Müdahalenin anatomisi: Sonuç ve yapmamız gereken (4)

Abone Ol

Bu siyasi oluşumun devreye sokulacağı süreçte siyasi incelik, nezaket ve hoşgörü beklemeyelim.
Baksanıza kurultayda UBP’nin kendi başkanını seçmesine bile müsaade edilmemiştir. Hala daha da karanlıktadır. Ekim seçimlerinde ve sonrasında kurultayda gördüğümüz benzeri müdahale ve hoyratça baskı milletvekilliği seçimlerinde bu sefer de UBP’lileri de içine alacak şekilde yapılacaktır.
Türkiye’deki ittifak ve cepheleşme siyasetine yol açacak seçim kanunu ve sistem değişikliği tartışmasının yol taşlarının döşenmesine partiler üstü bir tavır ile izin verilmemesi gerekliliği de bundan dolayıdır.
Bundan sonraki mücadele için farklı bir yaklaşım ve siyaset izlenmesi lazımdır.
Güçlü olan bildiği yerden iş tutmak ister. Para, yardım karşılığı baskı ve müdahale, muhatap olduklarımızın bildiği ve anladığı dil ve yöntemdir.
Pabucumuzun pahalı olduğunu göstermek için yapılmak istenene karşı duruşumuzu gelişmeler endişelerimizi doğrular şekilde geliştikçe UBP tabanındaki farkındalığı artıracak şekilde ortaya koyup bıçak sırtında seçim sonuçlarının çıkması için mücadele etmek ana hedef olmalıdır.
Bu şartlar altında iktidara gelmek ilk andaki hedef olmayabilir çünkü gerçekçi olmak gerekirse piknik ateşini yakmaya müsaade yoktur.
Hedef müdahale etmekle yapılan hatayı idrak ettirtmektir.
Müdahaleye dayalı siyasetten vazgeçmenin geçmişte birkaç kez olduğu gibi onurlu çıkış kapısını buldurtmaktır.
Bunu yaparken de Türkiye karşıtlığı söylem ile birlikte karşı karşıya kaldığımız problemlere çözüm arayışında dogmalara körü körüne bağlı kalarak yaklaşmayı ve kendimizi bu şekilde konumlandırmayı bir kenara bırakarak ortak paydalarda buluşmanın arayışında olmalıyız. Siyasetteki bu değişim yalnızca Kıbrıs sorunu ile sınırlı değildir. Uçları değil merkezi ortak akla dayalı söylem ve öneriler ile kalabalıklaştırmak ve buluşturmak lazımdır.
Bunu yaparken tarihin bizi haklı çıkaracağına olan inancımız en büyük motivasyon kaynağı olmalıdır.
Diğer taraftan da gerçekçi olmak gerekirse, içinden geçtiğimiz süreçte pasif direnişle mahsustan teslim olmak durumundayız. Bu da bizi hırçınlaştırmamalı ve yapmayacağımız ya da söylemeyeceklerimize yöneltmemeli gerekişiz yere sebeplendirmemeliyiz. Bilmem anlatabildim mi?
Müdahaleler ile bizi sindireceklerini umut edenleri “yütmeye” ve “yüttürtmeye” UBP iktidarı aracılığıyla devam ederek bize özgü sabır ve inatçılığımızla yolumuza devam etmekten başka şu an çaremiz yoktur.
Bu sabır ve inat Kıbrıs’ta Anadolu’yu bugüne kadar nasıl korumuşsa zaman yine bunun doğru yaklaşım olduğunu gösterecektir. Kıbrıs Türkü Türkiye’nin AB yolunda önünü açacak unsurdur.
Eğer adada seçim kanunu ve sistem değişikliği sonucu cumhur ittifakı benzeri bir yapılanmaya gidilecekse karşısında oluşacak olan ittifakın temeli de Kıbrıs Türkünün kendine has sosyo kültürel dokusunu korumak ve AB çatısı altında çözüm diye özetlenecek bu iki unsur olacaktır.
Bu iki unsurun Kıbrıs Türkü üzerindeki çekim gücü canlıdır.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nden ilham almış Kıbrıs Türklerinin, şu anda iradeyi elinde tutanlar için oluşturduğu “problem” de sanırım budur. İlk yazının başında sorduğumuz “niye müdahale” sorusunun cevabı da budur.
Kemalizm’in arka bahçesi olarak görülen bir kaya parçasında tüm ekonomik zorluklara rağmen bunun ısrarla yeşermeye devam etmesine, meyve vermesine şans verilmek istenmemektedir. Bu çukura bir günde girilmemiş olmasıyla beraber bizim yakın geçmişte katlanarak artan katkımız da büyüktür.
AB çatısı altında kendi sosyo kültürel toplum düzeni bizim Kıbrıs Türkü olarak varlığımızı koruyacağımız yegâne kavram ve unsurlardır. İlle de konuşulan çerçevede federasyon değil ama ille de AB çatısı altında çözüm tek çıkış yolumuzdur. En tepedeki ve hepimizin taviz vererek buluşabileceği küme budur.
Partiler üstü ortak siyasi paydamız olan laiklik ve AB konusunda mevzi tektir. 1974’te adaya göç etmiş olan yeni nesil için de bu geçerlidir ve bu kümenin içinde yer alacaklardır.
Umarız müdahaleler ile başlayan siyasi gelişmelere dayanarak UBP’nin “Truva atı” olma yönünde üç ayrı yazıda dile getirdiğimiz endişelerimize, gidilen istikamet ayan beyan ortadayken yüzeysel bir particilik refleksi ile “başka yere bakın” diyenler yanılmazlar.
Yazdıklarımız da onlara bizi haksız çıkartmaları için bir motivasyon olur.