizliği doğurma ihtimali vardır.
Maraş açılımı Rumların yakaladıkları istikrar sonucunda oluşturdukları turizm ve hizmet sektörüne dayalı ekonomilerini sürdürülebilir kılmak adına, bizim bu adımımıza verecekleri cevap ile bize olduğu kadar kendi toplumlarına da neyi ne kadar gözeteceklerini gösterme fırsatı da verecektir. Parçası oldukları “Batı” ile ilgili paranoyalarını bir kez daha test etme durumuyla karşı karşıya kalacak olmaları da cabasıdır. Daha ne olsun! Sahada karşılığı olacak şekilde güç noktasından müzakere etmek bunu gerektirir. 
Maraş açılımının oluşturduğu fay hattının bir ucu hukuka diğer ucu da Rum toplumundaki ‘’74’ün esas bedelini biz ödedik, Batı bizi sonuna kadar destekler mi yeter artık’’ psikolojisine dayanmaktadır.
Rum siyaseti ve kamuoyu Annan planından sonra mecburen karar vermeye zorlanacakları, siyasi eşitliğe dayalı federasyon mu yoksa Maraş ve adanın tümü üzerinde geçerli olacak başka çözüm modelleri ile çözüm mü ikilemi ile karşı karşıya kalmayı önlerine getirip karar verdirtme ihtimali vardır.
Yıllardır aklı selim Rum siyasilerin her boş çıkan anlaşma fırsatında kendi kamuoylarına işaret ettiği kırılma noktası tam da bu Maraş açılımında yatmaktadır. 
Bu fay hattı artık Rum kesiminde iki neslin de üstüne eklenmesiyle biriktirdiği enerji ile kırılmaya hazır bir fay hattına dönüştü. Bunu doğru okumak ve buna göre politika belirlemek lazım.
Bunun için Maraş yalnızca bir toprak ve mal mülk konusu değil Rum siyasetinin kırılma noktasıdır.
Çözüm arayışında durağan bir dönemde elimizdeki en yetkin kişiler ile Maraş’ta hukuk ve diplomasi içinde kalınarak atılacak doğru adımların amacını aşıp kalıcı çözüme gidecek olan sürece de katkı yapacak potansiyele sahiptir.